ITIKAF, KADIR GECESI VE BAYRAM
DR. KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Sözlük anlami itibariyle “alikoymak, hapsetmek, bir yerde kalmak” manalarini tasiyan itikaf, Peygamber Efendimizin (sas) vefatina kadar devam ettigi bir ibadet olup kökleri Hazret-i Ibrahim (as) zamanina kadar uzanir. (Bakara, 125) Kisinin kendini günlük davranis ve aliskanliklarindan alikoyarak bir mescidde ibadetle mesgul olmasini ifade eder. Peygamberimizin önceleri Kadir gecesini aramak üzere Ramazan’in ilk on gününde, daha sonra bir müddet ortasindaki on gününde, ardindan vefat edinceye kadar son on gününde itikafa devam ettigi bilinir. (Müslim, Siyam, 213) Hazret-i Aise, Peygamber Efendimizin Ramazan’in son on gününde diger bütün zamanlardan daha fazla gayret gösterdigini (Müslim, Itikaf, 8) ve vefat edinceye kadar bu günlerde itikafa devam ettigini (Buhari, Itikaf, 1) anlatir. Bin aydan hayirli olan Kadir gecesini de içinde bulunduran bu zaman dilimi, inananlara Cenab-i Hakk’in en büyük hediyelerindendir.
EL-CELIL (cc)
AHMET EDIP BASARAN
Insan muhtaç bir varliktir.
Tek basina ve kendi beniyle
varlik denilen cevheri tasiyamaz.
Kendi varligini insa ederken
de ihya ederken de bir mutlak güce
ve varliga ihtiyaç duyar. Mutlak
Kudret, bu ihtiyaç dairesi içindeki
insanin biricik varligini kusatan,
insani bastan ayaga gözeten bir
mahiyet arz eder. Yüce Yaratici
olmadan insanin varligi eksiktir,
yarimdir. Insani kendi içinde
tamamlayan, onu varlik kumasinin
içinde bir hayat elbisesiyle
kesip biçen, ona can ve sekil veren
yegane tasarruf sahibi Cenab-i
Hak’tir. Insanin yüce Yaratici’ya
olan bu muhtaçlik karakteri, bir
zaaf veya kusur degildir bilakis
insan olmanin, bir kul olarak
dünyaya gönderilmis olmanin hikmetini
bünyesinde tasir. Her insan
kemalde ve güzellikte noksansiz ve
sonsuz cömert olan Allah’in söyledigi/
yazdigi bir hikmet kitabidir.
Insan öncelikle kendini bu Ilahi
gözle okumakla, varlik kumasindaki
bu Ilahi tasarrufu yalin
ve sahici bir bakisla anlamakla
mükelleftir.
VERA
DOÇ. DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Insanin yasami boyunca karsilastigi çesitli durumlar ve nesnelerle ilgili hükümler Kur’an-i Kerim ve Peygamber Efendimizin (sas) hadislerinde belirlenmis, kimisi haram kimisi ise helal kategorisinde ele alinmistir. Helal ve haramlari gözeterek yasam sürmek her Müslümanin yerine getirmesi gereken bir sorumluluktur. Bunun yaninda bir de hakkinda kesin hüküm verilmemis, haram veya helal oldugu süpheli olan bazi hususlar bulunmaktadir. Gerek Kur’an ve Sünnette açik bir hüküm yer almamasi gerekse fukahanin üzerinde ittifak edememis olmasi dolayisiyla hükmü konusunda ihtilaf edilen meselelerde mü’minin tavrinin nasil olmasi gerektigi tartisilmistir. Ayrica asil itibariyle helal olan bir nimetin elde edilis sekli itibariyle süpheli duruma düsmesi de söz konusudur. Helal oldugu konusunda süpheler bulunan bir seyi terk etmek dini literatürde vera kavramiyla ifade edilmektedir.
TASAVVUFI HAYATIN ESTETIK BOYUTU
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE
Estetik, güzellik hissini
duymanin adidir. Estetik
ilmi bir duygu ilmidir. Estetik,
güzel olan, güzellik duygusunu
uyandiran bir duygudur. Estetik felsefesi,
güzelligi, güzeli inceleyen ve
bu konudaki görüsleri tahlil eden
bir ekoldür. (D. Mehmet Dogan,
Dogan Büyük Türkçe Sözlük, 15.
Baski, Istanbul 2002, s. 291)
Ilm-i zevk olarak tasavvuf ilmi,
Mutlak Güzel’i arama, sonsuz güzelligi
tecrübe etme ilmidir. Ibadetleri
sanat tadinda, gündelik yasantiyi
nezaket ölçüleri içerisinde, insanlik
kalitesini zarafet abideligine
dönüstürerek gerçek lest i rme
yoludur. Tasavvuf ilmi bir yandan
ahlaki güzelliklerle donanma, diger
yandan duygu dünyasini enginlestirme
çabasidir. Nakis insanlardan
kâmil isler çikmayacagi anlayisina
dayanan tasavvuf ilmi, insanin her
yönden tekamüle ermesini hedeflemektedir.
Tasavvuf ilmi, insanin
hem Rabbi hem kendi hem de
kainat ile iliskisinde en güzel bir
kivama ermesini hedeflemektedir.
Dervisin niyetini saglikli, davranislarini
tutarli, sosyal iliskilerini
seviyeli, esyaya nazarini hakkaniyetli,
evrene mensubiyetini kaliteli,
dindarligini itinali ve ahenkli bir
hale dönüstürmesine tasavvuf estetigi
adini vermekteyiz. Tasavvuf
estetigine bürünen dervis davranislarini
safilestirmeye, gündelik
yasantilarini kivama erdirmeye,
sözlerini kivama erdirmeye, duygu
dünyasini zenginlestirmeye, bakislarini
düzeltmeye, niyetlerini salim
kilmaya özen gösterir. Tasavvuf
estetigi dervisin kimseyi incitmeyen
ve kimseden de incinmeyen bir
kaliteye dönüsmesini saglar. Tasavvufi
estetik kivamina eren dervis
Rabbi ile barisiktir, kullugunu içtenlikle
yapar, dua ve münacat diliyle
yakarislari içten olur, ibadetlerinde
ihmal gerçeklesmez, ebedi hayatini
tanzim e 26 tmenin derdindedir.
PEYGAMBER EFENDIMIZI ARAYANLAR, BULANLAR VE SEVENLER
DOÇ. DR. MEHMET DINÇ
Peygamber Efendimizle sahabenin iliskisi tam bir baglanma iliskisi tam bir ask iliskisi. Öyle bir baglanmislar öyle bir âsik olmuslar ki belki hiçbir dönemde öyle bir ask öyle bir baglanma bulunmamis. Hani müsriklerden biri diyor ya; ben o kadar Kisra sarayinda bulundum, o kadar güçlü adamlarin yanlarinda bulundum ama hiçbir güçlü adamin yanindaki adamlarin Muhammed’in yanindaki adamlar kadar ona saygi duydugunu ona muhabbet duydugunu ona yakin oldugunu onun gözünün içine bakip emirlerine kulak verdigini görmedim. Sahabeyle Peygamber Efendimizin iliskisi tam bir baglanma, kalbi ask ile doldurma iliskisi. Dolayisiyla bakarken buradan bakmak lazim yani sahabe efendilerimiz çok ilginç bir sekilde çok farkli kisiliklere sahipler. On tane sahabeye bakin onu da birbirinden farkli. Birbirine benzemiyorlar. Nasil bu insanlar bu kadar farkli karaktere, özelliklere, ihtiyaçlara, altyapilara sahipler ve ayni yerde ayni oranda ayni sekilde doldurmuslar kendilerini? Tabii bu Peygamber Efendimizin büyüklügü. Öbür tarafta da sahabe efendimizin bütün varligini yok sayarcasina baglanmasi söz konusu.
KA’B BIN ZÜHEYR HAZRETLERI
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU
Mekke’nin öncü sahsiyetlerinden
siirleriyle
meshur sair, fikirleriyle
halki etkileyen kahraman, yigit
insan, aci ve tatli günleriyle
halki dedelerinden babalarina
ve ogullarina kadar gönüllerde
bulusturan, hissiyati costuran,
Araplarin ahlakini, soylarini ve
medeniyetlerini ayaga kaldiran,
gönüller tercümani, babasi ve
kardesi gibi sairler sairi, övgü
(fahr) ve kahramanlik (hamaset)
sembolü, medih, mersiye
ve hiciv üstadi, hem Cahiliye
hem de Efendimiz devrini idrak
etmis (muhadram) sahabi Ka’b
bin Züheyr (ra) Yemen (Necid)
bölgesinden gelip Mekke’yi
mesken tutan Müzeyne kabilesine
mensup bir ailenin
evladiydi.
Babasi Züheyr; Efendimiz (sas)
dünyayi tesrif ettiginde yetmis
yaslarinda idi. Imruülkays ve
Nabiga ile birlikte Islam öncesi
cahiliye zamanlarinin üç büyük
muallaka sairlerindendi. Muallaka,
herkesin görebilecegi bir
yere asilip sergilenen yedi veya
on kadar siir anlamina geliyordu.
Bu siirler Cahiliye devri
Araplari için önemli olan ve bölgenin
çesitli yerlerinde kurulan
Ukaz gibi panayirlarda düzenlenen
siir yarismalarinda önemle
seçilirdi. Her biri bir dizi elestiriden
geçirilir, halkin begenisine
sunulur ve nihayetinde keten
bezinden yapilmis tomarlara
altin suyu ile yazilir daha sonra
da Kabe’nin duvarina asilarak
teshir edilirdi.
KALBIMIZI ONARAN GÜZELLIKLER
SAID YAVUZ
Insanin sadece bir seyin
ustasi olmasi, o seye hayranlikla
egilerek ona dair
söz söyleyebilmesi, büyük bir tutkuyla,
onun pesinden ayrilmamasi...
Kendine güzel bir ugrasi edinmis ve
hassasiyetle, inatla onun üzerine
egilmis insanlar en büyük saygiyi
hak ediyor. Mesela en güzel
sümbül nasil yetistirilir bunda ustadir
bazilari. Bazilari iyi kalemi iyi
mürekkebi bilir; ömrünü vermistir
buna. Bazisi arabaya bakar nerede
kazasi var bilir, saklayamazsin.
Bazisi iyi okur, okuma tekniklerinin
ustasidir. Bazisi kelimenin ve onun
kökeninin ustasidir; sabah aksam
orada yatip uyur. Kimisi yildizlarin
ilmine nefes tüketmistir. Kimisi yüz
ilminin ehlidir, feraset biliminin
pesindedir.
Yazilarin tamami derginin Nisan 2024 sayisinda.