Yeryüzünde insanin
gerek birtakim doga
güçlerine gerekse
bazi hayvan türlerine
kiyasla zayif bir varlik oldugu
muhakkaktir. Bu sebeple her
insanin var olusunda eksiklik
ve muhtaçlik duygusu mevcuttur.
Insanin dünyaya gelisiyle
birlikte yasamaya basladigi ve
ömür boyu da süren bu duygu
evrenseldir. Çünkü yeryüzündeki
bütün mevcudat “eksi” bir
durumdan “arti” bir duruma
geçebilmek için devamli gayret
içindedir. Insandaki bu eksiklik
duygusu da hem kisinin hem
insanligin gelisimi için gerekli
bir dürtüdür. Insanin yasamini
sürdürebilmesi ve gelisebilmesi
için zorunludur. Çünkü bu eksikligi
fark etmek insani güdüler
ve harekete geçirir. (E. Geçtan,
Insan Olmak, 74)
Aslinda burada sözü geçen
eksiklik kanaatimizce insanin,
insan-i kâmil olma serüveninde
kat etmesi gereken asamalarin
bir nevi ifadesidir ve süphesiz
kâmil insan olma yolunda
atilacak ilk adim da ihlasli bir
imanla baslar. Insanin var olusuna
anlam kazandiran yegane
nitelik, Yaraticisinin farkinda
olmak ve O’na (cc) hiçbir ortak
öne sürmeme bilincine sahip
olmaktir. Böyle oldugu takdirde
kul, modern çagin tabiriyle, o
dipsiz var olussal yalnizliktan
ancak bu sekilde kurtulacak,
Ilahi bir esirgenme ve desteklenmenin
manevi tadini ve
gücünü ancak böyle alacaktir.
Bu, kul için önemli bir motivasyon
kaynagidir, çünkü yalnizlik
öylesine aci veren ve ürkütücü
bir duygudur ki (E. Geçtan, Insan
Olmak, 106) yaratilis itibariyla
bakildiginda bile, insan cinsinin
hemen bir esiyle yaratildigi akla
gelecek, mutlak kudretin onu bu
uçsuz bucaksiz yeryüzünde yalniz
birakmadigi hatirlanacaktir.
Yazinin tamami derginin Ekim, 2022 sayisinda.