27 Nisan’da bir vesileyle Kudüs’ü ziyaret etme
firsatim oldu. Gidisi sürpriz, heyecanli hatta
kaygili olan bu yolculuk benim için, elimi kolumu
epey mutluluk, epey de hüzünle dolduran bir deneyim
oldu. Bu yazida bu yolculuktan edindigim izlenimleri,
kapildigim hüzünleri ve neseleri aktarmaya çalisacagim.
Umuyorum ki bu yazi, okuyan herkeste Kudüs’e
gitmek ve kendi deneyimlerini, izlenimlerini edinmek
için bir tesvik olur. Zira Kudüs hal diliyle, Filistinliler
ise apaçik sözle bize; bizi ziyarete gelin, yalniz birakmayin,
diyor.
Yolculugumuz gece vakti basladi, günleri tasarruflu kullanmak,
mümkün mertebe çok yere ziyarette bulunmak
için uykularimizi bir yana biraktik, yola düstük. Istanbul-
Telaviv uçak yolculugu yaklasik iki saat sürüyor. Biz
indigimizde saat 02.00 civari idi, havaalanindaki islemler
ve çikisimiz 03.30’u buldu. Birlikte gittigim turun
otobüsü bizi havaalani disinda bekliyordu ve Telaviv’den
Yafa’ya hareket ettik. Yafa sehri Akdeniz’in inci sehirlerinden
biri, sehre bir tepeden baktiginizda bir körfez
üzerine yerlestigini görüyorsunuz. Gece isiltisi harikulade.
Eskiden sehrin asil gövdesi Yafa imis, Telaviv ise
bir Yahudi mahallesi. Ancak Telaviv büyümüs, uluslararasi
bir ticaret ve turizm sehri haline gelmis, simdi
Yafa ona bagli bir semt durumunda. Sirf bu bile tarihsel
olarak kisa sayilabilir bir zaman diliminde bölgenin
geçirdigi degisimi gözler önüne seriyor. Yafa sahili, tüm
sikirtisi ile, görme imkani olanlar için Barcelona’yi animsatiyor.
Bu sikirti içinde eski sehrin meydanini tespit
eden Osmanli saat kulesi, sehrin kalbini isaretleyen
Mahmudiye Camii ve külliyesi, issiz; bir avuç cemaati
ve ziyaret eden Müslüman turistlerle ayakta kalmak için
direnen yapilar. Filistinli rehberimizin ifadesine göre
bölgeye yilda iki milyona yakin turist geliyor ve bunun
sadece kirk yedi bini Müslüman ülkelerden; bu rakamin
yirmi yedi binini ise Türkiye’den gelenler olusturuyor.
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan'in Haziran sayisinda.)