Peygamberler, Allah’in varligini ve birligini haber veren, emir ve yasaklarini insanlara ulastiran büyük yol göstericilerdir. Yüce Yaratici onlarin sahsinda insanlari muhatap almis, mesajlarini o seçkin sahsiyetler üzerinden insanlara ulastirmistir. “Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedigim içim varligi yarattim.” kudsi hadisinde isaret edilen marifet kapilari o mübarek zatlarla açilmis ve ins u cin bu sonsuz ummana o kapilardan girmistir. Onlar disinda; Allah’in zati, esmasi ve sifatlari hakkinda söz söyleyebilecek hiç kimse yoktur. Arifler ve evliya dahi, o sonsuzluk deryasina hep bu kapilardan dalmislardir.
Dahasi o mukaddes esiklere yüz sürdükleri için arif ve veli olmuslardir. Bundan dolayi onlar emindirler; Allah’tan kendilerine gelen her seyi eksiksiz ve fazlasiz insanlara teblig etmislerdir. Allah’in emanetine sadik kalmis ve onu canlari pahasina korumuslardir.
Bununla birlikte onlar mesajin ilk muhataplari da olmuslardir. Allah’tan gelenleri sadece anlatmakla yetinmemis, herkesten önce kendileri uygulamislardir. Bu yönüyle de peygamberler insanlar için birer örnek, birer numune-i imtisal olmuslardir. Sadece söyledikleri ve teblig ettikleri ile degil, yaptiklari ve yapmadiklari ile de insanlara rehberlik etmislerdir. Dolayisiyla din dedigimiz sey onlarin sahsinda teorik bir mesele olmaktan çikip ete-kemige bürünmüs, soyut sözler onlarla kanli-canli bir hal almistir.
Onlar birer insandi. Her insan gibi yiyen, içen, acikan, yorulan, üzülen, sevinen, dogan, yaslanan, vefat eden, hülasa, bütün insani halleri ve sifatlari üzerinde tasiyan birer mahluk/yaratilmis idiler. Insan cinsinden olmalari, diger insanlarin onlari örnek almalarini kolaylastiriyor ve Allah’tan gelenlerin herkes tarafindan pekala uygulanabilecegini de gösteriyordu. Bu yönüyle onlarin gönderilisi, emanetin agirligini bahane edebilecek insanlarin mazeretlerini de pesinen çürütüyordu. Öyle ya, her yönüyle insanlardan bir insan olan biri bunu basariyorsa, diger insanlar isyanlarina ve tembelliklerine, gafletlerine baska bir kilif aramak zorunda kalacaklardi.
Iste bu mukaddes zincirin son halkasi olan kainatin efendisi, Allah’in sevgilisi Hazret-i Muhammed Mustafa Efendimiz (O’na ve bütün peygamber kardeslerine sonsuz salat ve selam olsun), miladi takvime göre bu mevsimde, o zirve sahsiyetlerin en zirvesi ve en sonuncusu olarak insanlara gönderildi. Allah Teala insana söylemeyi murad ettigi her seyi O’nunla tamamladi ve insana yaptigi hitabi O’nunla bitirdi. O’ndan sonra insanin, vahiy anlaminda gökle baglantisi kesildi. Allah’in insanlar üzerindeki nimeti O’nunla tamamlandi, din en son ve en mükemmel seklini O’nunla aldi.
Allah’in muradini O’nun kadar hiç kimse anlayamadi, kavrayamadi. Bizzat yüce Allah, kendisine giden yolun O’nun üzerinden geçtigini, O’na ugramayan yollarinin tümünün batil ve fasit oldugunu beyan buyurdu. Allah Teala, kendisini seven kimsenin Peygamber’e tabi olmasini, bu durumda kendisinin de onlari sevecegini açik bir sekilde söyledi. Yine Peygamber’e itaat eden kimsenin Allah’a itaat etmis olacagini en açik ifadelerle insana duyurdu.
Bundan dolayi biz, Islam’i yalnizca O’nunla anlayabilecegimize, Allah’in mesajini ve muradini O’nunla kavrayabilecegimize ve rizasina ancak ve sadece O’nunla ulasabilecegimize inaniyoruz. O’nu asmaya çalisma ve aradan çikarma gayretinin delalet ve ihanet olacagina iman ediyoruz. O’nu asmaya çalisma düsüncesinin haddi asmakla esdeger oldugunu beyan ediyoruz.
Ve merhum Necip Fazil gibi diyoruz:
Sende insan ve toplum, sende temel ve bina
Ne getirdin, götürdün, bildirdinse amenna!
Salat ve selam, tahiyyat ve ikram, her türlü ihtiram
O’na, âline ve ashabina olsun!