Istigfar
Prof. Dr. Selahattin Yildirim
Magfiret kelimesi Allah’a
nisbet edildiginde; “kulunun günahini
örtüp kusurunu bagislamasi”
anlamina gelir. Ayni kökten
gelen istigfar ise; “kisinin kusurunun
bagislanmasini Allah’tan talep etmesi”
demektir. Ragip el-Isfahani’ye göre bu
talebin hem söz hem fiille olmasi gerekir;
aksi halde istigfar kisiyi yalanci
durumuna düsürür. (Adil Bebek, Magfiret,
Türkiye Diyanet Vakfi Islam
Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayinlari,
2003), 27/313)
Istigfar, her seviyedeki insan için
sefine-i necat yani kurtulus gemisidir.
Çünkü kisinin maddi ve manevi
konumu ne olursa olsun, son tahlilde
Cenab-i Hakk’in karsisinda kulluk
imtihani bakimindan aciz ve muhtaç
durumdadir. Nitekim Allah Teala
birçok ayette kullarina, günahlarinin
affi için istigfar etmelerini emretmistir.“
Allah’tan günahlarinin affini iste!”
(Muhammed, 19) “Allah’tan af dile,
Allah çok bagislayan, çok affedendir.”
(Nisa, 106) “Rabbine hamd ederek O’nu
noksan sifatlardan tenzih et ve O’ndan
bagislanma dile. O tevbeleri kabul eden
ve çok bagislayandir.” (Nasr, 3) Meallerini
verdigimiz bu üç ayet-i kerimenin
de asil muhatabi Resul-i Ekrem Efendimizdir.
Ancak ilgili ayet-i kerimeler
Efendimizin sahsinda bütün inananlari,
âlemlerin Rabbine her firsatta el
açip yalvarmaya tesvik etmektedir.
Berat Gecesi
Dr. Kübra Zümrüt Orhan
Saban ayinin on besinci gecesine özel
isim olmus olan berat kelimesi, Arapçada;
“aklanmak, temiz ve suçsuz
olmak, bir yükümlülükten kurtulmak”
gibi anlamlara gelen “berae” kelimesinin
Türkçelesmis halidir. Türkçede;
“bir seyden beri olmak” ya da “beraat
etmek” gibi kullanimlarina asina oldugumuz
bu kelimenin, Saban ayinin on
besinci gecesine özel isim kilinmasi,
o gecede Müslümanlarin, Cenab-i
Hakk’in lütuf ve rahmetiyle günah
yükünden kurtulacaklarina dair
umutlarinin bir tezahürüdür. Aslinda
burada kendisinden beri olunacak
seyi günahla sinirlamamak gerekir.
Bu gecede mü’min, her türlü gafletten
uzaklasmayi/beri olmayi umar. Öte
yandan bir diger adi Berae suresi olan
Tevbe suresi berae kelimesiyle baslar.
Burada Allah ve Resulünün kafirlerden
beri olduguna isaret vardir. Berat gecesinde
ise kulun o güne kadar islemis
oldugu günahlardan ya da gafletten
uzaklasmaya dair umudu vardir. Bu
anlamda her Berat gecesinin kul için
yeni bir baslangiç oldugu düsünülebilir:
O güne kadar isledigi kusurlardan ve
gaflet halinden beraat edip/uzaklasip
hayatinda yeni bir sayfa açmak. Dolayisiyla
Berat gecesi bir muhasebe ve
tevbe gecesidir.
Kur'an Karsisinda Insanligin Durusu
Prof. Dr. Ali Akpinar
Allah kelami Kur’an-i Kerim
bütün insanliga hidayet
rehberi olarak gönderilmistir.
Onda insanligin kurtulus
reçetesi vardir. O, okunmak, dinlenmek,
anlasilmak ve yasanmak için
indirilmistir. O, pek çok ayetinde
“Ya eyyühennas/ Ey insanlik” diyerek
bütün insanliga seslenir. Onun
ilk muhatabi Peygamberimiz olmus,
sonra O’nun (sas) okumasiyla diger
insanlar onu dinlemislerdir. Indigi
andan itibaren okunan Kur’an, kiyamete
kadar okunmaya, anlasilip
yasanmaya devam edecektir. Kur’an
mesaji karsisinda insanlarin duruslari,
tipki ilk dönemde oldugu gibi
farkli sekillerde olacaktir. Bir ilaç gibi
bu mesajlar kimi insanin hastaliklarina
sifa olacak, onlarin imanina iman
katacak; yanlis kullanilan ilaç gibi de
kimi insanin ise küfrünü artiracak,
inkarina inkar katacaktir. “Inananlar
ancak, o kimselerdir ki Allah anildigi
zaman kalpleri titrer ayetleri okundugu
zaman bu onlarin imanlarini artirir.”
(Enfal, 2) “Kur’an’dan inananlara rahmet
ve sifa olan seyler indiriyoruz. O,
zalimlerin ise sadece hüsranini artirir.”
(Isra, 82) “Andolsun, Rabbinden sana
indirilen, onlarin çogunun azginligini
ve küfrünü artiracaktir.” (Maide, 64, 68)
“Ayetlerimiz sapik kimseye okundugu
zaman sanki kulaklarinda agirlik var
da isitmiyormus gibi büyüklenerek sirt
çevirir. Iste ona can yakici azabi müjde
et.” (Lokman, 7)
Dünya, Ya Bir Nimete Sükür Ya da Bir Musibete Sabirdir
Dr. Sami Bayrakci
üstün oldugu konusunda bir mutabakata
varamamislardir. Bununla birlikte
sabrin daha üstün oldugunu düsünenlerin
daha çok oldugu söylenebilir.
Zira sabir, nefse agir gelen seylere
karsi olacagi için sükre göre daha zor
görünmektedir. Insanin basina gelen
ve hosuna gitmeyen seylere karsi sabretmesinin
çok zor oldugu malumdur.
Bisr-i Hafi’nin, “Bir kula verilen seylerin
en iyisi marifet ve yoksullukta
sabirdir.” (Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-
Evliya, 151) ve Sehl bin Abdullah
Tüsteri’nin, “Bütün afetlerin kökü,
esyaya karsi fazla sabirli olmamaktir.”
(Attar, 298) sözleri sufiler nezdinde sabrin
ne kadar yüce bir mertebe olduguna
isaret etmektedir. Yine Ebu Süleyman
Darani, “Kul; yeme, içme gibi çok
sevdigi arzulardan uzak kalmaya sabredemeyince,
Allah’in inayeti olmasa,
bela ve musibet gibi hiç sevmedigi seylere
nasil sabredecek?” diyerek sabrin
farkli asamalarinin varligina dikkat
çekmistir. Ebu Süleyman Darani’nin
bu sözleri; arzulardan uzak kalmanin
ve nefsani isteklere ket vurmanin sabrin
ilk asamasi oldugunun, mihnet ve
sikintilara karsi sabretmenin ise nefse
daha agir geldiginin altini çizmektedir.
Bununla birlikte sabir Allah’in inayeti,
takdiri ve kuluna sabretmeyi kolaylastirmasiyla
elde edilir. Cenab-i Hakk’in
tevfiki/yardimi olmasa, kul sabir imtihanini
geçemez. Sufiler, her imtihanin
oldugu gibi sabir imtihaninin da ancak
Allah’in yardimiyla kazanilabilecegi
kanaatindedirler.
Ubade bin Samit (ra)
Doç. Dr. Ibrahim Tozlu
Cihat meydanlarinin yigit
neferi, en zorlu görevlerin seçkin
komutani, her isin basinda
“benim dostum Allah’in
Resulü ve O’na tâbi olanlardir” siarinin
gür sesi, Suffe ashabinin ilim ve amel
abidesi, vahiy katibi, kadi, muallim, elçi
(sefir), mürsid-i kâmil, ilmiyle, irfaniyla,
hitabetiyle, sadakatiyle, ahlakiyla,
adaletiyle, ilm-i siyasetiyle insanligin
huzur menbai, Istanbul’a ayak basan
ilk sahabi, Resulullahin sünnetini en
iyi ögrenen ve ögreten ilk yirmi fakih
sahabiden Ubade bin Samit Hazretleri,
Peygamberimiz henüz on bes yasindayken
Medine’de dünyaya geldi.
Medineli mü’minlerin ilki Hazrec’in
reisi 25 yaslarindaki Es’ad bin Zürare,
ilk iman ettigi günden bu yana etrafina
gençleri topluyor, her firsatta
onlara Islam’i, ahir zaman nebisinin
özelliklerini anlatiyordu. Efendimiz,
Birinci Akabe Biatinda on iki sahabiden
biat aldiginda ayni kabileden
genç arkadasi Ubade bin Samit’i de
yaninda getirmisti. Ubade Hazretleri
Peygamberimize biat ederken, “Ey
Allah’in Resulü, Allah yolunda hiçbir
kinayicinin kinamasi beni yolumdan
alikoymamak üzere sana söz veriyorum.”
diyerek Islam diniyle sereflendi.
Böylece en yakin arkadasi Es’ad bin
Zürare ile Medine’de Islam’in yayilmasi
için büyük sevkle birlikte hizmet
ettiler.
El-Latif (cc)
Ahmet Edip Basaran
El-Latif ismi, “nazik ve merhametli
davranmak, iyi muamele etmek, ihsan,
inayet” anlamindaki lutf kökünden
türemistir. El-Latif isminin anlamina
dikkat kesildigimizde, lütfun bereketinden
olsa gerek birçok derin manalar
ihtiva ettigini görmekteyiz: Nazik ve
yumusak davranan, yumusaklikla
muamele eden, fiillerini rifk -yumusaklik,
yavaslik, tatlilik, nezaket- ile
gerçeklestiren, kullarina iyilik ve merhamet
eden, yaratilmislarin ihtiyacini
en ince noktasina kadar bilip sezilmez
yollarla karsilayan, zati duyularla algilanamayan,
en gizli ve ince hususlari
dahi bilen, her seyin detayini, sirlarini
en iyi bilen, isleri çok hassas düzenleyen,
gözle görülmeyen…
Degerinin Farkinda misin?
Kamil Yesil
Insanin diger varliklardan üstün
yaratildigi Ademoglunun bir
kuruntusu degildir, bir ayet bilgisidir.
Bir ayet-i kerime, “Biz
Ademoglunu mükerrem kildik.” der.
Baska bir ayet-i kerimede, “Andolsun
ki biz insani en güzel sekilde
yarattik.” denir. Bu ve benzeri ayetler
insanin degerini ortaya koyar. Bu,
bizde, kendimize dair bir farkindalik
meydana getirir. Halik’miz ortaktir
ve diger canlilarla birlikte mahlukuz.
Ancak isimlerin ögretilmesi, emaneti
yüklenmemiz, yeryüzüne halife kilinmamiz,
akil sahibi olmamiz hasebiyle
biz insanoglu diger varliklardan üstün
yaratilmisizdir. Ariflerden biri söyle
der, “Allah katindaki degerinizi bilmek
isterseniz, Allah’in emir ve yasaklarina
olan bagliliginiza, O’na (cc) olan
muhabbetinize ve bagliliginiza bakiniz.”
Çikis Kapisi
Said Yavuz
Sabah namazini kildigim esnada
bir anlik güçlü bir duygu hissettim.
Her seyden çekildim;
sanki bir kameranin görüs
açisi harikulade genislikten geriledi,
çekildi; geldi bir çiçegin görüntüsünde
odaklandi, bütün o kalabaliktan, karmasadan
siyrildi. Evet tam anlamiyla
siyrilmak. Bu çekilme o an içinde bana
muhtesem bir huzur verdi. O anin
içinde ebedi kalmak istedim. Dedim
ki o an kendime, iste insanin aradigi,
özlemini çektigi budur. Bu an. Bütün
bir ugrasisi o anin anlara dogru büyütülmesi.
Bu duygularla Ibn Hazm’in her bir
cümlesi akil ve ruh süzgecinde iyice
damitilmis o kitabini açtim. Payima
gelen yer aslinda yukarida hissettigim
duygunun açiklamasi idi. Nasil
ulasilacakti bu duyguya?
Yazilarin tamami derginin Mart, 2023 sayisinda.