ISMAIL ACARKAN | Şubat |
2013 |
KÖSELER
| Okunma: 2351
Öfkenin nedenlerinin basinda kibir, bencillik, tahakküm istegi ve hirs gelir. Kiside bunlar varsa kendisini hakli ve dogru buldugu durumlarda “önemsenmeme, küçük görülme, dikkate alinmama” hissi olusur. Ardindan öfke gelir. Halbuki biz dogru olmaktan sorumluyuz.
Dogru bilinmek, dogrulugumuzu onaylatmak bizim sorumlulugumuz degildir. Allah’in her seye sahit olmasi bize yeter. Dikkate alinmadigimizda, yok sayildigimizda yok olmayiz. Üstelik de kimsenin bizi dikkate alma ve dinleme zorunlulugu yoktur. Bize düsen sadece dogru bildigimiz seyi beyan etmektir; bunu kabule zorlamak degil.
Bazi kisiler öfkeyi erkeklik, kendine saygi, varliginin geregi ve sonucu olarak görür. Bu yanlis anlayisa karsi Hz. Peygamber; “Gerçek pehlivan rakibinin sirtini yere getiren degil öfke aninda kendini tutandir.” diyerek bizi uyarmistir.
Yine unutulmamalidir ki hakli ve dogru olmak öfkeli olmayi mesrulastirmaz. Hz. Musa Firavun’a teblige giderken Allah Teala ona “yumusak olmasini” emretmistir.
Amacimiz muhatabimiza faydali olmak ise bilmeliyiz ki öfkeyle söylenen sözden faydalanmak neredeyse imkânsizdir. Öfkeyle söylenen söz olgunlasmamis ve dolayisiyla ham kalmis bir meyveye veya pismemis bir yemege benzer.
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan Dergisi Subat 2013 sayisinda)