Iki gece kaldik Buhara’da. Buhara’daki camileri, medreseleri,
çarsilari gezdik. Buhara’yi diger sehirlerden ayiran
en önemli özelligi seyahat esnasinda ruhuma, kalbime
sirayet eden sükunetiydi. Buhara 1800’lerden itibaren
sürekli artarak devam eden Rus baskisina, istilasina,
isgaline, susturma, kendine mahkum etme, aslindan
uzaklastirma, öldürme, sindirme, iskence etme, kandirma,
dinsizlestirme, komünistlestirme savaslarina,
politikalarina, sinsiliklerine, yalanlarina ragmen sufilerden,
alimlerden, mücahitlerden ve cani pahasina sehri
korumaya çalisan bütün Müslümanlardan kendisine
yayilan bir ruhla yasamaya devam ediyordu. Geceleyin
Buhara’nin merkezinde yaptigimiz kisa gezinti bana
o sükunetten ve geçmisteki esintilerden biraz tattirdi.
Öyle hissettim veya hissetmek istedim. Bunun için dua
ettim.
Dünyanin hiçbir yerinde düsman istilasindan emin
degiliz, emniyette degiliz. Bu olumsuz gerçekligi
Özbekistan’da da -Rusya’nin SSCB olmaktan vazgeçtigi,
vazgeçmek zorunda kaldigi ve bu topraklardan çiktigi
bir çeyrek yüzyila ragmen- hissettim maalesef. Fakat
hemen içimde beliren bir cümle: Müslümanlarin tarihi,
umudun ve direnmenin tarihidir. Bu topraklar ve nice
Islam beldesi Mogol istilasini, zulmünü, kiyimini imani
ve direnciyle asmayi basardi. Moskof ve Bolsevik Rus’un
etkilerini ve zararlarini da asacaktir insallah.
(Yazinin tamami derginin Temmuz sayisinda.)