ILIM VE IRFAN | Haziran | 2023 | DIGER YAZILAR | Okunma: 159
Ebu Zer el-Gifari (ra)
Doç. Dr. Ibrahim Tozlu

Teslimiyet ve sadakatiyle meshur, imanda Bedevilerin öncüsü, gösteristen uzak yasantisiyla tevazu ehli, cihat meydanlarinin yigit neferi, dogrulari söylemekten asla çekinmeyen hakikat sözcüsü, dünyevilesen insanlara ve hadiselere meydan okuyan cengaver, kinayanin kinamasindan korkmayan mert insan, ilmin membainda yetismis alim sahabi, zahit, gözü pek mücahit, fikirleri kabul gören istisare ehli Ebu Zer Hazretleri Araplarin iki önemli kolundan biri olan Adnanilere mensup Gifarogullari kabilesindendi. Bu kabile mensuplari Cahiliye devrinde yollar üzerinde yaptiklari soygunlarla meshurdu. Mekke ve Medine arasinda Medine’ye yakin bir yerde ikamet ediyorlardi. Hatta Resulullahin annesi Amine’nin kabrinin bulundugu Ebva’ya oldukça yakin mesafedeydiler. Yakinlarindaki meshur Bedir kuyusu da onlara aitti. Her ne zaman Mekke’ye giden bir kafile görseler -velev ki bunlarin niyeti Kabe’yi ziyaret bile olsa- onlarin mallarini yagmalayip alirlar hatta meshur haram aylara bile itibar etmezlerdi.

el-Halim (cc)
Ahmet Edip Basaran

Insan sosyal bir varlik. Çok farkli ortamlarda çok farkli insan tipleriyle karsilasiyoruz. Hayati ve insani ögrenme tecrübesi de bu karsilasmalarin toplaminda uç buluyor daha çok. Insan böylece bir anlam/deger ve karakter dünyasi ediniyor. Bizi sevenler oldugu kadar bize kizanlar, bizde bir öfke ve nefret hissi uyandiran insanlar da var etrafimizda. Bu, dünyanin yaradilistaki kodlariyla ilgili daha çok. Çünkü burasi bir imtihan yurdu, cennet degil. Iste bizi bir Müslüman olarak bir sahsiyet idealine kavusturacak meziyet, bu öfke ve nefretin ortasinda, ugradigimiz haksizliklar karsisinda kendimize ne kadar sahip çikabildigimizde temayüz eder. Elbette sadece kötülükler karsisinda degil güzellikler karsisinda da bir Müslümani digerlerinden ayiran fark, nazarindaki Ilahi terbiyede tecessüm etmelidir. Etmiyorsa nazarinda ve eyleminde bir nakisa vardir.

Seyh Galip Hazretleri
Islim Gümüstekin

Asil adi Mehmet Esad olan Seyh Galip, 1757’de Istanbul Yenikapi’da dünyaya geldi. Babasi sair ve alim olan Mustafa Resit Efendi, annesi Emine Hatun’dur. Babasi ve dedesi Mevleviolan bir aile içerisinde yetisen Seyh Galip, çok küçük yaslardan itibaren temel egitimlerini babasindan almis, babasi ona öncelikle Farsça dil egitimlerini verdikten sonra Hazret-i Mevlana’nin Mesnevi’sini okutmustur. Bundan sonraki süreçte Galata Mevlevihanesi seyhi Hüseyin Dede ve Hoca Neset Efendi’den dil ve edebiyat dersleri almis ve Hamdi Efendi’den Arapçayi ögrenmistir. Seyh Galip, düzenli bir medrese egitim almamakla birlikte o devirlerde edebiyat, musiki ve tasavvuf mektebi mahiyetinde olan Mevlevihanelerde kisa bir süre içinde önemli bir asama kat eder ve henüz çocuk yastayken siir yazmaya baslar. Gerek aile muhitinin Mevlevi olusu ve gerekse de onun Mevlevi tekkesinde Islami klasik egitimini tamamlamis olmasi daha küçük yaslardan itibaren Hazret-i Mevlana sevgisinin Seyh Galip’in gönlüne yer etmesine vesile olmus ve bu yolda onun da gönül atesi Ilahi askla yanmistir. Asktan yetisenin yolu da sözü de hayatinin anlami da aska gider. Bir hayli erken bir yasta, 24 yasinda Divan sahibi olan Seyh Galip, 26 yasinda büyük bir basyapit kabul edilen Hüsn ü Ask eserini 6 ayda tamamlamistir. Bu eserlerde ilk kullandigi mahlasi “Esad” iken daha sonra “Galip” mahlasini tercih etmekle birlikte bazi “Esad Galip” mahlasini da kullanmistir.

Kurbiyet
Zehra Demir

Mukarreb, yakin olmak ve yaklasmak anlamindaki “kurb” kökünden türeyen bir sifattir. Kavram mekansal bir yakinligi ifade ettigi gibi kiymet ve degerin yüceligini de ifade eder. Biri Hakk’in kuluna, digeri kulun Hakk’a yakin olmasi seklinde iki türlü kurbtan bahsedilebilir. Bunlardan Hakk’in yakinligi O’nun (cc) Karib isminin tecellisidir. Öyle ki, “Biz ona sah damarindan daha yakiniz.” (Kaf, 16); “Ben yakinim, dua edenin çagrisina icabet ederim.” (Bakara, 186) mealindeki ayetlerinde kendisi bunu bizzat bildirmistir. Diger yandan bu ayetler Allah’in kuluna olan yakinliginin hem derecesini hem de niteligini ifade etmektedir. Dereceden kastettigimiz zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah’in her seye o seyden daha yakin olusudur. Ilim ve kudret sifatlari bu yakinligi gerektirmektedir. Yakinliginin tezahürlerinin ise ya kulun dua, tevbe ve bagislanma istegine olumlu cevap vermesi ya da lütuf ve kerem kabilinden ihsanda bulunmasi seklinde olabilecegi anlasilmistir. Allah’in kulu ile kurdugu yakinligin yaninda kulun da Allah’a yaklasmasi söz konusudur. Kulu Allah’a yaklastiran ve onu mukarreb vasfina nail olmus kimselerden yapan sey yine ayetlerde belirtildigi üzere iman ve salih ameldir. Salih amel kabilinden; Allah’a yakinlik ümidiyle infakta bulunma, Allah yolunda mali ve cani ile cihat etme özellikle belirtilmistir.

Ebu Ali Farmedi Hazretleri
Merve Sagan

Asil adi Ebu Ali Fazl bin Muhammed el-Farmedi et-Tusi olan zat Hicri 401/ Miladi 1010-11 yilinda Tus yakinindaki Farmed köyünde dünyaya geldi. Dogum tarihini 1016-17 olarak kabul edenler de bulunmaktadir. “Rüknü’l-Islam”, “Kutbü’z-zaman”, “Seyhü’l- mesayih” gibi unvanlarla da taninan Ebu Ali el-Farmedi, ilk ögrenimini Saba’da almis, ardindan Nisabur’a giderek meshur sufi Abdülkerim el-Kuseyri’nin medresesine girmis ve kisa sürede onun en seçkin talebelerinden olmustur. Ebu Ali el-Farmedi, Nisabur’da bulundugu süre içerisinde Ebu Said Ebü’l-Hayr’inda sohbet ve sema meclislerine katilmis, onun feyzinden ziyadesiyle istifade etmistir. Ebu Ali el-Farmedi ayni zamanda diger dini ilimleri de Ebu Abdullah Muhammed bin Muhammed Sirazi, Ebu Mansur Abdülkahir et-Temimi el-Bagdadi, Ebu Abdurrahman Neyli, Ebü’l-Hasan el-Müzekki ve Ebu Osman es-Sabuni gibi önde gelen birçok alimden tahsil etmistir.

Haris Muhasibi Hazretleri
Dr. Kutbeddin Akyüz

Muhasibi Hicri 165- 170 (Miladi 781-786) yillarinda Abbasilerin hakimiyeti altinda bulunan Basra’da zengin bir ailenin çocugu olarak dünyaya geldi. Köken itibariyla Basrali olup Araplarin Rebia kabilesinin Aneze koluna mensuptur. Nefs muhasebesine verdigi önemden dolayi kendisine “nefsi sigaya çekmek”, “kisinin bilincini sorguya çekmesi” veya “iç murakabe” anlamlarina gelen “muhasebetü’n-nefs” ibaresinden hareketle “Muhasibi” ismi verilmistir. Ilk egitimini Mutezili düsüncenin hakim oldugu Basra’da yine Mutezili taraftari olan babasinin gözetimi altinda alan Muhasibi, burada bir müddet hadis ilmi tahsil etti ve böylece adi geçen ekolün görüslerini daha yakindan tanima firsati buldu. Buradan hareketle gençliginin ilk yillarinda Mutezile’den etkilendigi de aktarilan hususlar arasindadir. Bununla birlikte o, asil ilmi tahsilini Bagdat’ta gerçeklestirdi. Orada dönemin ünlü alimlerinden Veki‘ bin Cerrah, Süleyman bin Davud, Ebu Ubeyd Kasim bin Sellam’dan basta kelam, hadis ve fikih olmak üzere dini ilimleri ögrendi. Safii mezhebinin kurucusu Imam Safii’den de istifade ettigi nakledilir. Aldigi egitimin kendisini Mutezile karsiti bir konuma getirdigi anlasilan Muhasibi’nin, babasinin söz konusu düsünceye sahip olmasindan dolayi Islam’a ve Kur’an’in koydugu kurallara karsi geldigini -ilhad- iddia etmis ve bunun neticesinde de vefatinin ardindan babasindan geriye kalan yüklü bir mirasi “iki farkli dine mensup olanlar birbirlerine mirasçi olamaz” diyerek reddetmistir.

Musibetler
Emine Osmanoglu Bengi

Insan bazen basina gelen musib etlerin kendi hatalarindan kaynakladigini düsünür ya da ayni sekilde elde ettigi kazanimlarin da yine kendi gayretiyle oldugu gafletine düser. Oysa gerek karsi karsiya kaldigi sikintilar gerekse de elde ettikleri, kendi çabalari disinda bir sebepten kaynaklanmaktadir. Kur’an-i Kerim’de,“ Insan var ya, Rabbi ona imtihan için ikramda bulundugunda ve onu nimetlere bogdugunda, ‘Rabbim bana ikram etti.’ der -mutlu olur-. Onu imtihan edip rizkini daralttiginda ise,‘Rabbim beni önemsemedi.’ der -mutsuz olur-.”(Fecr, 15-16) buyurulmaktadir. Bu ayetle yüce Allah, varlik ve yoklugun kimi zaman imtihan amaciyla kulun basina geldigini haber vermektedir. Kul, verilen nimetleri kendi çabalariyla hak ettigini düsünürken; nimetin kesilmesini ise imtihan olarak görmektedir. Oysa anlasilacagi üzere kulun imtihani her zaman yokluk ya da sikintilarla degil ayni zamanda varlik ve nimetlerle de olabilmektedir. Dolayisiyla insan sahip oldugu nimetler için Rabbine sükretmeyle, kaybettikleri ya da karsi karsiya kaldigi sikintilara da sabretmeyle imtihan içerisindedir. Bu sebeple insan hayrin da serrin de Allah’tan bir imtihan oldugunu unutmamali; nimetlerine karsi sükrü, musibetlerine karsi ise teslimiyet ve sabri birakmamalidir.

Ancak Allah Bildirirse Bilebiliriz
Dr. Abdullah Taha Orhan

Sufilere göre insan gerçek bilgi karsisinda edilgen konumdadir. Bilgiyi insan yaratamaz, yoktan var edemez hatta insa dahi edemez. Diger taraftan bilgi mutlak iyi, dogru ve güzel olmak zorunda da degildir, bilgi bilinene göre deger kazanir. Bilinenin niteligine göre faydali veya faydasiz, gerekli veya gereksiz, dahasi iyi veya kötü, dogru veya yanlis olabilir bilgi. Bilgiyi ayirt eden esas sey amacidir. Bilgi edinmenin bir amaci olmalidir. Amaçsiz edinilen bilginin dedikodu, eskilerin tabiriyle lafügüzaf oldugunda süphe yok. Bilgi bilgiyi dogurur, kendine çeker. Faydali bilgi faydaliyi çeker, gereksiz gereksizi. Bu bir döngü olusturur. Sufiler insanin ancak eylemle gerçek bilgiye ulasabilecegini söylerler. Evet insan hazir bilgilere ulasabilir, onlari ezberleyebilir fakat bunlari kullanmadikça o bilgiyi gerçek anlamda kazanmis sayilmaz. Çünkü tecrübe edilmemis bir bilgi onun için henüz zan düzeyindedir. Bilginin dereceleri vardir ve henüz teyit edilmemis bilgi zan düzeyindedir. Taklittir. Iman da bir bilgi çesididir ve dereceleri vardir. Mü’minin hedefi taklitten tahkike geçmek, zanni bilgiden yakine ulasmaktir. Bu ise ancak her bilinenin en güzel sekilde, ihsan ile hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktir.

Düdügü Parayi Veren mi Çalar?
Kamil Yesil

Nasreddin Hoca’nin fikrasini hemen herkes bilir ve anlatir. Hoca’nin tebessüm ettirirken ders verdigini de biliriz ve tekrar ederiz. Ancak Hoca’dan gerekli dersin alinmasi için fikralarin dogru anlasilmasi gerekir. Parayi veren düdügü çalar, fikrasi genel anlatimiyla söyledir:
Nasreddin Hoca bir gün esegine binmis, pazara gidiyormus. Çocuklar hemen etrafini sarmislar. Hoca’ya nereye gittigini sormuslar. Pazara gittigini ögrenince hep bir agizdan “Bize düdük getir, bize düdük getir.” diye çigrismislar. Ancak para veren olmamis. Hoca çocuklara gülümseyerek bakmis, basini sallamis. Çocuklardan yalniz biri Hoca’ya, “Su parayla bana bir düdük getirir misin?” demis.
Hoca parayi almis cebine koymus. Aksama dogru Nasreddin Hoca’nin pazardan döndügünü gören çocuklar, merakla yoluna çikmislar. Nasreddin Hoca, cebinden bir düdük çikarip kendisine para veren çocuga uzatmis.
Çocuk sevinçle düdügünü öttürmeye baslamis. Ötekiler seslenmis: “Hocam, hani bize düdük, hani bizim düdükler?” Hoca Nasreddin çocuklara gülümsemis ve sag elinin bas parmagi ile isaret parmagini birbirine sürtmüs: “Parayi veren düdügü çalar.” demis.

(Yazilarin tamami derginin Haziran, 2023 sayisinda.)

Muhterem Müslümanlar, acizane insanlara ögüt verecek ve onlari irsad edecek...

Çocuk fitratin en saf ve en temiz halidir. Bütün saflasma ve temizlenme süreçlerimizi çocuklasma süreci olarak da adlandirmak mümkün....

Ilim ve Irfan dergisinin Nisan 2024 sayisi yetimler dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2016