Kur’an-i Kerimde geçmis peygamberler ve kavimlerle ilgili olarak anlatilan kissalar, yalnizca tarihi malumat vermek için degildir. Yüce Rabbimiz o kissalar üzerinden bizleri egitir, nimet ve külfetleriyle hayat sinavina hazirlar. Iste bu egitim sahnelerinden biri de Isa aleyhisselamla ilgili su ayettir: “Allah, ‘Ey Meryem oglu Isa! Sana ve anana olan nimetimi an!’ demisti: Seni Ruhü’l-Kudüs ile desteklemistim; besikte ve yetiskinken insanlarla konusuyordun; sana kitabi, hikmeti, Tevrat’i ve Incil’i ögretmistim. Sen iznimle, çamurdan kus gibi bir sey yapmis ona üflemistin de iznimle kus olmustu; anadan dogma körü, alacaliyi iznimle iyi etmistin. Ölüleri iznimle diriltiyordun. Israilogullarina belgelerle geldiginde, onlardan inkar edenler, bu apaçik bir büyüdür, demislerdi de ben onlarin sana zarar vermelerini önlemistim.” (Maide, 110)
Yüce Rabbimiz, ayetinde geçmis zaman kipiyle, Allah, Isa’ya söyle demisti buyuruyor. Bu ifade ya geçmiste Rabbimizin Hazret-i Isa’ya bu hatirlatmayi yaptigini anlatmak ya da ahirette söylenecek olan bu hususlari anlatmak içindir.
Birinci durumda, yüce Rabbimiz geçmiste Isa peygambere nimet hatirlatmasi yaparak söyle buyurmustur: Ey Isa, Allah sana sunlari sunlari lûtfetmistir. Nimet, Rabbe sükür içindir. O halde, sen de hayatindaki bu nimetleri fark et ve onlarin sükrünü ifa et!
Ikinci durumda ise, ahirette Rabbimiz Hazret-i Isa’ya bu nimet hatirlatmasini yapacaktir. Ancak olayin kesin gerçeklesecegini bildirmek için, geçmis zaman kalibi kullanilmistir. Yani ahirette olacak olan her sey gibi, bu hatirlatma da olmus bitmis bir olay gibi kesindir.
Her iki durumda da Rabbimiz, Isa peygamber üzerinden bizleri egitmektedir. Ey insan, sen de üzerindeki Rabbinin nimetlerini düsün, onlari fark et ve sükrünü eda et, anlaminadir. Ikinci ihtimale göre de ahirette yüce Rabbimiz, her insana bahsettigi nimetleri özel olarak hatirlatacak ve onlarin sükrünü eda edip etmediginin hesabini soracaktir. Peygamberlerine bile nimetlerinin hesabini soran yüce Allah, bize de nimetlerinin hesabini soracaktir.
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Subat (sayi:54) sayisinda.)