Bir mü’min iman, ibadet, ahlak ve ahiret gibi Islam’in temelini olusturan hususlarin Kur’an-i Kerim’de ve hadis-i seriflerde mevcut olduguna inaniyorsa ki, -bir mü’min için bunun böyle olmasi tabii ve zaruridir- tasavvufa da inaniyor demektir. Zira öz ve özet olarak tasavvuf, tevhidi esas alan imandan, ihlasli ibadetten, dürüst temelli ahlaktany samimi ve ciddi surette hayati için hazirlik yapmaktan, ahiret öncelikli bir dünya hayati yasamaktan baska bir sey degildir. Hazret-i Peygamberin de, O’nu (sas) örnek alan sahabenin de hayat tarzi böyle idi. Tabiin ve Etbaü’t-tabiin denilen ve hayirli nesillerin ikinci ve üçüncü halkalarini olusturan mü’minler de bahsedilen hususlarda adim adim seleflerini izlemislerdir. Bu neslin yasadigi zaman yaklasik olarak Abbasi devletinin kuruldugu tarihe kadar, (Miladi 750) sürmüstür.
Üç neslin hayatta oldugu dönemde Islam’in manevi hayati daha ziyade takva, salah (takva sahibi ve salih mü’min), ihsan ve zühd gibi deyimlerle ifade ediliyordu. Bu dönemdeki Hak dostlarinin sifat ve vasiflari Kur’an’da da ifade edilmistir. (Bkz. Ahzap, 35; Al-i Imran, 17) Bunlara evliya da deniliyordu.
Sözü edilen üç nesil içinde ibadeti, ihlasi, takvasi ve zühdüyle temayüz eden büyük dindarlar vardi. Mesela, sahabe nesli içinde rasid halifeler, cennetlik olduklari müjdesini alanlar, Bedir ashabi, secere-i Ridvan ehli, Muhacirler ve Ensar gibi zümreler vardi. Bunlarin faziletleri birbirinden farkli idi. Tabiin ve Etbaü’t-tabiin de böyleydi.
Itikat ve ibadet itibariyle üç nesil arasinda mahiyet farki yoktu. Sahabe döneminde itikat ve iman ne ise diger iki nesil döneminde de o idi. Mahiyet, sekil ve nevi itibariyle aralarinda itikat ve ibadet farki yoktu ama keyfiyet ve kemiyet farki vardi. Faziletçe önde ve dindarlikta ileride olanlar daha ihlasli ve husu ehli, daha fedakar ve samimiydiler. Nitelik farki bu idi. Ayrica bunlar farz olan namaz, oruç, hac ve zekat ibadetlerini hulus-i kalple ifa ettikten sonra bu ibadetlerin nafile olan kisimlarini da mümkün oldugu ölçüde çokça ifa ediyorlardi. Mesela teheccüd ve evvabin namazi kiliyor, Recep ve Saban aylarinda oruç tutuyor, umreye gidiyor, sadaka veriyor, infakta bulunuyor, Kur’an-i Kerim’i tilavet ve kiraat ediyorlardi. Hatta çokça Kur’an-i Kerim okuduklarindan bunlara kurra deniliyordu. Ibadette kemiyet de böyle idi.
Bu üç nesil, Hazret-i Peygamber hayattayken hangi ibadetlerle Hak Tealaya ibadet ediliyor idiyse o ibadetlerle yetinmis, bunun disina çikip yeni akide ve ibadet ihdas etmeyi bidat sayip yermisti. Bu durum, abid, zahit ve dindarlar arasinda bir birligi ve dayanismayi sagliyordu.
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan dergisi Eylül (2016) sayisinda.)