Fasli alim, müfessir, Sazeli-Derkavi seyhi Ibn Acibe’nin tam adi Ebü’l-Abbas Ahmed bin Muhammed bin Mehdi el-Haseni es-Sazeli’dir. Degerli sufi, Fas’in Tanca yakinlarindaki Titvan’da 1747 yilinda dünyaya gelmistir. Onun hayatina dair en kapsamli bilgiler psikomistik otobiyografisini sundugu, el-Fehrese eserinden edinilmektedir.
Soyu Hazret-i Hasan’a dayanan Ibn Acibe (ks) dindar bir aile ortaminda yetismistir. Çocuklugunda ilme ve alimlere düskün oldugunu, kendisine halvetin sevdirildigini, çocuklarla oynamak yerine ilim ehliyle beraber bulunmayi tercih ettigini söylemektedir.
Ilim ve takva içinde bir yetisme dönemi geçiren Ibn Acibe, gençlik yillarinda Kur’an-i Kerim’i ezberlemistir. Muhammed Susi’nin tesvikiyle on sekiz yaslarinda zahiri ilim tahsiline baslayan Ibn Acibe, Susi’den bir süre ders okuduktan sonra Titvan’a gitmistir ve burada fikih, kelam, tefsir, edebiyat dersleri almistir. Yaklasik yirmi yil burada ilimle mesgul olan sufi, ciddi maddi sikintilar çekmis olsa da kendi ifadesiyle; -ona-, ilmin verdigi zevk, fakirligin acilarini unutturmustur. Medrese yillarindan itibaren ilim ile amel birlikteligini esas alan bir yasam tarzi benimseyen Ibn Acibe, Titvan’da geçirdigi yillari söyle anlatir: “ Allah’a hamd olsun ilim tahsilimiz ibadet hayatimizla bas basa gidiyordu. Gece namazina kalkamadigimiz günler çok nadirdi. Geceyi üçe bölmeyi adet edinmistim. Ilk üçte birini uykuyla, ikincisini teheccüdle, son üçte birini de ilim mütalaasiyla geçirdim. Kendimi ilim ve ibadete vermek için yalnizliga alismistim, hiçbir ilim meclisinde abdestsiz oturmazdim.”
Hayatinin her anini ilim tahsiliyle geçirmek isteyen Ibn Acibe, yolcuklarini dahi bos geçirmemek için sehre inerken alim ve fazil biriyle yol arkadasligi ederek, onunla ilmi konularda konusurdu. Hem ilm-i zahirde hem de ilm-i batinda derinlesen sufi, ögrendiklerini ilmen kendisinden asagidaki kimselere ögretmistir.
Aktif bir tasavvvuf ve ilim anlayisi olan Ibn Acibe’ye göre gaflet dönemindeki insanlarin en hayirli mesguliyeti zahiri ilimlerle mesgul olmaktir. Bu konuda Ibn Arif’in düsüncesini el-Fehrese’de nakletmektedir. Ibn Arif’e göre, Allah bir kulunu imam olmaya hazirlarken önce zahir ilimlerle mesguliyet ihsan eder, sonra batin ilimlerine sevk eder. Böylece kul, imamliga ve manen yükselmeye hak kazanir. Yani zahiri ilimler de batini ilimler de tasavvufi kemalat için gereklidir. Ibn Acibe de zahir ilimlerle mesgul oldugu günlerin, kendisinin tasavvufi kemalati için gerekli zemini hazirladigini düsünmektedir.
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Mart, 2017 sayisinda.)