TENBIHÜ’L-GAFILIN, BOSTANÜ’L-ARIFIN
KAMIL YESIL
Ilim ve irfan birbirini tamamlamasina ragmen bir kisim medreseliler tarafindan irfan ehli cahil olarak görülmüstür. Bu cehalet isnadini sapiklik, ilhad, hurafe ehli vb. olarak devam etmistir.
Elhak dogrudur. Ehl-i irfan arasinda klasik Arapça egitimi almamislar vardir. Onlar mezhepler arasindaki ihtilaflari anlatan ciltlerce kitap okumamistir. Kitabi ilimleri azdir. Ancak onlar helal ve haram sinirlarini bilirler. Bu sinirlari bildikleri için fetva ile degil takva ile hareket ederler. Ruhsati degil azimeti tercih ederler.
Ilim ve irfan birlikteligini saglayan alim ve ariflerin varligi bilinmesine ragmen tasavvuf ehlini cehalet, ilhad ve hurafe ehli olarak görenler nedense alim-ariflerin eserlerini ya görmezden geliyorlar ya da eserlerde sahih kaynaklara aykiri seyler buluyorlar! Bu tür itiraz ve tartismalar için onlarca alim ve eser örnek olarak verilebilir. Imam Gazzali’nin Ihya’sini en meshur örnek olarak verebilirim.
Hayat hikayelerine baktigimizda önce tasavvufa intisap etmis sonra bu yolun -tarikat- ilimden mahrum, temel kaynaklara muhalif oldugunu tespit ettigi için tasavvufun ulastirdigi manevi makam ve derecelere medrese, kitap ve müzakere yoluyla ulasan bir tane örnek yoktur. Ancak yillarca medresede tahsil gördükten sonra kitabi ilmin kâmil insan olmaya yetmedigini bizzat yasadiktan sonra tasavvufa intisap eden ve kalbi mutmainlige ulasan çok örnek vardir. Imam Gazzali bunun en meshur örnegidir. Bu arayis ve bulusun Kur’ani örnegi Musa Aleyhisselam ile Hizir Aleyhisselamin yolculugudur. Bu misalde Hazret-i Musa medrese ulemasini; Hizir Aleyhisselam irfan ve ledunni ilim erbabini temsil eder.
Bu ilmi kendinde toplayan alim ve ariflerimiz zülcenaheyn olarak tavsif edilmistir. Gavsulazam Abdülkadir Geylani Hazretleri, Ibn Arabi, Sadreddin Konevi, Imam- i Rabbani, Ismail Hakki Bursevi gibi tefsir ve fikih eserleri verenler çoktur aralarinda.
BÜTÜN ÖVGÜLER ALLAH’INDIR
DR. ABDULLAH TAHA ORHAN
Rabbimiz çok enteresan bir sey
yapiyor bizim için. Yukarida
bahsettigimiz su kusurlarimizi,
içsel çirkinliklerimizi bildigi
halde, mesela “islerim rast gitsin”
niyetini de karistirdigimiz namazlarimizi
kendi lütfuyla kabul
ediveriyor. Çünkü niyetimizdeki
kusurlari Settar ism-i celiliyle
örtüyor. Kendisine yönelik amellerimizde
kusurlarimizdan bizi
örttügü gibi diger insanlara karsi
mahcup olmamamiz için de bizi
örtüyor. Buna sarip sarmalamak,
kucaklamak diyebiliriz belki kendi
lügatimizde. Nefsimizin o alçak
dürtüleri açikta olsaydi hangimiz
insan içine çikabilirdik ki? Insan
içine çikmak bir tarafa aynaya
bakamaz hale gelirdik, kendi
kendimizden utancimizdan yasayamaz,
çok büyük ihtimalle çok
büyük depresyonlarla kisilik krizlerine
girerdik. Ama sükür ki böyle
olmuyor. Rabbimiz bizi koruyup kolluyor,
kendi hatalarimizdan kendi
kusurlarimizdan, zafiyetimizden
bizi koruyor, örtüyor.
EL-VASI’(cc)
AHMET EDIP BASARAN
Biz insanlar dünyada genislikle
ve darlikla imtihan
ediliriz. Varlik nasil sag
salim geçilmesi gerekli
bir hakikat köprüsü ise yokluk da
böyledir. Cenab-i Hak sadece ihsan
ettigi nimetlerle degil ihsan etmedigi
nimetlerle de bizi imtihan eder.
Aslolan, her seyin hakiki sahibinin
kim oldugunu bilmek ve buna göre
bir hayat ilkesi belirleyebilmektir.
Anadolu irfaninda yer etmis su
temenni ne güzel bir uyaridir: “Allah
az verip aratmasin, çok verip azdirmasin.”
Öyle ki bizim insan olarak kulluk
karakterimizi ortaya koyan ana
unsur yine bizim mal ve mülkle
olan iliskimizde temayüz eder.
Insan nankördür, çaresiz kaldiginda
dilinde acziyetin uçlarinda
bir virde dönüsen kalbi, varligin
dibini buldugunda birden Karun’lasir.
Ol sebepten bizim genislik diye
bildigimiz ruh durumlari belki de
darligimizin bir beyanidir. Tersi de
mümkündür. Biz süphesiz olay ve
olgularin ardindaki derin hikmetleri
çogu zaman kavrayamayiz. Biz
bilmeyiz, en güzelini ve dogrusunu
Allah bilir.
Iyilige ve güzellige meyleden
insanin yapabilecekleri sinirlidir.
Dünyanin sinirlari ile malul bu
olgu ayni zamanda Ilahi tecellinin
bir tezahürüdür. Insan eksik ve
yarim bir varliktir. Evet, mükemmel
olmak ister sürekli ama bir yaratilis
mührü olarak yüklendigi sorumluk
onun için bir yol haritasi sunar. Her
seyin en iyisine, en güzeline dogru
yapilan bu yolculukta düser, tökezler,
solugu kesilir. Sinirsizliga olan
susuzluguyla kendi sinirlarinin
hikmetini idrak ede ede hayatini
idame ettirmeye çalisir.
KALPLERIN SIFASI: MEKKE-I MÜKERREME
DR. KUTBEDDIN AKYÜZ
Mekke-i Mükerreme, insanligin manevi yolculugunun
baslangiç noktasi, ask ve imanla dolu
kalplerin vuslat duragidir. Her adiminda tarih
kokan, her tasinda peygamberlerin izlerini
tasiyan bu mukaddes sehir, milyonlarca insanin duasina,
gözyasina ve umutlarina ev sahipligi yapar.
Mekke, Hazret-i Ibrahim’in sadakatini, Hazret-i Hacer’in sabrini
ve Hazret-i Muhammed’in mücadelesini hatirlatir. Kâbe, Hazret-
i Ibrahim ve oglu Hazret-i Ismail tarafindan insa edilmis,
zamanla insanligin ortak mirasi haline gelmistir. Bu miras,
günümüze kadar korunmus ve milyonlarca insanin haccini,
umresini ve dualarini bagrina basan bir merkez olmustur.
Kâbe’nin etrafinda dönerken, insan, tarih boyunca bu yollardan
geçmis peygamberlerin ve mü’minlerin ayak izlerini takip
ettigini hisseder. Bu his, insanin maneviyatini derinlestirir,
imanini güçlendirir.
EBU SAID EBÜ’L-HAYR
MERVE SAGAN
Tam adi Ebu Said Fazlullah
bin Ebü’l-Hayr Ahmed
bin Muhammed el-Meyheni
(el-Miheni)’dir. 357/967 yilinda
Horasan’da, Türkmenistan’in Ahal
iline bagli kadim bir kasaba olan
Meyhene’de (su anki ismiyle Mihne)
dünyaya gelmesi sebebiyle el-Miheni
nisbesiyle anilmistir. Ebu Said
Ebü’l-Hayr’in babasi Ahmed, hayirsever
bir insan olmasi sebebiyle de
halk arasinda “Baba Ebü’l-Hayr”
olarak taninmistir. Meyhene sehrinde
attarlik yapan ve sufiler ile
sohbeti bulunan Ebü’l-Hayr Ahmed,
sufi Ebü’l-Kasim Bisr-i Yasin basta
olmak üzere daha pek çok sufinin
sema‘ meclislerine katilmaktaydi.
Babasiyla birlikte bu sema‘ meclislerine
katilan Ebu Said Ebü’l-Hayr’in
tasavvufla tanismasi da bu vesileyle
gerçeklesmistir. Ebu Said’in
siir ve edebiyata karsi zaten var
olan meraki, sufi Ebü’l-Kasim Bisr-i
Yasin’den aldigi dil ve edebiyat
dersleriyle birlikte daha da artmis,
çocuk yaslarindan itibaren dersler
esnasinda hocasindan ögrendigi
ve ezberledigi ilahileri ve otuz bine
yakin beyiti sufi meclislerinde
okumaya baslamistir. Ebu Said’in
ayrica Ebu Said Anezi’den de dil
ve edebiyat egitimi aldigi bilinmektedir.
Ebu Said’in Meyhene’de
bulundugu süre boyunca dönemin
önemli alimlerinden fikih, tefsir
ve diger zahiri ilimleri tahsil ettigi,
Ebu Muhammed Anezi’den Kur’an
egitimi de aldigi bilinmektedir. Ebu
Said’in hocalardan aldigi dersler ve
katildigi sufi meclisleri, onun ilim ve
fikir dünyasinin zenginlesmesinde
önemli rol oynamis hem alim hem
sufi kimligine sahip olmasina yardimci
olmustur.
DIRAR BIN EZVER (ra)
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU
Cenk meydanlarinin cengaveri, katildigi savaslara siirler söyleyerek giden korkusuz komutan, cesaret timsali, azimli, yigit ve serefli, inandigi yolda taviz vermeyen gözü pek insan, iman ettigi degerlerden taviz vermeyen büyük sahabi, Resulullah’in güvenini kazanmis elçisi Dirar bin Ezver (ra), Esedogullari kabilesine mensuptu.
Esedogullari Arabistan’in en eski ve yerlesik kabilelerindendi. Soylari Hazret-i Ibrahim’e kadar uzaniyordu. Medine’den Firat’a kadar genis bir havzayi mesken tutmuslardi. Efendimizin (sas) sagliginda peygamberlik iddia eden, kabilenin kahinlerinden, reislerinden, Araplar içinde kahramanligi, savas yetenegi ve sairligiyle taninan meshur Tuleyha da ayni kavme mensuptu.
ARIFLERIN DILINDEN RESULULLAH EFENDIMIZ
DR. KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Muhaddislerin sözlerini koruyup
aktarmaya hayatlarini adadigi;
zahitlerin ve sufilerin adap, ahlak ve
davranislarina simsiki baglandigi;
sairlerin, ediplerin, söz ustalarinin
kendisini vasfetme hususundaki
acziyetlerini itiraf ettigi fahr-i
kainat, server-i âlem, sevgili Peygamberimizin
(sas) su fani dünyayi
tesrifinin yildönümüne ne mutlu
ki bir kez daha ulastik. “Mekarim-i
ahlaki” tamamlamak üzere âlemlere
rahmet olarak gönderilen o
kutlu nebiye binlerce salat ü selam
olsun. Viladetini yad etmek O’nun
(sas) güzel ahlakini hatirlayip örnek
almaya, Sünnet-i seniyyesini daha
fazla ögrenip daha fazla hayata
geçirmeye vesile olsun. O’nun ahlakiyla
ahlaklanmak, böylece kendini
ve Rabbini bilmek tüm ümmet-i
Muhammed’e nasip ve müyesser
olsun. Bu yazi da O’nu anmaya ve
güzel ahlakini hatirlamaya vesile
olsun.
Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Eylül, 2024 sayisinda.