Kur’an-i Kerim, Hazret-i Süleyman’in teklifini danismanlariyla istisare eden Kraliçe Belkis’in bir sözünü söyle nakleder: “Krallar bir memlekete girdi mi, orayi harap ederler ve halkinin ileri gelenlerini zelil hale getirirler. Iste onlar böyle yaparlar.” (Neml, 34) Krallar, imparatorlar, sahlar ve sehinsahlar elinde çogunlukla çapul hareketinden ibaret olan savas, peygamberler elinde, özellikle de âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin (sas) elinde mahza rahmet eylemine dönüsmüstür. Huzeyfe’den (ra) rivayet edildigine göre Peygamberimiz (sas) kendi özelliklerini dile getirdigi bir hadislerinde söyle buyurmuslardir: “Ben Muhammed’im, Ben Ahmed’im, rahmet peygamberiyim, tevbe peygamberiyim. Hasirim, mukaffiyim, savaslar peygamberiyim.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, V, 405)
Basli basina rahmet vesilesi olan Kur’an’in bildirdigine göre peygamberlik müessesesi bir rahmet müesse¬sesidir. Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak görevlendirilmesini, Kur’an’in O’na (sas) indirilmesini, akillarinca isabetsiz bulan ve, “Bu Kur’an, su iki sehirden (Mekke ve Taif) bir büyük adama indirilseydi ya!” (Zuhruf, 32) tarzindaki Mekkeli müsriklerin itirazlarina karsilik, “Rabbinin rahmetini onlar mi paylastiriyorlar?” (Zuhruf, 33) diye cevaplayan ayet, peygamberligin mahza rahmet oldugunu açikça ortaya koymustur.
(Yazinin tamami derginin Aralik sayisinda.) (Sayi: 52)