ER-RAKIB (cc)
AHMET EDIP BASARAN
Insan koruy up gözetilmeye
muhtaç bir varliktir.
Bir toplum düzenegi içinde
yasayabilmek, hayatimizi devam
ettirebilmek için ferdi veya kurumsal
güvenlik alanlari insa etmeye
çalisiriz. Güven çünkü hayatin
sigortalarindan biridir. Güvenin,
itimadin olmadigi bir cemiyet kisa
sürede çözülür ve yikilir. Bu, insanin
kendisiyle ilgili olusturmak
zorunda oldugu güvenlik alanidir.
Bir de vatan, toprak, evlat, iman
gibi korunmasi fazlasiyla elzem
degerler söz konusu oldugunda
gözümüzü kirpmadan bir savasin,
eylemin içine atilmakta beis görmeyiz.
Demek ki, koruma ve gözetme
fiilleri insanin olmazsa olmazlarindan.
Bu sebeple insan kendini
düsmandan, kötülerden, hirsizlardan
koruyan resmî görevlilere her
zaman sükran ve minnet duyar.
Kendisi de gücü ve imkani nisbetinde
ailesini, yakinlarini koruyup
gözetmeye çalisir.
HAZRET-I HACER’IN TEVEKKÜL DOLU HIKAYESI
ISLIM GÜMÜSTEKIN
Hazret-i Hacer; Hazret-i
Ibrahim’in esi ve Hazret-
i Ismail’in annesidir.
Hazret-i Hacer’le ilgili
bilgiler daha çok Hazret-i Ibrahim
ile evliliginden sonraya ait oldugundan
önceki biyografisine yönelik
çok fazla kayit bulunmamaktadir.
Bu sürece dair en öne çikan bilgi
onun Misir’da Kipti bir köle olarak
hayatini sürdürdügüdür.
Kur’an-i Kerim’de Hazret-i Hacer’in
adi dogrudan zikredilmese de Ibrahim
ailesi (al-i Ibrahim) seklinde
atiflarla ona da isaret edilmektedir.
Hadis-i seriflerde, siyer ve tarih
kaynaklarinda Hazret-i Hacer’in
biyografisinin bazi safhalarindan
bahsedilmektedir. Hazret-i Peygamber
bir hadis-i serifinde Hazret-i
Hacer’in köle oldugunu ve Misir
hükümdarinin onu Hazret-i Sare’ye
hediye ettigini ifade ederek bu bilgiyi
netlestirir. Bir baska hadis-i
serifte, “Misir’i fethettiginizde halkina
iyi muamelede bulunun çünkü
onlara karsi ahdimiz ve onlarin
bizimle akrabaligi vardir.” buyurmustur.
IKI CENNET VARDIR
DR. SAMI BAYRAKCI
Insanoglu beden ve ruhtan olusan çift yönlü bir varliktir. Ruh boyutumuz mana âlemine açilan tarafimizken, bedenimiz madde âlemiyle kayitlidir. Duyu organlarimizla algiladigimiz bu dünyaya ait gerçeklikler zahir yönümüzle, maddi boyutumuzla alakalidir. Bu boyutta olaylar Sünnetullah çerçevesinde isler. Mana âlemine bakan yönümüz ruhla ve kalple ilgilidir ki, bu âlem madde âleminin sinirlari ve kurallari ile kayitli degildir.
AHMED EL-BEDEVI HAZRETLERI
MERVE SAGAN
Hicri 73, Miladi 692 yilinda Arabistan’da
çikan karisikliklar sebebiyle
Fas’a göç eden bir aileye mensup
olan Ahmed el-Bedevi’nin tam adi,
Ahmed bin Ahmed bin Ibrahim’dir.
Anne tarafindan Magrib tasavvufunun
önde gelen isimlerinden Ebu
Medyen Suayb bin Hüseyin et-Tilimsani’nin
(v. 594/1198) torunudur.
596/1200 yilinda Fas’ta Zükakilhacer’de
dünyaya gelen hem seyyid
hem serif olan Ahmed el-Bedevi,
yüzünü bedeviler gibi örttügü için
el-Bedevi; cesur bir genç olmasi
sebebiyle Ebü’l-Fityan lakaplariyla
anilmistir.
HAYIR, HAYRA ENGEL OLMASIN
DR. ABDULLAH TAHA ORHAN
Insan fitraten hayrin pesindedir. Iyiyi, dogruyu, güzeli arariz daima. Bazen bu arayista ayagimiz kayabilir. Çünkü nefs ve seytan gibi iki rakibimiz vardir bu insan olma yolculugunda. Biz dogruyu aradikça onlar yanlisa, biz güzelin pesinden gittikçe onlar çirkine, biz iyiyi takip ettikçe onlar kötüye meylettirmek isterler. Sükür ki üzerimizde herhangi bir otoriteleri yoktur, “biz” dedigimizse evvelemirde ruhumuz ve basta kalp olmak üzere ona takilmis olan türlü çesit maddi-manevi hayir merkezleri olan organlarimizdir. Yani nefs ve seytanin ruh üzerinde herhangi bir baski gücü, yaptirim yetkisi yoktur. Ancak böyle oldugu halde bazen yoruluruz, bazen dikkatimiz dagilir ve seytanin da destegini alan nefsimize kulak veriveririz. Bir kere kulak verilmeye görsün. O da hemen elindeki tüm kozlari oynayiverir. Bu kozlar inanilmaz derecede çesitlidir. Insan bazen onun çok degisik argümanlarindan o kadar yorulur, o kadar bikar ki sirf sussun artik diye onun sözünü dinleyiverir. Aslinda nefsin bu oyun çesitliliginin altinda yatan tek bir motivasyon vardir. O motivasyonu bilirsek nefsin söylediklerinin altinin ne kadar bos, temelsiz oldugunu bir çirpida görebiliriz. Nefsin türlü çesit igvalarinin altinda yatan motivasyon o an rahat etmek, keyfini asla ertelememektir. Tembellik dedigimiz sey de bundan baskasi degildir. Nefs tembeldir ve bizden tembel olmamizi ister.
KÖTÜLÜKLERI AZALTALIM, IYILIKLERI ÇOGALTALIM
SAID YAVUZ
Imam Gazzali Allah’in güzel isimlerinden el-Gaffar’i “güzeli izhar edip kötüyü örten” olarak nitelendirerek Allah Tealanin bu isimle kullarini örttügünü ve bunu da üç farkli çerçevede gerçeklestirdigini izah eder. O’nun kullarini ilk örtmesi bedenin içinde bulunan ve gözlerin çirkin gördügü seyleri dis güzellikle örtmesi; ikincisi kalpte ortaya çikan yergiye müstahak düsünce ve niyetleri baska kimselere karsi örtmesi; üçüncüsü de kullarinin toplum içinde onlari rezil edebilecek günahlari affedisidir. Gerçek manada hatalardan dönüldügünde kötülükleri iyiliklere çevirecegini müjdelemesi iste O’nun bu güzel isminin büyük apaçik delillerindendir.
Imam Gazzali, Allah’in güzel isimlerini konu ettigi eserinin giris kisminda O’nun isimlerine nasil yaklasmamiz gerektigini anlatirken bizi önemli bir dikkate davet eder. “Bilmis ol ki Allah’in isimlerinin manalarina dair, bu isimlerin lafizlarini isitmek ve lügat anlamini, açiklamasini ve vasfini kavramak, bir de kalben bu ismin anlaminin Allah hakkinda mevcudiyetine dair itikat etmek haricinde bir nasibi bulunmayan kimsenin nasibi eksik, derecesi düsüktür.” Bununla yetiniyorsan ve bu isimlerin anlamlarina dair kavrayisinla yetiniyorsan bununla mesrur olman Gazzali’ye göre çok yersizdir. Çünkü lafizlarin manasindan öte bir kesf’e ihtiyaç vardir. Allah’in güzel isimlerinin kulda tecellisine göz dikmelidir. Bu minvalde Gazzali eserini önce ismin lafzen anlamlari üzerinde durduktan sonra tembih ismini verdigi bölümlerde Allah’in adi geçen isminden biz nasil bir nasip aliriz buna dair ögütler vermistir. Onun eserini diger benzer eserlerden farkli kilan bu yaklasimi bize Allah’in isimlerini dilimizden düsürmemenin yani sira bizi O’nun isimleriyle vasiflandiracak ahlaki kusanmak geregini salik vermesidir.
TATIL, VAKIT SUURUMUZU ÖLDÜRMESIN
KEMAL ÖZER
Insanin gününün üçte biri istirahat yani uyku ile geçer. 75 yillik ömrün 25 yili uyuyarak yani istirahat ederek geçmektir. Bir kamu çalisani bu uykunun yani sira bir yilin 150 gününü tatil ve izinlerle geçirir.
Tatil, seküler ve modern hayatin dayatmasi ve zamanimizin hurafelerinden biri. Müslüman için tatil, ibadet ve taatlarin, ziyaretlerin, tefekkürün, Kur’an-i Kerim ile istigalin artirildigi günlerdir. Zamane Müslümanlarina da sirayet eden senelik tatiller, vakit ve paralarin heba edildigi hatta günahlara bulasildigi zamanlardir. Okullarin uzun süre tatil edildigi, isyerlerinde senelik izinlerin kullanildigi yaz zamanlarinda yapilacak en güzel seyler; ihmal edilen aile ile zaman geçirme, ailenin manevi ve kültürel eksikliklerini giderme, içtimai çevre ve tarihi mekanlari ziyaret, daha fazla kitap okuma, toprak ile hemhal olma zamanlari olarak geçirilmelidir. Zira biz vakitten de imtihan edilecegiz. Biz bahsedilen vakti bihakkin degerlendirip degerlendirememenin de hesabini verecegiz.
Yazilarin tamami derginin Haziran 2024 sayisinda.