Dünya hayati, bir taraftan
oyun ve eglenceyle donatilmis; diger taraftan sikinti ve
musibetlerle dolu bir imtihandir. Insanin Allah’in emirlerine
itaat edip mesru olmayan davranislardan uzaklasmasi kadar, sikintilarla
karsilasmasi da bu imtihanin bir geregidir. Bu sikintilari asmak noktasinda
anahtar kavram Islam ahlakinin
temelini olusturan sabirdir. Sabir,
kelime olarak; engellemek, hapsetmek, alikoymak, bir darlik içerisinde
tutmak, güçlü ve dirençli olmak gibi
anlamlari içerir. Dini terminolojide ise
insanin, hayati boyunca basina gelen
her türlü sikintili durum karsisinda
takdire riza gösterip dik durmasini,
direnç göstermesini ve metanetli
olmasini ifade eder.
Dünyada sabir gösterilecek alanlardan ilki insanin iradesi disinda
çesitli nedenlerle basina gelen bela ve
musibetlerdir. Diger bir deyisle sabir,
bela ve musibetlere karsi direnç göstermek anlamina gelir. Mutasavviflar
öncelikle sabrin bu anlamina vurgu
yaparlar. Sehl bin Abdullah Tüsteri,
“Sabir, Allah Tealanin sikintiyi gidermesini beklemektir.” derken Cüneyd
Bagdadi, “Sabir, yüzü burusturmadan
aci bir seyi yutmaktir.” taniminiyla Allah’tan gelmesi dolayisiyla
musibet karsisinda isyan etmeden
dayaniklilik sergilemenin önemini
vurgular. Benzer bir sekilde Ruveym,
“Sabir, sikayet etmeyi terk etmektir.”
der. Ibn Ata, “Sabir, musibetler karsisinda hüsn-i edeple durmaktir.”
diyerek kulun Rabbinden gelen her
türlü durum karsisinda edebini muhafaza etmesi gerektiginin üzerinde
durur. Herevi ise, “Sabir, nefsi sikayet
etmekten alikoyarak gizli bir kaygi
içerisinde tutmaktir.” tanimiyla kaygi
içerisinde de olunsa hiçbir durumda
sikayet edilmemesi gerektigini belirtir.
(Yazinin devami derginin 116. sayisinda.)