ILIM VE IRFAN | Temmuz | 2023 | DIGER YAZILAR | Okunma: 294
Seni Ne Ihtiyarlatir?
Said Yavuz

“Ruhani bir zevk yüzünden gözyasi dökmek aliskanligi kazanmis kimseler için beseri istiraplar adeta küçülür, hizini kaybeder hatta bir nevi ayip sirasina girerdi. Onun için de eski insanlar daha sabirli daha metin daha temkinli ve daha muvazeneli idiler.”
Yukaridaki ifadeler Samiha Ayverdi’ye ait. Bir Dünyadan Bir Dünya’ya kitabinda geçiyor. Bu satirlari okuyunca kendime bu cümlelerden sadir olan bazi sorular sormak istedim. Onlari bana ait kilmak içindi bu çaba. Salt bir okuma zevkinden kendimi kurtararak bu cümlelerdeki akisa kendimi birakmak istedim. Burada sözü edilen gözleri yasartan o ruhani zevkler nedir, diye düsündüm. Sor kendine, onlardan sende var mi? Ve sen onlari görünce gözlerin yasarir mi?

Iyaz bin Ganem
Doç. Dr. Ibrahim Tolu

Fetih meydanlarinin güvenilen kumandani, salih mü’min, zahit sahabi, cömertlik sahibi, Cezire topraklarini sulh yoluyla fetheden fatih, Bizans topraklarina fetih yolunu açan ilk sahabi, dinin emir ve yasaklarinda teslimiyet ehli, üstün ahlaki meziyetlere sahip Iyaz bin Ganm Hazretleri, Kureys kabilesinin Fihr koluna mensuptu. Fihr; Hazret-i Peygamberin onuncu sirada yer alan büyük dedesinin adiydi. Öteden beri Fihr’in ogullari Mekke ticaretinin öncülerindendi. Kabe’nin hürmetine son derece saygi gösterenlerdi. Cahiliye günlerinde Arabistan’in güneyinde Yemen bölgesindeki Himyeriler, Mekke’ye gelip Kabe’nin taslarini almak istemisler ve Beytullah benzeri kutsal bir mekani kendi ülkelerinde kurup bütün halki orada toplamak istemislerdi de Fihr’in ogullari Himyer Meliki Hassan bin Abdülcelal’i esir edivermislerdi. Resulullahin (sas) kendi sulbünden dünyaya gelen Ehl-i beyti nasil tertemiz özellikler tasiyorsa Fihr misali Efendimizin büyük dedeleri de Allah katinda seçkin sahsiyetlerdi. Allah vergisi serefli kimselerdi. Kureys’in Fihr koluna mensup Iyaz Hazretlerinin sahip oldugu üstün ahlaki meziyetlerinin tesekkülünde inandigi degerlere bagli bir kabile içinde dünyaya gelmesi ve yetismesi gerçekten büyük önem arz ediyordu.

Hakim Tirmizi Hazretleri
Dr. Kutbeddin Akyüz

Asil adi Muhammed bin Ali, künyesi ise Ebu Abdullah olan Hakim Tirmizi Hazretleri, Hicri 3. yüzyilin baslarinda su anda Özbekistan’in sinirlari içerisinde bulunan Tirmiz sehrinde dünyaya geldi. Dogdugu tarihle alakali net bir bilgi bulunmamakla birlikte bunun 200-250 yillari arasi oldugunu söylemek mümkündür. Hikmet ehli bir zat olmasi hasebiyle halk arasinda Hakim lakabiyla söhret bulmus ve Tirmiz’de dogdugu için de Tirmizi nisbesiyle anilmistir. Onun Arap mi Fars mi oldugu hususunda ihtilaf bulunmaktadir. Eserlerinin tamamini Arapça kaleme aldigi göz önünde bulunduruldugunda Arap kökenli oldugu düsünülebilir. Bununla birlikte özellikle hayatini ve tasavvufi tecrübelerini aktardigi Büdüvvü’s-Se’n adli otobiyografisinde Farsça ifadelere yer vermesi onun bu dile de hakim oldugunu akla getirmektedir. Ayni zamanda mezhep olarak Safii mi yoksa Hanefi mi oldugu hususunda da görüs ayriligi vardir. Hücviri, onun Ebu Hanife’nin tâbilerinden Hanefi fikhini okudugunu dile getirerek Tirmizi’nin Hanefi oldugunu; Safii fakihi ve biyografi yazari Taceddin es-Sübki ise, muhtemelen onun Belh’te Safii fikhini tedris etmesi ve seyhleri arasinda Ebu Türab en-Nahsebi gibi Safii sufilerin bulunmasi hasebiyle bu mezhebe mensup olarak göstermistir.

Yolda Birakmazlar Alirlar Seni
Kamil Yesil

Kabir âlemi, berzah âlemi oldugu için ölen insanin ruh ve ceset olarak nelerle karsilastigi hususu bizim için gayp’tir. Gaybe iman, imanin sartlarindandir. Dolayisiyla bu husustaki bilgimiz ancak gaybi bilenler tarafindan bize nakledilenlerle sinirlidir. Kabir âlemine dair bilgilerin bir kismi ayetlere bir kismi da hadis-i seriflere dayanir. Sehitler için, “Onlar diridirler fakat siz bunu anlayamazsiniz.” ayetinde oldugu gibi kabir hayatinda baska bir boyutta diriligin devam ettigi bildirilmektedir.
Hadis-i seriflerde de kabrin ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya cehennem çukurlarindan bir çukur -Allah korusun- oldugu bildirilmistir. Anne rahmindeki hayatimiz hakkinda nasil fazla bilgi sahibi degilsek kabir âlemi hakkinda da fazla bilgi sahibi degiliz. Bize bildirildigi kadariyla kabirde bir hayat vardir, mahiyeti bizim için meçhuldür. Eger dünya hayatindaki gibi müsahedeye dayali bir bilgi olsaydi o zaman gaybe iman olmazdi. Oysa Allah bizden gaybe iman etmemizi istemektedir. Gayb biz insanlar için bir imtihandir. Gaybe imanin esasi da Allah’in vahiy yolu ile verdigi bilgiye, O’ndan (cc) vahiy yolu ile bilgi alan Resule itimat edip etmemizle ilgilidir. Bu hususu Hazret-i Peygamberin, “Su dagin ardinda silahli bir düsman var desem bana inanir misiniz?” sözünde oldugu gibi Peygambere itimat vardir. Iman, tasdik “O (sas) yalan söylemez. Bilmedigi hususta konusmaz ve dinleyenleri aldatmaz.” demektir. Bir söz ki Allah’tan geliyor, bir bilgi ki kaynaginda Allah, Cebrail, Muhammedü’l- Emin var. Mahiyetini bilemesek de dogrudur, teslim olduk diyebilmektir iman.

Al-Azim (cc)
Ahmet Edip Basaran

En güzel isimler O’nun (cc). Bütün bu essiz güzellikteki kainat O’nun (cc) azametinden, yüceliginden bir isaret, bir hakikat pusulasi. Insanoglu idrakte acizdir ve insan bu acziyeti en çok O’nun (cc) en güzel isimlerini düsünürken hisseder. Kendi adima böyle. O’nu (cc) anlamanin, O’nun (cc) büyüklügünü idrak etmenin yolunu yine O’nun (cc) bize bahsettigi kelimelerle açabiliyoruz. O’na (cc) giden bütün yollari yine O’nun (cc) rizasi ve yardimiyla yürüyebiliyoruz. Çünkü baki olan sadece O’dur (cc), bizler bir fanilik gösterisinin aciz oyunculariyiz sadece. Gündelik hayatta büyüklük izafe ettigimiz o kadar çok sey var ki, saymakla bitmez. Hem zahiri hem batini anlamda o büyüklügün bir siniri bir son noktasi var. Cenab-i Hakk’in büyüklügü söz konusu oldugunda bütün zihin, akil ve algi kaliplarimizi yakan sonsuz bir nurun isiltisi içinde öylece kalakaliriz. Allah büyüktür, deriz. Dilimizin ifade edebildigi bu son sinir, bu cümlenin insani takatsiz ve nefessiz birakan tevekkülüyle sarmas dolas olur. Ezan, o cümleyle baslar. Adina yeryüzü dedigimiz o kutlu sofra her daim o büyük cümlenin sayhasiyla her an yeni bastan kurulmaktadir. Çünkü yeryüzünde ezanin okunmadigi hiçbir an yoktur.

Muvahhid
Zehra Demir

Muvahhid; “vahhade” kökünden türeyen ve Allah’i fiillerinde, sifatlarinda ve Ilahliginda birleyen anlaminda bir sifattir. Ehl-i tevhid seklinde de kullanilan bu kavram en temelde Allah’in birligine inanan bütün Müslümanlari kapsar. Muvahhid, zahiren ve batinen Allah’in birligine iman etmis ancak nefsinin serrinden ve engellerinden kurtulamamis kimsedir. Hakim et-Tirmizi bunu, “Mü’min bir delikten ikinci kez sokulmaz.” hadisi ile açiklar. Ona göre buradaki Müslüman bâlig/kâmil mü’mindir. Islemis oldugu günahini bir daha islememek adina aklindan hiç çikarmamis kendisi için tezkira/ hatirlatici kilmistir. Oysa muvahhidin durumu böyle degildir. Nefsin kandirmasina karsi korumasiz durumda olmasinin yaninda islemis oldugu günahlarini unutarak defalarca ayni delikten sokulmustur. Muvahhid, sürekli tevbe edip yeniden ayni hataya düsen henüz istikamet üzere kalmayi basaramamis kimsedir. Sehvetlerine yönelmis, ibadetlerden yüz çevirmis ve sonunda da islerine nefsini karistirmis, kalbi esir, ruhu mesgul -masiva ile- ve nefsine meftun olmustur.

Ciddiyetle Çalismak
Dr. Sami Bayrakci

Her güzel sey, emek ister. Her mutlu son, çaba ve gayretin ürünüdür. Insanin en büyük düsmani olan tembellik, nefsin en çok hosuna giden haldir. Nefs; bosa zaman geçirmekten, faydasiz islerle ugrasmaktan keyif alir. Seytan, salih amelden ve hayirli islerden alikoyarak malayani ile mesgul ettigi kisinin haline çok sevinir. Madden ve manen terakki edebilmenin en temel sarti çalismaktir. “Biz su tasavvufu dedikodu ile tahsil etmedik; aç kalmak, dünyayi terk etmek, hosa giden ve alisilan seyleri kesinlikle birakmak suretiyle tahsil ettik.” (Ebu’l-Kasim Zeynülislam Abdülkerim bin Hevazin bin Abdilmelik el-Kuseyri, Tasavvuf Ilmine Dair: Kuseyri Risalesi, çev. Süleyman Uludag (Istanbul: Dergah Yayinlari, 1978), 139) diyerek manevi nimetlere erisebilmenin ancak büyük gayret ve çabalarla olacagini söyleyen Cüneyd Bagdadi Hazretlerinin dikkat çektigi bu noktaya Abdülkadir Geylani de söyle isaret etmistir: “Dünya bile yorgunlukla, çabayla elde edilirken, Allah Tealanin indindekini elde etmek nasil olur? Var, sen düsün. Ey talip! Sen neredesin; Allah’in kitabinda kendilerini, ‘Geceleri çok az uyurlar ve seher vakitlerini de istigfar ile geçirirler.’ (Zariyat, 17-18) seklinde çok ibadetle vasfettigi kimseler nerede?” (Abdülkadir Geylani, Cilaü’l-Hatir: Yolun Esaslari, çev. Dilaver Gürer (Istanbul: Gelenek Yayinlari, 2007), 73) Ebu Ali Dekkak’in, “Bu yolda bidayette ayakta duramayan sikinti ve mesakkat çekmeyen nihayette oturamaz -rahat ve huzur bulamaz-.” (Kuseyri, 235) sözü de tasavvuf yolunun çaba ve gayret gerektiren yönünü ortaya koymaktadir.

(Yazilarin tamami derginin Temmuz 2023 sayisinda.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024