ZEKI BULDUK | Aralık |
2012 |
KÖSELER
| Okunma: 2187
Tumbatu adasi, Zanzibar açiklarinda, yaklasik nüfusu yirmibin civarinda iki kasabadan mürekkep. O adaya gidecegimizi bilmiyordum. Kurban yardimi için gittigimiz Tanzanya programimiz hem doluydu, hem de çok hizli akiyordu. Bir ugradigimiz yerde en fazla yarim saat duruyorduk. O sirada kaç yetime dokunursak, kaç yasliya gülümser isek kâr kabilince hizli hareket ediyorduk. Merak ettigimiz sorulari ise bir kenara yaziyor ama sormaya firsatimiz olmuyordu. Mesela Kizimkazi'deki o camiye mutlaka gitmeliydik. Iranli tüccarlar Zanzibar'a geldikten sonra yapilan ilk camiydi ve neredeyse bin yasindaydi. Programin arasina sikistiramadik. Muzdelife Vakfindan arkadaslar kurban etlerini pay ederlerken, bizler, Türkiye'den gelen arkadaslarla deniz kiyisinda nefesleniyorduk. Insanlarin teknelere binmek için neredeyse yüz metre kadar denizde yürüdüklerini gördügümüzde epey sasirmis, biraz da gülmüstük. Bir müddet sonra teknelerden birine getirdigimiz kurban etlerinin tasindigini gördük. Çok geçmeden Muzdelife baskani Faruk Bey: "Haydi bakalim tekneye!" dediginde gülmelerimiz bogazimizda kaldi. Teknede yaklasik kirk kisi vardi. Teknenin tam ortasinda dört ya da bes kurban eti, bilmedigimiz bir adaya dogru gidiyorduk...
Bir ara Faruk Bey: "Adadan dönüste neler hissedeceksiniz, merak ediyorum…" dediginde, farkli bir yere gittigimizi düsünmeye basladim. Nasil bir yere gidiyorduk ki onca fakir köyde hissettiklerimizi merak etmeyen Faruk Bey, adada hissedeceklerimizi merak ediyordu?..
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan Dergisi Aralik 2012 sayisinda...)