PROF. DR. SÜLEYMAN DERIN | Nisan |
2016 |
KÖSELER
| Okunma: 1451
Marifet, sufilerin, Ilahi hakikatleri seyr-ü sülûk esnasinda tadarak içsellestirmeleri, kuru bilgiyi irfana dönüstürmeleridir. Marifetin mahalli ise insanin kalbidir. Imam Gazzali (ks), kalbin, ruhun ve aklin en büyük lezzetinin Cenab-i Hakk’i tanimak oldugunu ifade eder. Nasil ki dil tatmaktan, kulak güzel nagmeleri dinlemekten, göz güzel manzaralari seyretmekten zevk aliyorsa kalp de Rabbini tanimaktan sonsuz bir zevk alir. Ilmin zevki malumun yani bilinen zatin degeri oraninda artar. Pek az insan çiftçinin çiftçilik sirlarini merak eder, belki mecburen bu isler ögrenilir ama devlet baskaninin yaninda olmak, onun sirlarina vakif olmak için nice insan canini bile vermeye razidir. Fani bir devlet reisinin yaninda olmak insana müthis bir zevk verirse, bütün âlemlerin yaraticisi olan yüce Rabbimizin marifetine vasil olmak acaba nasil bir saadettir?
Sufilere göre marifet kuru bir sekilde Hakk’in varligini kabul etmek degildir. Zira ateist felsefeciler hariç bütün milletler Allah’in varligi konusunda müttefiktirler. Ayette belirtildigi üzere müsrikler bile yerin ve gögün yaraticisi olarak Allah’i tanirlar, “Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yaratti, diye sorsan, onlari süphesiz güçlü olan, her seyi bilen Allah yaratti, derler.” (Zuhruf, 9) Sufiler ilim erbabindan farkli olarak bu kuru bilgiyi zikir, fikir ile yakini iman ve marifet haline getirirler. O kadar ki onun disinda her sey kiymetini yitirir. Sülûktaki salike önce Hakk’in fiilleri, sonra sifatlari, sonra da zati konusundaki marifet kesfolunur. Eger bu sira takip edilmez ise marifet salikin dengesini bozabilir. Mesela cezbe ehli meczuplara marifet bilgisi direkt olarak Hakk’in zatinin müsahedesiyle verilir. Meczup fiil ve sifatlarin müsahedesini elde etmeden bir anda son mertebeye ulasinca bunu kaldiramaz ve dengesi bozulur. Bu sebeple de meczuplar baskalarina mürsid olamazlar. (El-Bahrü’l-Medid, VII, 8)
Ölçü belli: Kur’an ve Sünnet
Marifet ehline göre, “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Dogrusu ancak akil sahipleri bunlari hakkiyla düsünür.” (Zümer, 9) ayeti zannedildigi gibi zahiri ilimleri övmemektedir. Zira ayetin öncesi olan, “Yoksa geceleyin secde ederek ve kiyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse, o inkarci gibi midir?” kismi bilmeyi ibadet, kiyam ve ahiret korkusuna baglamistir. Baska bir deyisle Hakk’i gerçekten bilenler geceleyin secde eden ve kiyamda duranlardir. Sadece kuru ilimle bilgi sahibi olanlar degildir. Sufiler, sülûk esnasinda gece namazina, teheccüde, tefekkür-i mevte hususiyle ehemmiyet verdiklerinden sanki bu ayet onlari tarif etmektedir.
Durum böyle olunca gerçek bilgi demek olan marifeti elde etmenin en önemli kaynagi Allah’a ibadettir. “Ben cinleri ve insanlari, ancak bana ibadet etsinler diye yarattim.” (Zariyat, 56) ayetinin tefsirinde Ibn Acibe Hazretleri ibadet etmenin iki manasi oldugunu söyler: Birinci manasi ile ibadet, namaz oruç gibi ibadetlerle Hakk’a kulluk etmektir. Ikincisi ise Cafer-i Sadik’in (ra) meshur yorumuna göre Allah’i bilip tanimaktir.
Ibn Acibe (ks) bu iki manayi yani ibadet ve marifeti birlestirerek, marifet için ibadetin asil oldugunu söyler. Ibadetsiz marifetin mümkün olmadigini, felsefecilerin akil yürütme ile elde ettigi marifetin sufilere göre geçersiz oldugunu ifade eder. (El-Bahrü’l-Medid, VII, 217)
Ayrica Kur’an’a ve Sünnet’e uymayan ilham ve kesifler, bunlarin neticesinde elde edilen marifetler de makbul degildir. Sufilerin efendisi Cüneyd Bagdadi Hazretleri, “Bizim ilmimiz tasavvuf, Resulullah’in (sas) hadisine/sünnetine baglidir.” buyururken Ebu Said Harraz da (ks), “Zahire, seriata zit olan her batin batildir.” buyurur. Yine Sehl bin Abdullah (ks), “Kitap ve Sünnet’in kabul etmedigi her türlü vecd ve kesif batildir, kabul edilemez.” der.
Bu sebeple sufi gönlüne dogan her bilgiyi hemen ifsa etmemeli önce onun saglamasini yapmalidir. Bunun nasil yapilacagini da Ebu Süleyman Darani’den (ks) dinleyelim, “Hakikat bilgisine, marifete ait bazi kesfi bilgiler kirk gün kalbimi sarar; ben iki sahit olmadan onlarin gönlüme girmesine izin vermem. O iki sahit Kur’an ve Sünnet’tir.” (Lüma, 115-16)
(Yazinin tamami Ilim ve Irfan dergisi Nisan (2016) sayisinda.)