Insan bu dünyada bir sekilde hayatini idame ettirecek, maisetini saglayip yasamini sürdürecektir. Iliskilerini bir disiplin, bir program dahilinde yürütecek, gelecekle ilgili planlar hazirlayacak, kisa ve uzun vadeli çizelgeler yapacak; kisacasi kendine bir hayat rotasi belirleyecektir: Bir kurallar manzumesi, bir yol haritasi. Bu çabasiyla insan kendisine en iyi olan yolu bulmaya çalisacaktir.
Tabi insan bu arayisinda dogal olarak her zaman bir hakeme, bir üst mercie ihtiyaç duyacaktir. Hayati için belirledigi programa rehberlik edecek bir güce dayanma ve danisma geregini hissedecektir. Bu dayanak ve merci de kuskusuz; duygu/sezgi, akil, arzu/ sehvet, gönül veya vicdan gibi insan menseli unsurlar olacaktir. Ya da beseri olan herhangi baska bir olgu ona bu yolculugunda rehberlik edecektir. Baska imkani yok çünkü.
Isin bir diger boyutu da var: Insan dünya yolculugunda yalniz olmadigi için sürekli “öteki” ile temas edecektir. Öteki yani diger insanlar, hayvanlar, çevre vs. Bunlarla sürekli karsilasacak, onlari yok sayamayacaktir.
Neticede “simdi”, “onlarla birlikte” ve “burada” yasiyor. Dolayisiyla isbirligine mecbur. Çünkü “öteki”-nin sinirlari var ve ellerini-kollarini sallayarak oraya geçemez. Bundan dolayi da, “öteki” ile iliskilerine dair de bir kurallar manzumesine ihtiyaci olacak ve onlari da bu sinirli yetileriyle belirlemek zorunda kalacaktir.
Öte yandan insanoglu; tüm bu haklari ve kurallari belirlerken kendince bir yol bulmaya; yukarida saydigimiz akil, arzu, gönül gibi mercilere dayanarak bir program yapmaya kalkistiginda sorunlar da kendini göstermeye baslayacaktir. Çünkü her insanin kendine göre bir düsüncesi, akli, sezgisi ve duyusu var. Ne yaparsa yapsin “öteki” ile sürekli sorunlar yasanarak, hak ve hukuk ihlallerinin önüne asla geçemeyecektir. Bundan dolayi insanlar bu sorunun üstesinden gelmek için türlü yollara basvurmak zorunda kalacak; kisisel akil, vicdan ve duygu yerine ortak akil, ortak vicdan, ortak duygulara müracaat edilecektir.
Bu yeterli peki? Degil. Modern zamanlarin ulusçuluk belasini hesaba kattigimizda bu da yetmeyecek, bir ulusun ortak karari ve faydasi baska bir ulusun menfaatine ters düsecektir.
Ne yapmali peki? Bu kez halka daha da genisletilerek uluslarüstü bir ortak duygu ve akil arayisi baslayacak, konsensüs dedikleri ve tatbiki mümkün olmayan yollar denenecektir. Ve çikis yolu gibi görünen çözümler bir müddet sonra çikmaza varacak. Yeniden çikis yolu arayislari baslayacak. Ve bu böyle sürüp gidecektir. Burasi beseri tüm sistemlerin çikmazidir. Insan kaynakli tüm plan ve programlarin kaçinilmaz sonucu, bu kaostan baska bir sey degildir. Çözümü insanda, onun duygularinda, aklinda, vicdaninda, arzularinda arayan tüm çabalar hüsranla sonuçlanacaktir. Tarih bu hüsranin ve kaosun örnekleriyle doludur. Günümüzde yasanan gerilim ve buhranlarin kaynagi da bundan baskasi degildir.
Peki çözüm nedir? Çözüm insanin insanüstü bir iradeye teslim olmasidir. Bir irade ki, tüm varligi gözetecek, zamana yenik düsmeyecek. Bir kudret ki hiç kimseden etkilenmeyecek, hiçbir tarafi tutmayacak. Bir güç ki sadece insani degil tüm evreni ve tüm zamani ayni anda görebilecek. Iste insanin, kendi hayatinda ve “öteki” ile olan tüm iliskilerinde insanüstü bir iradenin kurallarini hakem kilmasina din diyoruz. Yani Islam. Islam, insanin iradesini asan bir gücün, yüce Allah’in, insan için belirledigi en iyi ve yasanilabilir kurallar bütününün adidir.
Dinin sahibi olan Allah Teala insani en iyi taniyan, geçmisi, ani ve gelecegi ayni anda ve en küçük detayina kadar en iyi bilendir. Yaratilani Yaradan’dan daha iyi
kim bilebilir ki?
Bundan dolayi, askla ve bir daha “Huzur Islam’da” diyoruz. Çünkü ancak Islam’a teslim olan insan tüm bu kaos ve karmasanin disinda kalmayi basaracak ve huzuru yakalayabilecektir.