SAADETTIN ACAR | Şubat | 2016 | BASLARKEN
Insanoglu neyin davasini gütmektedir? Ya da söyle soralim: Insanoglu neden haddini bilmemektedir? Denilebilir ki insanin en büyük imtihani akliyla ve ögrendikleriyledir. Ki mutlak manada ögrenmek de yoktur aslinda, sadece bir ipucudur yakaladigi. Akli ona mutlak bir güçmüs hissini veriyor, ögrendikleriyle de sarhos olup kendini kaybediyor. Aklin rehberliginde yol aldikça tüm meselelerini çözebilecegini vehmediyor, ulastigi her bilgi kirintisi ona daha bir özgüven veriyor. Sonuç olarak da saga-sola savrulup duruyor.
Degerli mütefekkir Sezai Karakoç söyle bir tespitte bulunur (hatirimda kaldigi kadariyla özetliyorum): Bir füzeye bindirilse bir insan ve uzaya dogru firlatilsa, bir müddet sonra evinin kayboldugunu görür. Sonra mahallesi, sehri ve ülkesi küçülür, görünmez hale gelir. Sonra dünya da küçülür ve bir noktaya dönüsür. O da bir süre sonra ufalip gözden kaybolur. Ve gittikçe gezegenler de, galaksiler de birer küçük nokta halini alir.
Mealen aktardigim bu cümlelerden sonra Üstad Karakoç, insanin kainat içindeki hakimiyet alaninin ne kadar küçük ve kiymetsiz, bu muazzam kudret ve büyüklük karsisinda insanin ne kadar zayif oldugunu belirtir.
Bu hakikate ragmen insanoglu kainatin sahibi imis gibi hareket ediyor. Ögrendikçe, yeni bir sey kesfettikçe varligi kusattigini zannediyor, kainatin tüm sirlarini çözmüs gibi havalara giriyor. Böbürleniyor, kibirleniyor. Esyaya tahakküm ettigini düsünüyor ama esyanin ne ardindaki hakikati tam olarak çözebiliyor, ne varlik sinirlarinin disina çikabiliyor. Evet, ona tahakküm etmek söyle dursun, varlik hakkinda tüm bildikleri ve ögrendikleri denizden bir katre mesabesinde bile degilken, insanoglu, esyanin yaraticisina, varligin mutlak sahibine meydan okumaktan geri durmuyor. Kisacasi o haddini bilmiyor.
Halbuki her yeni kesif beraberinde daha önce gündeminde olmayan bir milyon soru getiriyor, bunun farkinda degil mi? Ve aslinda ögrendigi her yeni sey cehaletinin boyutlarini daha bir gözler önüne seriyor. Bunu neden tefekkür etmez?

Küçük insanin büyük kibri

Her an ve her an sunu biraz daha yakinen görüyor halbuki: Kainattaki ahenk ve denge insanin akliyla ve kabiliyetiyle asla çözemeyecegi bir mükemmelliktedir. Bunu görmesine ragmen her seyi yoktan var eden ve tasarlayan kudretin karsisina insanoglu nasil böyle bir iddiayla çikabilir ki! Tam olarak Voltaire’in dedigi gibi: “Küçük insanlarin büyük kibri…”
Evet, varligin hikmetini ögrenmeye, esyanin hakikatine dogru yol almaya çalismak gerekir. Yaradilisin sirlarini çözmeye çalismak da saygideger bir çabadir. Hem saygideger hem de tavsiye edilen bir çaba. Buradaki ariza; vücudunun bir hücresinin bile tüm sirlarini, kainatin en küçük birimi kabul ettigi bir atomun bile tüm detaylarini henüz tam olarak fehmedemeyen insanin, kendisini, yüce Yaraticinin karsisinda bir güç ve kuvvet sahibi olarak konumlandirmasidir. O’na (cc) karsi varlik iddiasinda bulunmak yani. Insanin haddini astigi yer tam olarak burasidir. Iste Islam dininin en sahih yorumu olan tasavvuf, insanin dikkatini daima bu noktalara çeker. Zayifligina, hiçbirseyligine devamli surette vurgu yapar. Birakin Yaratici karsisinda böbürlenmeyi, tüm yaratilmislara tevazu ile yaklasmayi ögütler. Ve aklin rehberliginde varacagi yerin bir çikmaz sokak oldugunu hatirlatir, durur. Son sözümüzü Efendimiz’den (sas) alalim:
“Haddini bilip onu asmayan kula Allah merhamet etsin.”

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024