SAADETTIN ACAR | Mart | 2013 | BASLARKEN
“Tüm ilim sahiplerinin üstünde, her seyi en ince ayrintisina kadar bilen Allah vardir.” Bu keskin ilahi yasa, insanin asla mutlak bilgiye sahip olamayacagini, bildiklerinin her zaman eksik olacagini söyler. Bu, insanoglunun aczini ifade ettigi gibi bir meydan okumayi da içerir: Hep eksik kalacaksiniz. Ve yine bu açik hüküm, bilim ve teknolojinin bir yerde duracagini, insanin ancak belirlenmis sinirlar içinde kalabilecegini haber verir. Ayrica fizigin içine hapsolan insanin, marifet ve kesif olmadan, künhüne varmak söyle dursun, sonsuzluktan ve fizikötesinden haberdar bile olmayacagini beyan eder.

Buna ragmen insan bilgiye karsi merakli ve aç yaratilmistir: Arar, arastirir, ögrenme merakiyla çirpinir durur. Ama yasa kesin: Fizigin disina çikmak ancak vahiy ve ilhamla mümkün. Baska yol yok.

Tasavvuf ehli, insana ve esyaya kuru bilgiyle ve ilimle degil, hilim ve sefkatle yaklasmayi ögütler. Abdulkadir Geylani Hazretleri bunun sebebini su cümlelerle açiklar: “Tasavvuf bir haldir, kiyl u kâl ile ugrasanlarin isi degildir. Eger bir dervis görürsen ona ilimle degil, sefkat ve merhametle yaklas. Zira ilim sogukluk ve mesafe getirir, sefkat ise sicaklik ve yakinlik dogurur.” Bu cümleler, Fuzuli Hazretlerinin dilinde söyle bir hal almis: “Ask imis her ne var âlemde / Ilm bir kiyl ü kâl imis ancak.”

Bilmeli mi, yapmali mi?

Bu hakikatlerin yanibasina sunlari da ekleyelim: Islam, bilginin bizzat kendisine de deger verir. Alimi ve ilmi her firsatta över. Ama insan-ilim iliskisi söz konusu olunca bunun yararli bir pratige dönüstürülmesinin geregini ve önemini her zaman hatirlatir: Kitabimiz, söylediklerini yapmayan insanlari açik bir sekilde kinar: “Hem söylüyorsunuz yani biliyorsunuz hem de yapmiyorsunuz, bu kabul edilemez.” Islami literatürle söyleyelim: Bilmek yetmez, bildiklerinizle amel etmemiz gerek. Islam, ilimi bir amaç ve nihai hedef olarak göstermemis, daha çok marifete ulastiracak bir araç ve vesile olarak tarif etmistir. Bununla birlikte ancak ilimle donanmis kimselerin, marifetin ve muhabbetin gerçek tadina varacaklarini da açik açik söylemistir: “Allah’tan ancak âlimler hakkiyla hasyet duyarlar” mealindeki ayet bunu açik bir biçimde ortaya koyar. Öyleyse ilim elestirilmemis, aksine övülmüs ve üstün tutulmustur.

Tam burada hatirlamakta yarar var: Peygamber Efendimizin alimleri peygamberlere varis ilan etmesi sereflerin en büyügü ve mertebelerin en yücesidir. Öyleyse bir taraftan bildiklerimize bel baglayip kendimize güvenmememiz gerektigi hatirlatilmis, öte yandan da, irfana ve ihsana ulastiracak bir vesile olarak ilme yaklastigimizda bunun bir avantaj oldugu belirtilmis. Ortada bir çeliski yok yani. Büyük sufi Ibn Atâullah el-Iskenderi’nin su hikmetli ifadesi meselemizi tam olarak özetliyor sanki: “Ilim, hasyet ve Allah korkusu ile beraberse senin lehinedir, aksi halde aleyhinedir.”

Ve Efendimizin (sas) duasi, duamiz ve son sözümüz olsun: Allahim, fayda vermeyen ilimden sana siginirim!

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024