BASIRET EHLININ KIYMETI
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE
Basiret; “görmek, bilmek, görüs sahibi olmak, anlamak için bakmak, asikar olmak, mülahaza ile idrak edip bilmek, idrak kuvveti, firaset, akil zeka, hüccet, kalp gözü” gibi manalara gelmektedir. Basiret; Allah’in nuru ile aydinlanan kalbin etrafini sarmalayan perdelerden kurtulmasidir. Allah’in hidayetine, Ilahi lütfa, Rahmani tecellilere mazhar olan kalp, bakis açisini engelleyen bu perdeleri siyirdiktan sonra varliklarin hakikatini görmeye ve onlarin iç yüzlerine sirayet etmeye baslar. Esyanin sekil ve suretlerini gösteren bas gözümüz ne ise esyanin iç yapisini anlamamizi saglayan kalp gözü o mesabededir. Hucviri (v. 1077), basiret gözünü bir an Allah’tan ayiran kimsenin asla yol bulamayacagini özellikle vurgulamaktadir. (Hamdi Kiziler, Cahidi Ahmed Efendi ve Tasavvuf Felsefesi, Tutku Yayincilik, Ankara 2006, s. 294)
HAZRET-I HATICCE ANNEMIZIN MUAZZEZ HAYATI
ISLIM GÜMÜSTEKIN
Miladi 556 yilinda Kureys kabilesinin önde gelen isimlerinden olan Huveylid’in kizi olarak Mekke’de dünyaya gelmistir. Annesinin adi Fatima’dir. Onun nesebinin hem anne hem de baba tarafindan Hazret-i Peygamber ile akrabaligi vardi. Hazret-i Hatice’nin soyu, dedelerinden Kusay bin Kilab vasitasiyla Hazret-i Peygamberin soyu ile birlesmektedir. Hazret-i Hatice, Hazret-i Peygamberden önce iki evlilik yapmistir. Ilki Ebu Hale et-Temimi ile yaptigi evliliktir, bundan iki oglu olmustur. Onun vefatindan sonra Atik bin Aziz ile evlenmistir. Bu evlilikten de bir kizi olmustur. Atik bin Aziz’in vefatindan sonra da ona Mekke’nin ileri gelenlerinden pek çok kisi evlilik talebinde bulunmasina ragmen o kabul etmemistir. O hem babasindan ve hem de ilk esinden kalan mirasla kis ve yaz aylarinda Sam ve Yemen taraflarina kervan gönderir ve güvendigi kisilerle müsterek ticaret yapardi. Böylece bir yandan evde yetim çocuklari ile ilgilenirken diger taraftan bazi elçiler yoluyla ticarete katilir ve para kazanirdi. Hazret-i Hatice, Islam’dan önce de mal ve mülk bakimindan zengin; seref ve asalet yönüyle essiz; kibar ve edep timsali bir hanimefendiydi. Ayrica tarihçiler onu mizaç olarak disa dönük, genis bir arkadas çevresi olan ve akraba ve dosta karsi son derece cömert ve yardimsever biri olarak tanitir.
ES-SEKÜR (CC)
AHMET EDIP BASARAN
Bir iyilik karsisinda her
insan savunmasizdir. Bir
tesekkür anitina dönüsmek
isteriz böyle anlarda. Iyilik yapan
kisiden bagimsiz olarak basimiza
gelen her güzel sey için, bu güzellige
vesile olanlar basta olmak üzere
tesekkür ve takdir hisleriyle dolup
tasariz. Borçlu hissederiz kendimizi.
Sürekli ödemek zorunda oldugumuz
bir borç gibi düsünürüz bu olguyu.
Bir iyilik yaptigimizda ise karsilik
beklemeden o iyiligi yapiyor olmanin
manevi bilinci içindeyizdir
evet ama tersi de mümkün degil
midir hayatta? Yani daha bir iyilik
yaparken bile aklindaki menfaat
uru sebebiyle o iyilikteki ruhu/
anlami öldüren tavirlardan bahsediyorum.
Ne demisti Cemil Meriç:
“Iyilik eden, mükafat bekliyorsa
tefecidir.” Cenab-i Hak bizi böyle
tefecilerin iyiliklerinden muhafaza
eylesin.
AMEL, IHLAS ILE SALIH OLUR
DR. ABDULLAH TAHA ORHAN
Insanin varlik gayesi tevhid olduguna göre, sufinin bundan baska bir hedefi olabilir mi? Hikmetlerini bu sayfalarda sizlerle paylastigimiz Iskenderi Hazretlerinin el-Hikemü’l-Ataiyye’sinin de ana temasi tevhiddir bu yüzden. Iki yüz küsur hikmetin neredeyse tamami tevhid ve ona müteallik meselelerle ilintilidir. Ne var ki hikmetlerin kiminde bu tema daha yogun hissedilir. Iste bu yazida üzerine düsünecegimiz hikmet de bunlarin basinda geliyor: “Faili olmadigin amele, karsilik bekleme.” Burada biraz duralim. Iskenderi Hazretleri bu sözüyle karsilik/mükafat bekleyerek amel etmenin kötü oldugunu mu söyler bize ya da yapmadigimiz ameller için bile karsilik bekleyebilecek kadar zavalli olusumuza mi isaret eder? Hal böyle olursa, yaptigimiz ameller için karsilik bekleyebiliriz, demek midir bu?
SEYH MUHAMMED HAZNEVI
DR. KUTBEDDIN AKYÜZ
Seyh Muhammed Haznevi (ks) ilmiyle amil alimlerin ve gönülleri Ilahi ask ile dolu dervislerin yogun bir sekilde yasadigi Suriye’nin Haseki/Kamisli kentine bagli Tel-Maruf köyünde 1949 yilinda dünyaya geldi. Babasi Seyh Izzeddin Haznevi’dir (v. 1992). Kendisine “Muhammed” ismini veren dedesi ise Halidiligin kollarindan biri olan Hazneviligin kurucusu, Sah-i Hazne lakabiyla meshur Seyh Ahmed Haznevi’dir (v. 1950). Annesi Behiye Hanim’dir. Seyh Muhammed Haznevi çocukluk yillarindan itibaren ilim tahsiliyle mesgul olmustur. Babasi basta olmak üzere, Seyh Alaeddin Haznevi’nin (v. 1969) halifelerinden Üstad Molla Abdullah el-Müderris el-Kartmini (v. 2011) ve Prof. Dr. Mustafa el-Buga gibi (ki bu zat Sam’in önde gelen alimlerinden olup bir dönem Haznevi Medresesinde ders vermistir) Haznevi Medresesinin önde gelen müderrislerinden Islami ilimler alaninda ders almistir. Daha genç denebilecek bir yastan itibaren medrese ve tekkede önemli vazifeler üstlenen Seyh Muhammed, amcasi Seyh Alaaddin Haznevi’nin 1969 yilindaki vefatindan sonra, Haznevi tekkesinin basina babasi Seyh Izzeddin’in geçmesiyle birlikte tekke ve medresenin tüm islerini yüklenmistir. Bu noktada babasina destek çikmasiyla babasinin yalnizca irsad faaliyetlerine yogunlasmasini saglamis ve söz konusu fedakarligi sebebiyle de babasinin birçok defa iltifatina mazhar olmustur.
FEYZIN KAPISI HELAL LOKMA ILE AÇILIR
DR. SAMI BAYRAKCI
Insanin maneviyatinin kemali, yedigi lokmada gösterdigi hassasiyetle dogrudan ilgilidir. Helal lokma, dünya ve ahiret saadetinin ve kemalinin vesilesidir; haram lokma ise ahiret saadetinin en büyük engelidir. Insan, yedigi lokmanin mahsulüdür. Ibadet ve taatten lezzet alabilmek de, Cenab-i Hak katindaki derecemizi ali kilabilmek de rizkin helal yollardan temin edilmesinden geçer. Helal lokma; fitrati koruyabilmenin, bir ömrü Allah’in istedigi ölçüler içinde yasayabilmenin de temel sartidir.
IYI OLDUGUMUZU
ZANNETTIGIMIZDE
KÖTÜ OLABILIRIZ
DR. KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Insanin temel ahlaki zaaflarindan
biri ucbdur. Kisaca,
“kendini begenmek” anlamina
gelen ucb insanin her türlü
iyilik, güzellik ve fazileti Cenab-i
Hak’tan degil de kendinden bilmesidir.
Sufiler ucbu, kul ile Allah
arasindaki perdelerin en büyüklerinden
biri olarak görür. Tipki
Karun’un kendisine verilen hazineleri
kendi bilgisi sebebiyle elde
ettigini zannetmesi gibi (Kasas,
78) ucba kapilan insan da ona verilen
bütün erdemleri, iyilikleri, her
türlü nimeti kendinden bilir. Bu
nedenle ucbun en büyük sebebinin
cehalet yani nefsi tanimamak
oldugu belirtilmistir. Nitekim nefs
mutlak aciz, mutlak fakir varliktir.
Cenab-i Hakk’in Kur’an-i Kerim’de,
“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan
sizlersiniz. Allah ise hiçbir seye
muhtaç degildir ve mutlak kemaliyle
hep övgüye layik olan O’dur.”
(Fatir, 15) buyurdugu üzere fakr yani
Allah’a olan mutlak muhtaçlik insanin
en temel vasfidir. Böyleyken
insan kendini malik zannederek
aldanir, üstelik bu zan sebebiyle
bir de övünür.
Yazilarin tamami derginin 2023 Ekim sayisinda.