Hesap sormayi severiz. Sorgular ve elestiririz. Büyük bir haz duyariz hata ve eksikleri saymaktan. Bir açik bulmak için can atariz. Evet, insaniz ve daima bir kusur arariz. Bunun yaninda hesap vermekten hoslanmayiz. Elestirilmekten nefret ederiz. Yaptiklarimizin sorgulanmasi bizi öfkelendirir. Ayiplarimizin, kusurlarimizin ortaya dökülmesi bizi huzursuz eder. Mahremimize birilerinin girmesini asla istemeyiz.
Böyledir insanoglu. Söz konusu baskasi oldugunda, onu en acimasiz sekilde elestirmekten geri durmaz. Kendisi söz konusu oldugunda ise asla toz kondurmak istemez nefsine. Baskasinin tenkidinden rahatsiz olur ama kendi kendini hesaba çekmeye de asla yanasmaz. Batili düsünce yapisi ve modern hayat ideologlari bize kendine güvenmeyi telkin eder daima. Her ne olursa olsun üste çikmayi, asla vicdan azabi duymamayi. Baskasini yenmek/alt etmek için daima firsatlar kollamayi. Ötekine karsi olabildigince acimasiz ve zalim, kendine karsi daima merhametli ve sefkatli olmayi. Batinin mottosu sudur: Cennet benim, öteki cehennemdir.
Islam ise kardesinin ayip ve kusurlarini örtmeyi, karsisindaki her zaman nefsinden üstün görmeyi ögütler. Kendini aciz, günahkar, eksik görmeyi emreder din. Yani ötekine karsi merhametli ve iyi niyetli, kendi nefsine karsi sert ve acimasiz olmayi, uyulmasi gereken bir emir olarak belletir müntesiplerine. Burada iki perspektiften, iki hayat tarzin¬dan söz ediyoruz. Birbirine zit iki yaklasim ve düsünme seklinden yani. Ayni zamanda burasi temel çatisma noktasidir da. Biri, Islam, ötekini setretmeyi, ayibini örtmeyi siddetle emrederken, digeri ise ötekinin yanlisini, kusurunu bulmayi, mahremini arastirip didiklemeyi ve bunu ona karsi bir santaj, bir güç olarak kullanmayi ögretir. Biri kendi günah ve ayiplariyla mesgul olmasi gerektigini tavsiye eder insana. Digeri her ne olursa olsun üstün çikmanin püf noktalarini ögrenmeyi telkin eder.
Isin özü sudur: Hesap sormadan evvel hesap vermeye hazir olmaliyiz, baskasinin noksanlarindan önce kendi nakisalarimizla yüzlesmeyi becerebilmeliyiz. Tavus kusunun hikayesindeki gibi. Klasik tasavvuf metinlerinde geçen bir menkibe var, konuyu özetliyor adeta: Tavus kusu tüm ihtisamina ve rengarenk tüylerine, kanatlarina ragmen gururlanmaz asla. Güzelligi onu sarhos etmez. Hiç kimsenin fark etmedigi ayaklarinin siyahligi onu daima hüzünlendirir. Denir ki; tavus kusu devamli “çirkin” ayaklarinin yasini tutmaktadir. Kimse farkinda degildir ama olsun: Ayaklari ve parmaklari çirkindir ve bu mahzun olmasi için yetiyor ona. Bundan dolayi Montaigne der ki: “Tavus kusuna haddini bildiren ayaklaridir.”
Insan da öyle olmali: Güzelligi kendinden bilmemeli, hata ve noksanlarini arastirip bulmalidir. Eksiklerinin üzüntüsüyle basi egik dolasmali, magrur olmamalidir. Kendisini baskasindan üstün görmemeli, ne kadar iyi olursa olsun, kendinde bir “çirkin ayak” bulmaldir. Baskasi söz konusu olunca da, yine bir menkibede geçen o ince tavri sergile¬melidir insan: Allah dostu, kokusmus, vahsi hayvanlarca paramparça edilmis, basina sineklerin ve kargalarin üsüstügü bir lesi hayranlikla seyreder. Etrafindakilerin saskin bakislarina aldirmadan uzun uzun baktiktan sonra der ki: “Ne kadar güzel, beyaz ve düzgün disleri var, görüyorsunuz degil mi?”
Insan da öyle olmali: Baskasi söz konusu oldugunda, kokusmus, günahlara dalmis, tümüyle batmis bile olsa onda hürmete ve muhabbete deger bir saglam “dis” aramali ve bulmalidir.Bütün mesele sudur: Insanoglu hesap sormadan hesap vermeyi, baskasini elestirmeden evvel kendini sorgulamayi bilmelidir. Islam ahlakinin bize ögütledigi budur. Bir parmaginizla karsinizdakini isaret ettiginizde üç parmaginiz sizi göstermektedir, derler. Dogru bir söz. Hem bazilarimiz, günah isleme imkanina sahip olmadigi için temiz kalabilmisler belki de. Kimbilir belki ötekinin imtihani ve sinanmalari daha agirdir. Özlü sözdür, çok sik tekrarlanir, burasi tam yeridir: “Hiç kimse sinanmadigi günahin masumu degildir.”
Evet, masum degiliz hiçbirimiz.