Tasavvuf, kal
degil hal ilmidir.
Yani söylemden
ziyade eylemdir. Ne
var ki söz olmadan
eylem olmaz. Onun
için önce söz vardi.
Yüce Yaratici’nin da bir sifati kelamdir.
Onun için söz, hak kelam olup
söylenmeli ancak söylenenler sözde
kalmamali, eyleme dönüsmelidir.
Tasavvuf, temelleri söylem olarak
Kur’an ve sünnete, eylem olarak da
Asr-i saadete dayanan bir hayat tarzidir.
Söyle ki, tasavvuf marifetullah
bilinciyle yani yüce Allah’i dogru
bir sekilde tanimakla baslar, O’nun
ölçüleri dogrultusunda, O’nu görüyormusçasina
-ihsan- Müslümanca bir
hayati yasamakla devam eder. Marifetullah,
muhabbetullah, mehafetullah
sufinin hayat çizgisidir. Yüce Allah
bilinciyle, O’nun sevgisiyle, O’ndan
sakinarak, O’nun rizasini kazanma
yolunda hayati yasamaktir. Bizim
Peygamberimiz, Rabbini en iyi taniyip
O’ndan sakinan bir müttaki, günlük
her yaptigini ibadete dönüstürmüs bir
abid, maddi imkanlar kapisina geldigi
halde mütevazi bir hayat yasamayi
tercih etmis bir zahit peygamberdir.
Onun için dine giris parolasi olan
kelime-i sehadette Muhammed Aleyhisselamin
önce Allah’in kulu oldugu
vurgulanir, ardindan da O’nun Resulü
oldugu ilan edilir.
Bir anlayisa göre tasavvuf, safa ve
vefa kelimelerinin bir araya gelmesinden
olusmus bir kelime olup Ashab-i
suffenin hayat tarzini yol edinmenin
adidir. Kisaca tasavvuf, saf ve samimi
bir sekilde yüce Yaratici’ya teslim olup
O’na ve O’nun kullarina karsi vefali
olmaktir. Tasavvuf, Allah’in ahlakiyla
ahlaklanmak, Allah rizasini
siar edinerek her söz ve hareketinde
hasbi olmaktir. Kitap ve sünnete
baglilik, yüce Allah’in haklariyla
mahlukatin haklarina riayet etme,
ihlas, manevi derinlik, kalp temizligi,
nefs tezkiyesi, güzel ahlak, kanaatkarlik,
tevazu, sabir, dünyevilesmenin
agina düsmemek tasavvufun olmazsa
olmazlaridir.
(Yazinin devami derginin 100. sayisinda.)