El-Adl (cc)
Ahmet Edip Basaran
Adalet kelimesini çok severiz.
Kendi dünyevi çikarlarimiz söz
konusu oldugunda birer adalet
savasçisina dönüsürüz ama
söz konusu olan Hakk’in adaleti
olunca bir bahaneler ve mazeretler
panayirina döner içimiz. Su
soruyu hiç sormayiz mesela kendimize,
“Ben kendime karsi ne
kadar adilim?” Çünkü bu soruyu
sordugumuz an, Cenab-i Hakk’in
bastan ayaga bir bagis olarak sundugu
kendi fani varligimiza karsi
Ilahi bir vazife ve görevle mücehhez
oldugumuzu anlariz. Insanin
bedenini ve ruhunu yaratilisina
uygun bir tezyinatla süslemesi
gerekmektedir ve biz buna kulluk
vazifeleri diyoruz. Disarida
arayip durdugumuz adaleti önce
kendi benliginde kendi nefsinde
insa etmekle mükelleftir insan.
Içimizde olmayan adaleti disarida
aramak beyhude bir çabadir.
Sa'd bin Muaz Hazretleri
Doç. Dr. Ibrahim Tozlu
Birinci Akabe Biatindan sonra Medine’ye
Mus’ab bin Umeyr’in gönderildigi
zamanlardi. Mü’minler Islam’i teblig
ve irsad faaliyetlerine devam ediyorlar,
kendilerine nasip olan her hizmeti
muazzez birer emanet görüyorlardi.
Henüz üç yil olmustu, Hazrec kabilesi
liderlerinden Esad bin Zürare’nin
Islam’a girisine. Yakinda büyük bir
kafile hazirligi olacak ve Ikinci Akabe
Biati yasanacakti. Mus’ab Hazretleri,
Esad bin Zürare’nin evinde ikamet
etmekte ve irsad faaliyetlerini buradan
yürütmekteydi. Sa’d bin Muaz bir gün,
Mus’ab ile beraber olup kabile içindeki
gençlerin inançlarini kullandiklarini
söyleyerek halasinin oglu Esad bin
Zürare’nin yanina Üseyd bin Hudayr’i
gönderdi. Faaliyetlerine engel olmasini
ve Mus’ab’in sehri terk etmesini
bildirmesini istedi. Ancak Üseyd geri
döndügünde hem Müslüman olmus
hem de Mus’ab’a, “Sa’d bin Muaz’i senin
yanina gönderecegim, o gelirse bütün
kabile gelir.” demisti. Bunun üzerine
eline kilicini alarak hisimla yanlarina
gelmisti Sa’d bin Muaz. “Ey Esad bin
Zürare aramizda sen olmasaydin ben
ona -Mus’ab’a- ne yapacagimi bilirdim!”
demisti de Mus’ab’in, “Ben sana Kur’an
okuyayim, eger begenmezsen yüz çevirirsin!”
hitabiyla baslamisti her sey.
Mus’ab; Zuhruf suresinin, “Ey inkarcilar!
Asiri giden kimselersiniz diye sizi
Kur’an’la uyarmaktan vaz mi geçelim?”
ayetini içeren ilk sekiz ayetlerini ona
okudu ve sohbet etti. Sa’d bin Muaz’in
Islam’a girisi o gün basladi.
Allah'i Tanima Ilmi: Marifet
Doç. Dr. Mahmud Esad Erkaya
Allah Teala insani, kendisini
tanimasi için
yaratmistir. Kur’an-i
Kerim’de, “Ben, cinleri
ve insanlari ancak bana kulluk
etsinler diye yarattim.” (Zariyat,
56) buyurulmasi tasavvuftaki
yaygin kanaate göre bu hususa
isaret etmektedir. Nitekim Ibn
Abbas (ra), ayetteki “kulluk
etsinler” ifadesinin “tanisinlar”
seklinde anlasilabilecegini
belirtmistir. Buradan hareketle
Allah’a güzel kulluk sergilemenin
ancak O’nu (cc) gerektigi sekilde
tanimakla mümkün oldug u
düsünülebilir. Tasavvuf kaynaklarinda
hadis olarak geçen, “Allah
Teala söyle buyurdu: Ben gizli bir
hazine idim, bilinmek istedim.
Mahlukati yarattim, kendimi
onlara tanittim. Böylece beni
bildiler.” rivayeti de bu hakikati
ifade etmek için yayginlasmis
olmalidir.
Allah’i tanimak literatürde
marifet kavramiyla ifade edilmektedir.
Marifet, kelime olarak
“bilmek ve tanimak” anlamlarini
tasimaktadir. Bu yönüyle
marifet, ilim kelimesiyle yakin
anlamli bir sözcüktür. Fakat dil
bilimcilere göre ilim, marifetten
daha genis bir anlam alanina
sahiptir. Zira marifet sinirli bir
bilgidir. Bundan dolayi “Allah’in
kendi bilgisi/bilmesi” söz konusu
oldugunda sinirsiz ve mutlak bir
bilgiye sahip olmasi itibariyla
ilim kavrami kullanilmaktadir.
Buna mukabil insanin Allah
hakkindaki bilgisi sinirli oldugu
için bu bilgi marifet kavramiyla
ifade edilmektedir. Diger deyisle
Allah, âlemdeki her seyi bildigi
için “ilim sahibi -alim-”dir. Kul ise
Allah hakkinda sinirli bir bilgiye
sahip olmasi dolayisiyla “marifet
sahibi -arif-” olarak nitelendirilmektedir.
Kulun Allah’i tanimasi
marifetullah tabiriyle de ifade
edilmektedir.
Üç Mübarek Aylar ve Genisleyen Vakitler
Dr. Abdullah Taha Orhan
Insanoglu belli bir vakte dogar.
Belli bir vakitte yasar. Sufilere
göre vakit, zaman denilen çizgisel
ilerleyen ve parçalara
ayrilan yatay birimlerin askin
olanla, dikey irtibatinin kuruldugu
âna denir. Yani vakit, dikey
zamandir. Dolayisiyla vakit genislemeye
müsaittir zira daha üst bir
uzay zamanla irtibatin kurulabilecegi
zaman birimidir. Bu açidan
insan belli bir zamanda, tarihsel
dönemde yasadigi gibi esasen belli
bir vakitte yasar. Söyle düsünebiliriz
belki. Su an 2022 yilinda
ve Türkiye’de bulunmamiz bu
uzay-zamana ait bir tanim oldugu
gibi, eger vakti denk getirebilirsek
daha üst bir uzay-zamanda
bu kayitlardan kurtulmamiz söz
konusu olabilir. Yani kendimizi
bir anda, içinde bulundugumuz
zaman ve mekanin anlamsizlastigi
bir uzay-zamanda bulabiliriz.
Esasen namaz tam olarak böyle
bir vakit’tir. Namaza girince
zaman ve mekandan koparak
“yekpare genis ânin parçalanmaz
akisina” geçmis oluruz bir
nevi. “Namaz mü’minlere vakitli
olarak farz kilinmistir.” (Nisa,
103) buyurur Rabbimiz. Yani
namaz, yukarida bahsettigimiz,
dikey zaman olan vakte girebilmek
için bir vesile olur. Yatay
zamandaki gün içinde özellikle
namaz vakitleri dedigimiz belli
vakitler, Rabbimize daha çok yaklasabilecegimiz,
bu uzay-zamanin
kayitlarindan kismen kurtularak
yükselebilecegimiz anlar olarak
bizlere bahsedilmistir. Gün içerisinde
bu böyle oldugu gibi, sene
içinde de böyledir. Kameri on iki
ay içerisinde bazi zaman dilimleri,
Cenab-i Hakk’a yaklasmamiz için
böyle bir yükselme, dikey vakte
geçme imkanina diger zaman
dilimlerinden daha fazla olarak
sahiptirler.
Namazi Ögretmeye Nereden Baslayalim?
Kamil Yesil
Az az çok olur, derler. Kanaatimiz
odur ki camide, evde,
is yerinde dört rekat farz
namazi kilmak için kibleye
dönen Müslüman kardesimiz,
hazir abdestim varken,
vaktim var sünneti de kilayim
diyerek nafilelere de
yönelecektir. Ancak zamani
yoksa, baska isleri varsa en
azindan Allah’in emrini
yerine getirdim rahatligi
içinde olacaktir.
Ilim, insanlari Allah’a yaklastirdigi
kadar degerlidir.
Ilmi yük haline getiren
ezberler, kaliplar, gelenek
haline getirilmis uyg ulamalar
ayagimiza engel
o l m a m a l i d i r. B u n d a n
dolayi diyoruz ki namaz
bilgisi rekatlarin sayisindan
baslamamali; namazin
mü’mine çikaracagi miraç,
Cenab-i Hak ile mükalememiz,
namaz suurundan
baslamalidir.
Dünyada Vakit Ne de Çabuk Geçiyor
Dr. Sami Bayrakci
Keskin bir kiliç gibidir zaman,
der eskiler. Iyiye kullanirsan
lehine, kötüye kullanirsan
aleyhine isler. Zamani kilica
benzeten alimlerden biri olan Imam
Safii ekler: “Sen onu kesmezsen onu
seni keser.” Sairlerin zamanin vefasizligiyla
baslari derttedir: Ibn Mu’tez,
“Zaman, isi seninle ciddi tutuyor ama
ne var ki sen oyun oynamakla mesgulsün.”
derken; sair Nabi, “Ey Nabi, kat kat
demir zincirlerle baglasan da bu ömrün
saatleri birer birer geçip gidiyor.” misralariyla
sikayet eder. Vefasizligiyla
meshur olan zaman, akilli kimselerin
kendisinden istifade ettigi, ahmaklarin
ise bosa harcadigi bir sermaye olarak
görülmüstür.
Bagdat’ta sicak bir yaz gününde
pazarda buz satan adamin hikayesi
meshurdur. Canhiras bir gayretle, “Sermayesi
eriyen bu fakire aciyin.” diye
ünleyerek elindeki buzlari satmaya
çalisan adamin yanindan geçen bir
Allah dostu, bu cümleleri duyunca
elde avuçta ne varsa döker ve adamin
bütün buzlarini satin alir. Sonra da oturup
aglamaya baslar. “Ne oldu, neden
agliyorsun?” diye soranlara, saticinin
kendisine hatirlattigi aci gerçegin
kalbine dokundugunu söyler. Yegane
sermayesi olan ömrünün anbean tükenip
gittiginin bir kez daha ve sarsici
bir sekilde farkina varmistir. Her bir
ani, insana sunulan essiz bir nimet
olan zaman; Nebevi mesajda insanin
kullanmakta aldandigi, kiymetini
bilmekte, degerlendirmekte yetersiz
kaldigidir.
Dünya Bitecek, Baslayacak Olan Bitmeyecek
Hamza Toprak
Saglikli günlerini Allah’a
karsi isyanda tüketen kimsenin
durumu, babasindan
kendisine yüklü bir miras
kalan kimse gibidir. O
miras ile yilan ve akrepler
satin almis, onlari çevresine
koymus ve her an onlarin
saldirisina ve zehrine ugrayacak
durumdadir. Böyle
davrananlar ömrünün her
ânini Allah Tealanin emir
ve yasaklarina uygun davranmamakla
ziyan ve heba
etmektedir.
Yazilarin tamami derginin Ocak 2023 sayisinda.