Miladi 7. yüzyil, Islam tarihinin en mümbit
asirlarindan biridir. Fikih, kelam, tasavvuf
ve felsefe ilimleri bu yüzyilda büyük gelismeler
kaydetmis, söz konusu yüzyil büyük ilim ve fikir
adamlarinin yetistigi bir yüzyil olarak tarihteki yerini
almistir.
Siyaseten Selçuklu devletinin Islam dünyasinin büyük
bir kismini adalet ve hakkaniyet ekseninde hakimiyeti
altinda tuttugu, Nizamiye medreseleri basta olmak
üzere irili ufakli egitim-ögretim kurumlarinin nitelik
ve nicelik olarak etkileri asirlarca sürecek devasa
katkilar ürettigi, irfani gelenegin yeni paradigmalar
üzerinden kendini yeniden insa ettigi bir dönem olarak
13. yüzyilda Islam dünyasinin yetistirdigi en büyük
degerlerden biri de Mevlana Celaleddin Rumi’dir.
Dogum yeri olan Belh’ten ailesinin aldigi kararla henüz
bir çocukken ayrilan Muhammed Celaleddin’in, 5-6
yaslarindayken baslayan hicret yolculugu nihai nokta
olan Konya’da son bulana dek 22 yasina kadar devam
etmistir.
Belh’ten baslayan bu bereketli hicret; babasi sultanü’l-ulema
(alimlerin sultani) Bahaüddin Veled’in yönetimi
ve rehberligiyle Nisabur, Bagdat, -hac için- Medine-
Mekke, Kudüs, Sam, Halep, Malatya, Erzincan, Sivas,
Kayseri, Nigde, Karaman ve Konya güzergahinda
gerçeklesmistir.
(Yazinin tamami derginin Aralik 2019 sayisinda.)