SAADETTIN ACAR | Ocak | 2019 | BASLARKEN
Insanin en mümeyyiz vasfi ahlaktir desek, herhalde mübalaga etmis sayilmayiz. Ahlak nedir peki? Ahlakin birçok tanimi yapilabilir tabii ama zannimca tümünün çikacagi kapi su olacaktir: Fitrata, öze, safiyete dönmek. Çünkü onu yaratan, güzel ve iyi olani da onun özüne, içine yerlestirmistir. Insan, o özden uzaklastikça da iyiden ve güzelden uzaklasmis olur. Nitekim Allah Teala, Resulü’nü bu yüce ahlak üzerinden övmüstür: “Muhakkak ki sen yüce bir ahlak üzeresin.” Bu mühim noktayi iskalamamamiz lazim.
Bundan dolayi Müslümanin hayatini tümüyle kusatan bir ahlak manzumesinden söz etmek mümkün. Siyasetini bu ahlaki kriterler belirler, egitimine ve ticaretine bu ahlaki duyarlilikla yaklasir. ‘Öteki’ ile iliskilerini hep bu ahlaki düzlemde yürütür. Ahlak bu yönüyle hayatinin ve tüm iliskilerinin gerisindeki fondur. Kendini göstermez, bagirmaz ama hayati sürekli geriden tanzim eder.
Modern zamanlarda insanoglu ahlaki duyarligini yitirdi ve her seyi maddeye indirgedi. Liberal ekonominin mottosu olan Adam Smith’in, “Birakiniz yapsinlar, birakiniz geçsinler.” sözü her seyi mübah hale getirdi. O andan itibaren de üretim ve tüketim kendi basina kutsal bir amaca dönüstü ve o amaca ulasmak için de mesru-gayri mesru tüm araçlarin kullanilmasi mümkün hatta zorunlu olarak görülmeye baslandi.
Bir tüketim çilginligi ve israf yarisi sardi her tarafi. Kanaat, vicdan, isargibi kavramlarin insanoglunun sözlügünde yeri yok artik. Insanoglu daha çok kazanma ve tüketme hirsiyla kendinden geçmis durumda. Modern zamanlarda kazanmanin kendisi bir ulvi gayeye dönüstü artik. Bu pazarda birrin, tevekkülün, ihsanin, infakin, zekatin, sadakanin yeri yok. Rizik ve helal kazanç, yabancisi oldugumuz kavramlar artik. Çünkü insan, fitratindan uzaklasti ve bu kavramlara tamamen yabancilasti. Bir taraftan çilginca ve delirmiscisene tüketirken diger yandan da yarin kaygisi ve korkusu insanin beynine pompalandi. Bu da onu, kazanmaya, daha çok kazanmaya, kazanip biriktirmeye sevk etti.
Modern zamanlarin bize ögrettigi sudur: Insanin sadece kazanmasi yetmiyor, ötekinin de kaybetmesi gerekiyor. Çünkü bize imkan ve kaynaklarin sinirli, ihtiyaçlarin ise sinirsiz oldugunu söylüyor modernler. Bundan dolayi elimizdekiyle yetinemez hale geldik. Is yapmak yetmiyor artik, bir taraftan is çevirmek de gerekiyor.

Islam kazanci tesvik eder mi?
Islam, üretimi ve çalismayi çok önemsemis ama azginliga, ebedilige meyletmemesi için de sik sik insani uyarmistir.Fakra ve yoksulluga övgü mahiyetinde bize ulasan rivayetler, ebedilik duygusuna kapilmamak, Allah karsisinda aczi ifade etmek içindir.
Mustafa Sabri Efendi’nin su tespiti çok yerindedir: “Eskiden beri Islam alimleri hakkinda bazi tenkitler olur: Halki para kazanmaya tesvik etmiyorlar, dünyanin faniliginden dem vurarak hayattan insanlari sogutuyorlar gibi. Bunlar haksiz ithamlardir. Çünkü onlar anasindan dogar dogmaz agzi meme arayan insanlara, yaradilislarinin sevkiyle idrak edebilecekleri ihtiyaçlarini, menfaatlerini; hasili tabii vazifelerini ögretecek degillerdir. Para kazan, aç sefil kalma, karnini doyur, ekmegini agzina götür, yorulunca dinlen seklindeki nasihatlerden insanlar degil hayvanlar bile müstagnidir. Onlarin vazifesi, dünya menfaatlerini elde ederken ahireti unutmayarak hakki ve adaleti gözetmek, namus dairesinde hareket etmek, nefsi hirslar ile izzet-i nefsi ve yüksek seciyeyi ihlal edecek küçüklüklerden sakinmak, Allah’a tevekkül ile çalismada ümitsizlik ve futura düsmemek, kendi kuvvetine böylece manevi bir kuvvet ilave etmek gibi faydali ve nurlu yollari insanlara göstermektir.”
Yani insan kazanacak elbette, üretecek; bu fitri bir reflekstir. Rabbimizin isaret ettigi gibi, insan yeryüzünü imar edecek çünkü buna elverisli yaratilmistir. Önemli olan dünyaya aldanmamak, ebedilik duygusuna kapilmamak ve asil yurdu unutmamaktir. Müslümanin esas vazifesi de daima bunu hatirda tutmak ve hatirlatmaktir.
Müslüman ticaretinde ahlak ve adaletle temayüz eder. O, piyasa kurallarina degil hayatinin tümünü kusatan yaradilis gayesine baglidir. Bundan dolayi da hayatinin tüm alanlarinda merhametten, adeletten, ahlaki duyarliktan bir an bile ayrilmaz. Ekonomiyi ve is hayatini kulluktan bagimsiz bir alan olarak görmez, bilakis onu ubudiyet hayatinin tümü içinde degerlendirir.
Vahsi kapitalizmin aksine Islam, insani esyanin ve malin mutlak sahibi ve maliki olarak görmez. O daha çok kullanicisi ve emanetçisidir. Çünkü o inanmistir ki; Allah, mali-mülkü, iktidari ve serveti insanlar arasinda döndürüp dolastirir. Fakat modern zamanlardaki yaygin hastalik biz Müslümanlara da sirayet etti maalesef. Bir mali ele geçiren, kendini onun mutlak sahibi olarak görmeye basladi. Oysa mal da Allah’in, onun üzerinde mutlak tasarruf iddiasinda bulunan insan da.
Mal biriktirme hastaligi ve tüketim çilginligi insanoglunu sarhos etti. Insan korkunç sonunu kendi elleriyle hazirliyor adeta. Isin kötüsü; ona yavasla diyecek, hakki ve hakikati gösterecek hiç kimse de yok. Yalnizca Islam kaldi, tüketilmeyen ve son sözünü söylemeyen. Kirlenmeyen bir Islam kaldi su yeryüzünde. Evet, Müslümanlar degil, Islam!

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024