Baskasinin sahip oldugu maddi ve manevi nimetleri çekememek seklinde tarif edilen haset/kiskançlik, seytani vasiflardan biri, belki en çirkinidir. Tam da bu nedenle Peygamber Efendimizin, ümmetini, özellikle sakindirdigi üç temel kötülük arasinda yer alir. Haset, gökyüzünde ve yeryüzünde islenen ilk günahtir. Ruhun kanseridir. Hasetçinin içi kötü niyetlerin, adi isteklerin kizgin pazaridir. Ömrü ates çemberiyle sarilidir. Nefes alirken ates saçar.
Birçok cinayetin hasetten kaynaklandigi bir gerçektir. Milletlerin tarihlerindeki haset fitneleri insanlik bünyesinde felaket yanginlari meydana getirmistir. Yakilan, yikilan, mahvolan memleketlerin harabeleri haset hortlaklariyla doludur. Haset, fertlerden baslayan ve umumi bir beseriyet faciasina dönüsen ates rüzgari gibidir. Eski Istanbul müftüsü Abdurrahman Seref Güzelyazici Hocaefendinin tasvirleriyle söyleyecek olursak, “Nefs tarlasina seytan eliyle ekilen fesat tohumlari gelistikçe zehirli hayat mahsulleri bas gösterir. Düsmanliklar, kiskançliklar, münafikliklar, çekistirmeler, tahkirler, iftiralar, giybet ve bühtanlar bu cümledendir. Haset yapisinin arsasi fesat ve nifaktir. Temelleriyse tabiat pisligi, riyaset arzusu, menfaat ihtiraslari, kendini asiri begenme, kibir ve azamet gibi kaba ahlaksizliklardir.”
Ibn Sirin söyle demistir: “Hiçbir insani dünya isleri hususunda kiskanmadim. Eger o insan cennet ehlinden biriyse dünya isleri hususunda onu nasil kiskanabilirim? Eger cehennem ehlinden biriyse ve cehenneme gidecekse dünya isleri hususunda onu nasil kiskanirim?”
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan dergisi 58. sayisinda.)