Naksibendiye’nin temel ilkelerinden simdiye kadar üzerinde durduklarimiz, yani hus der-dem, her nefeste suurlu olmak; nazar ber-kadem, yürürken önüne bakmak; sefer der-vatan, kötü huylardan iyi huylara yolculuk etmek ve halvet der-encümen, halk içinde Hak’la olmak, daha ziyade dervisin günlük yasantisinda uymasi gereken ilkelerdi. Bundan sonra açiklayacaklarimiz ise daha çok zikir esnasinda uyulmasi gereken hususlari ifade etmektedir.
Kelimat-i kudsiyenin besincisi olan yad kerd, Arapça zekera -zikretti- fiilinin Farsça karsiligidir. Bire bir Türkçe tercümesi yad ettidir. Malum oldugu üzere zikir; anmak, hatirlamak, yad etmek demektir. Zikir, ya unutulan bir seyi hatirlamayi ya da hatirda olani muhafaza etmeyi ifade eder. Buna göre zikir Allah’i anmak ve hatirlamak, O’nu (cc) unutmamak ve gaflet içerisinde olmamaktir. Ilk dönem sufilerinden Sibli (ks), “Seni zikrettim fakat bir an bile unuttugumdan degil.” seklinde bir siir okumustur.
Kur’an-i Kerim’de zikri emreden ve zikrin önemine dikkat çeken çok sayida ayet mevcuttur. “Allah’i çok zikredin ki kurtulusa eresiniz.” (Cuma, 10); “Ey mü’min¬ler, mallariniz ve çocuklariniz sizi Allah’i zikretmekten alikoymasin.” (Münafikun, 9) ayetleri örnek olarak verilebilir. Bütün ibadetlerin belli bir sekli ve zamani bulunmakla birlikte, “Ayakta, oturarak ve yanlariniz üzere yatarak Allah’i zikredin.” (Nisa, 103) ayetinde belirtildigi üzere zikir her zaman ve her sekilde yapi¬labilir. Bazi sufiler, “Allah’i anmak elbette en büyüktür.” (Ankebut, 45) ayetine dayanarak zikri en büyük ibadet kabul etmislerdir. Bazi sufiler de insan ruhunun beden kafesine girmesini insanin unutmasina baglamislar ve tedavi ziddiyla olur prensibi geregi, ebedi cezayi gerektiren bu unutma hastaliginin tedavisi için zikre devam etmeyi tavsiye etmislerdir.
(Yazinin tamami derginin 61. sayisinda, Eylül 2017)