Kudüs-ü serif, bizim üçüncü mescidimiz. Peygamber Efendimiz (sas), ziyaret kastiyla yola çikilabilecek mescitleri sayarken, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi disinda bir de Mescid-i Aksa’yi saymistir. Israil isgali sebebiyle siyasi bakimdan sicak bir mevzu olmasiyla zihinlerde yer tutan Kudüs’ün bu asli, bu hususi ve kutsiyete müte¬allik yanini ihmal etmemek gerekiyor.
Ramazan ayi boyunca Kudüs’te kalmak nasip oldu. Buradayken hissettigimiz baslica hususiyetin, Mescid-i Aksa mahalline girince duyumsadigimiz kutsiyetin, onun harem olma vasfi oldugunu söyleyebiliriz. Yüz kirk dört bin metre karelik bir alani kapliyor Harem-i Serif. Diger bir deyisle yüz kirk dört dönüm. Bu genis sayilabilecek mahalle girince, iste sizi o mahremiyet, o yakinlik ve bereket selamliyor.
Bunun baslica sebebi, zaten ayet-i kerimede de (Isra, 1) ifade edilmis olan, Mescid-i Haram’in çevresinin bizzat Allah Teala tarafindan mübarek kilinmis olmasi. Yahudi inancina göre burasi, dünyanin yaratilmaya baslandigi yer. Bazi hadis-i seriflere göre de, Kabe’den sonra insa edilen ikinci mabed buradaymis. Buraya Ilahi himmet ve ihtimamin özel bir muamelede bulundugunu anliyoruz böylece. Bu kutsiyeti perçinleyen husus ise Efendimizin (sas) buraya Isra yolculugunu yapmis ve yine buradan Miraç yolculuguna baslamis olmasi.
Dolayisiyla, çevresi mübarek kilinmis, ikinci mabed ve üçüncü harem olarak tescillenmis, Isra ve Miraç mucizelerinin dekoru olmus, müstesna bir yerden bahsediyoruz. Bunu hep hatirlamak gerekiyor. Çünkü ancak bu istisnai özelliklerini hatirlarsak, burayi namahreme teslim etmemeyi göze alabilir, buraya hak ettigi ilgiyi ve dikkati gösterebiliriz.
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan dergisi Eylül (2016) sayisinda.)