CENNET KADINLARININ ÖNCÜSÜ: HAZRET-I FATIMA
ISLIM GÜMÜSTEKIN
Miladi 609 yilinda Mekke’de Hazret-i Peygamberin en küçük kizi olarak dünyaya gelmistir. Künyesi “ümmü ebiha” (babasinin annesi); lakabi “beyaz, parlak, aydinlik yüzlü kadin” anlamina gelen “Zehra” ve “iffetli ve namuslu kadin” anlaminda “Betül” lakabiyla da anilir. Ayrica seyyidetü’n-nisa (kadinlarin hanimefendisi), bir baska rivayette seyyidetü nisai ehli’l-cenne (cennet ehli kadinlarinin efendisi) ünvanlari ile de anilir.
Hazret-i Peygamberin ailesi içerisinde O’na (sas) en çok benzeyen Hazret-i Fatima idi. Hazret-i Peygamber diger kizlari Zeynep, Rukiyye ve Ümmü Gülsüm’e büyük bir sevgi duysa da Hazret-i Fatima’nin bazi hususiyetleri dolayisiyla özel bir yeri vardi. Hazret-i Fatma’nin küçük yasta annesi Hazret-i Hatice’yi kaybetmesi ile babasi Efendimiz ile birbirlerine bagliliklari ve düskünlükleri de artmistir. Hazret-i Peygamber onunla kurdugu bu güçlü bagi, çesitli vesilelerle daima gösterir ve ona sevgisinin bir tezahürü olarak “ümmi ebiha” (babasinin annesi) olarak hitap ederdi. Bir defasinda, “Fatima benden bir parçadir, onu sevindiren beni sevindirir, ona eziyet veren sey de bana eziyet verir” buyurmustur. (Buhari, Fedailü Ashabi’n-Nebi, 12, 29)
EL-ALIYY (CC)
AHMET EDIP BASARAN
Insan aciz bir varlik olarak
yaratilmis. Bu sebeple rahmete,
inayete ve nimete her
hal ve sartta muhtaciz. Insanin
acizligi güç, iktidar, para, makam,
mal mülk hirsiyla gözü döndügünde
sert bir gerçeklik duvarina çarpar.
Bu gerçeklik duvari hakikatin
ördügü manevi setten baska bir sey
degildir. Biz neye sahip olabiliriz?
Makamlarin, iktidarlarin, gücün
ve paranin kiskirttigi insan nefsi,
bize her seyin sahibi olabilirsin diye
fisildar. Bizi hakikatin güzelliklerle
örülü yolundan alikoyan da bu tür
seytani vesveseler degil midir
zaten? Kimdir yüce olan, yüksek
olan, varligi sebepleriyle birlikte
yoktan var eden? Biz bugün dogduk,
buradayiz. Dün burada degildik,
yarin da burada olmayacagiz. Biz
bugünün kullariyiz. Peki dünü,
bugünü ve yarini yaratan, zamani
yoktan var eden, ezeli ve ebedi olan
kim?
SÜLEMI HAZRETLERI
MERVE SAGAN
Tam adi Ebu Abdurrahman
Muhammed bin
Hüseyin bin Musa bin
Halid bin Salim bin
Raviye bin Said bin
Kubeyse bin Surak el-Ezdi es-Sülemi’dir.
Hicri 325, Miladi 937 yilinda
Nisabur’da dogmustur. Sülemi,
babasindan ziyade annesinin
mensup oldugu Süleym kabilesine
nispetle maruftur. Babasi Hüseyin,
zahit ve alim kimligiyle bilinen bir
sahsiyettir. Babasinin vefatinin
ardindan ünlü bir hadis alimi ve
ayni zamanda Ebu Osman el-Hiri’nin
önde gelen müritlerinden olan
anne tarafindan dedesi Ebu Amr
Ismail bin Nüceyd’in himayesine
girdi. Büyük bir servete sahip olan
dedesi Ibn Nüceyd vefat edince servetinin
önemli bir kismi kendisine
geçmistir. Sülemi bu sayede hem
hayati boyunca geçim sikintisiyla
karsilasmamis hem de Nisabur’da
genis bir kisisel kütüphane olusturma
imkanini yakalamistir.
Onun böylesine zengin bir kütüphaneye
sahip olmasi da pek çok eser
kaleme almasini kolaylastirmistir.
KIM HAKK’A DOST OLURSA ÂLEM ONA DOST OLUR
DR. SAMI BAYRAKCI
Insanin Allah ile olan iliskisi, yaratilmis diger varliklarla kurdugu iliskiyi etkiler. Bu, süphe edilmeyecek bir hakikattir. Allah ile rabitasi güçlü olan kullar mahlukata rahmet nazariyla bakar, canli ve cansiz mevcudatta Cenab-i Hakk’in iz ve isaretlerini görür, onlarla diger insanlardan farkli bir düzlemde iletisim kurarlar. Marifet nurunun gönüllerinde ve gözlerinde olusturdugu basiret ve feraset, onlari mahlukat ile diger insanlarin kuramadigi bir iliski düzeyine tasir. Mahlukat ile kurduklari bu farkli iliskinin iki yönü vardir. Birincisi, söz konusu kullardan mahlukata bakan yön; digeri de mahlukatin onlara karsi takindigi tavirdir. Her iki açidan da bu iliski ve iletisim biçimi; merhamet, sevgi, adalet, bagislama, güven, emniyet, lütuf ve ihsan gibi rahmani vasiflarin tezahür ettigi bir ortam tesis eder.
IYILIKTE DEVAM ÖNERISI
SAID YAVUZ
Efendimiz, “Akrabasinin
yaptigi iyilige ayniyla karsilik
veren, onlari koruyup
gözetmis sayilmaz. Akrabayi koruyup
gözeten adam, kendisiyle ilgiyi
kestikleri zaman bile onlara iyilik
etmeye devam edendir.” buyurmuslardir.
Iyilik karsisinda bir karsilik
beklememek, Kur’an’da da büyük
müjdeler esliginde zikredilir. “Kötülükten
sakinan, malini hayra sarf
ederek özünü temiz tutan kimse
cehennemden uzak kalir. O sahis
yaptigi iyilik için kimseden karsilik
beklemez. Ancak yüce Rabbinin
rizasini kazanmaya çalisir. O kimse
kavusacagi nimetlerden hosnut olacaktir.”
(Leyl, 17-21)
KELIME-I SEHADET
ZEHRA DEMIR
“Islam bes esas üzerine
kurulmustur: Allah’tan
baska ilah olmadigina ve
Muhammed’in Allah’in Resulü olduguna
sehadet etmek, namaz kilmak,
zekat vermek, hacca gitmek ve
Ramazan orucunu tutmak.” (Buhari,
Iman, 1, 2)
Islam’in ilk sarti ve Müslüman
olmanin asli geregi “Allah’tan baska
ilah olmadigina ve Muhammed’in
O’nun (cc) kulu ve elçisi olduguna”
iman anlamina gelen kelime-i
sehadettir. Müslüman olmak isteyen
bir kisinin bu sözün verdigi
bilgiye taniklik etmesi, inanmasi
ve bu bilgiyi kabul etmesi gerekmektedir.
Bu cümlenin içerisinde
Allah’in ilahligina ve peygamberin
elçilik vazifesine dair Ilahi bir
bilgi gelmis, bilginin muhatabi olan
-Islam’a girecek olan- kisi bu bilgiyi
dil ile ikrar edip kalp ile tasdik
etmek suretiyle kabul etmistir. Nitekim
sehadet, esasinda var olan bir
bilginin kabulünden ibarettir. Bu
kabul kisiyi Müslüman etmistir.
AMELLER KALPTEN ÇIKAR, ELDEN DEGIL
DR. ABDULLAH TAHA ORHAN
Insanoglu bu dünyada hep skora odaklanir. Çokluk bu açidan cazip gelir bize, her anlamda çokluk. Kur’an-i Kerim’de Rabbimiz bu yüzden bizi müstakil bir sureyle uyarir: “Çokluk sizi oyaladi.” (Tekasür, 1) Demek ki nefsimizde, fitratimizda bir temayül olarak çoklukla ilgilenmek, çokluga meyletmek var, ki bunu her birimiz gündelik yasantilarimizdan tüm ömrümüze yayilan sekilde görebiliriz: mali çogaltmak, itibari çogaltmak, iliskileri çogaltmak, gücü çogaltmak ilh. Çogaltma egilimi sadece maddi, dünyevi islerle de sinirli degildir mamafih. Meseleyi daha girift hale getiren de budur. Manevi islerde, salih amellerde de çogaltma güdümüz var, özellikle de dini bir hayat yasama gayretinde olan Müslümanlar için. Bu aslinda bir yandan bir paradoks. Dindarligimiz arttikça amelimizi çogaltma gayretinde oluyoruz ve bu bazen bizi farkinda olmaksizin tökezleten bir unsur haline gelebiliyor. Iskenderi Hazretleri bu yazida ele alacagim hikmetinde bizi bu nedenle uyariyor: Manevi islerde azlar çok, çoklar az olabilir; siz zahire degil batina yani amelin geldigi kaynaga dikkat edin, diyor. Simdi hikmete biraz daha yakindan bakalim ve derinlemesine anlamaya çalisalim.
Yazilarin tamami derginin Kasim 2023 sayisinda.