Genellikle fikih, ibadetleri
de kapsayan Islam
hukuku olarak bilinir.
Bu anlamdaki fikih
ilmini bilene de fakih
(çogulu: fukaha) denilir. Ameli
fikih budur. Bu anlamdaki fikih
ilminin vaizi ve tedvin edeni de
Ebu Hanife’dir (v. 699). Fakat Ebu
Hanife’den evvel de fikih ve fakihler
vardi. Ama bu, bölümlere ayrilan
sistemli haldeki fikih degildi. Ebu
Hanife’den evvel de fakihler ve
müçtehitler vardi ve bunlarin
fikih meseleleri üzerinde önemli
ve degerli çalismalari olmustur.
Ebu Hanife fikih ilmini talebeleriyle
birlikte bu zemin üzerinde
insa etmis, insa edilen fikih ilmi
giderek gelismis ve yayginlasmisti.
Daha sonraki zamanlarda fikih bu
ilmin adi olarak kabul edilmistir.
Bu anlamdaki fikih Sünni mezheplerden
baska Caferilerin ve
Zeydiye’nin hukuki çalismalarini
da kapsamaktadir.
Hicri birinci, Miladi sekizinci asirda
fikih kelimesi zahit, dindar ve
takva sahibi mü’minlerin dini ve
fikri hayat tarzlarini ifade için siklikla
kullanilirdi. Onlara da fakih
denirdi. Hatta o tarihte mevzu ve
müdevven bir fikih bulunmadigindan
fikih denilince daha ziyade bu
anlamdaki fikih akla gelir, diger
fakihlerin Islami ve dini anlamda
fakih olmalari için zahit, takva
sahibi ve dindar olmalari sart kosulurdu.
Bu sebeple Ebu Hanife, Imam
Malik, Imam Safii ve Ibn Hanbel ile
ilgili menkibe kitaplarinda daima
onlarin zahit, takva sahibi ve dindar
sahsiyetler olduklari vurgulanir, bu
niteliklere sahip olmayan fakihlere,
müftülere ve kadilara itibar edilmez
ve dini hususlarda örnek alinmazlardi;
fikih meseleleri hakkinda
genis bilgilere sahip olsalar bile.
Yazinin tamami derginin Ekim 2023 sayisinda.