el-Basir (cc)
Ahmet Edip Basaran
Çagimiz görüntünün ve görselligin
kusatmasi altinda yasadigimiz bir
gözetlenme çagi. Kadim zamanlardan
bugüne, görüntü araçlarinin böylesine
hoyratça ve acimasizca kullanildigi bir
dönem yok. Medya araçlarindan akilli
telefonlara, fotograf makinelerinden
7/24 çalisan mobese kameralarina
degin her yanimiz yöremiz bu görüntü
araçlariyla dolu. Göz, bir sembol olarak
devasa bir izleme/gözetleme
kulesinin can alici uzuvlarindan biri
günümüzde. Insanlarin evlerine kadar
girip onlari sürekli gözetleyen Big Brother’lar
distopik bir roman figürü degil
sadece. Görmek, insanlar üzerinde bir
hakimiyet kurma anlamina geliyor.
Insanlarin hayatlarina müdahale etme,
onlarin tavir ve davranislarini kendi
dünyevi iktidarlari için tahkim ve tanzim
etme dürtüsü bu. Çünkü görmek
bir güç, otorite ve iktidar araci onlar
için. Ne acinasi bir hal. Kul oldugunu
unutan insanin hazin alçalisi. Halbuki
bir baksa kendine, acziyetini anlayacak
ve diyecek ki, “Ben ki burnumun
ucunu bile göremezken dünyaya ilahlik
taslayan sefil bir zavalliyim!”
Imam Sarani Hazretleri
Merve Sagan
Çok yönlü bir ilim ve
irfan ehli, Misir’da hicri
onuncu asrin önemli velilerinden , Abdülvehhab
es-Sarani Hazretleri. Tam
adi Ebü’l-Mevahib Abdülveh
hab bin A hmed bin
Ali es-Sarani el-Misri’dir.
Sarani, 1493 yilinda Kahire’nin
kuzey bölgesinde
bu lu nan Ka l k asende’de
anne tarafindan dedesinin
evinde dünyaya geldi.
Dogumundan yaklasik kirk
gün sonra babasinin memleketi
olan Menufiye’ye bagli
Sakiyetü Ebi Sara’ya götürüldü.
Sarani veya Saravi
nisbesi, bu beldeden dolayidir.
Imam Sarani, tasavvufi
yönü ve dindar kimligi öne
çikmis bir aileye mensuptur.
Söz gelimi egitimine
oldukça küçük yaslarda
babasi Sihabüddin Ahmed’in
nezaretinde basladi. Babasi
Sihabüddin, yedi yasinda
Kur’an’i ezberlemis ve imam
olarak iki rekatta Kur’an’in
tamamiyla namaz kaldirma
yetkinligine sahip olmustur.
Babasi, dönemin önemli
alimlerinden Celaleddin
Suyuti’ye giderek oglu Sarani
için icazet istemis ve ona
teberrüken icazet vermistir.
Sarani’nin babasi Sihabüddin
Ahmed, sahip oldugu
ilimleri babasi Nureddin Ali
el-Ensari’den tedris etmis,
onun yolunu takip ederek
ilim, amel ve halka hizmeti
görev edinmis, böylelikle
alim ve sufi kimligini kendisinde
mezcetmistir. Ibrahim
el-Metbuli’nin önemli müritlerinden
olan Nureddin Ali
el-Ensari, el-Ezher’de egitim
görürken helal lokma
ve veraiyla ön plana çikmis
bir zattir. Sarani, dedesinin
helal lokma ve vera konusundaki
bu hassasiyetinin,
babasi Sihabüddin Ahmed
ve kardesi Abdülkadir tarafindan
ayni sekilde devam
ettirildigini ifade eder.
Allah’in ziyafet sofrasi: Kur’an-i Kerim
Islim Gümüstekin
Kur’an-i Kerim; Hazret-i Peygamberin, Cibril-i Emin’in Hira’da “oku” seslenisine muhatap olmasiyla baslayan ve bütün insanliga teblig ettigi bir kitaptir. Kur’an-i Kerim’in indirilis hikmeti ilk olarak bu Ilahi hitabin anlasilmasi, ikincisi yasanmasidir. Bu iki yönün gerçeklesmesini önceleyen önemli bir husus vardir. Yeryüzünde kitap olarak bahsettigimiz kaynaklar, insanlar tarafindan yazilmistir. Kur’an-i Kerim’le iliskimizde dikkat çekmemiz gereken Kur’an-i Kerim’in yazilmis bir kitap degil, Allah katindan indirilmis bir kitap olmasidir. Dolayisiyla Kur’an-i Kerim karsisinda durusumuz, ona yaklasimimiz, onunla irtibatimiz öncelikle bu temel farkla olusmalidir. Bu fark Kur’an-i Kerim’i okumayi, anlamayi ve ögrenmeyi önceleyen bir tazim ile onunla irtibat kurmamizi gerektirir. Diger deyisle Kur’an-i Kerim’le ilk irtibatin saygi üzerine kurulmasi onun anlamanin ilk adimidir. Bu sayginin en güzel örneklerinden biri Osmanli Devletinin kurucusu Osman Bey hakkinda gelen menkibede aktarilir. Osman Bey, Seyh Edebali’nin evinde misafir oldugu bir gece, kendisine uyumak üzere ayrilan odanin duvarinda Kur’an-i Kerim’in asili oldugunu görür. Kur’an-i Kerim bulunan bir odada ayak uzatarak uyumayi dogru bulmaz. Bir müddet bu Kur’an-i Kerim’i okuduktan sonra bagrina basarak sabaha kadar edep üzere dinlenir. Osman Bey, tam da bu esnada bir cihan devleti nasip olacagina isaret eden bir rüya görür. Bu menkibede geçen ayak uzatmamada beliren saygi ve anlam derinligini, onun bu hürmetinin cihan devleti kurucusu nasip ve bereketine nail olmasiyla bir arada düsünmek gerekir.
O Verirken de Güzeldir, Ertelerken de
Abdullah Taha Orhan
Nefsimiz haris bir tüccar gibi. Karsiliksiz hiçbir sey vermek istemiyor, dünya hayatini bir alisveris, bir ticaret olarak görüyor ve bizi bunu kabullenmeye zorluyor. Fakat alisverisin esit veya birbirine yakin durumda olanlar arasinda olabilecegini unutuyor bazen ve âlemlerin Rabbi ile -hasa- sanki esitmis gibi pazarlik masasinda oturdugunu zannediyor. Rabbine, “Bunu verirsen sunu veririm, su kadar vermezsen sunu hayatta vermem.” der gibi nefsin esasen “içten” pazarlikli bir halde oldugunu görebiliriz, onu biraz dessek. Bu yüzdendir ki, geçen ayki hikmetimizde de isaret edildigi gibi, her seyin karsiligini bu dünyada hatta simdi ve burada, hiç gecikmesizin görmek istiyoruz. Bu bakis açisinda nefsimizin birkaç yanilgisi var. Her seyden önce Rabbiyle pazarlik edebilecegi zanni. Evet, ortada bir “ticaret” olabilir fakat bu ticarette mutlak anlamda satici ancak Cenab-i Hak olabilir. Insan neye maliktir ki her seyin mutlak sahibine bir sey satabilsin? Kulluguna malik midir örnegin? Kullukta insanin payi ne kadardir ki onu sahiplenebilsin?
Yazicizade Ahmet Bican Hazretleri
Kâmil Yesil
Önceki makalemizde, “Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz.” hadis-i serifi üzerinde durmustuk ve bu sözün Tebük Savasindan dönerken ifade edilmesinden hareketle cihadin öncelikle kafirler ve müsriklerle ila-yi kelimetullah ugruna verilen savas olduguna dikkat çekmistik. Küfre riza göstermemek, Islam’in üstünlügünü kabul ettirmek anlaminda kafirlere karsi yapilmasi farz olan cihat, mücahitler ve Allah dostlari tarafindan da böyle anlasilmis ve uygulanmistir. Cihadi iki yönlü anlayan alim ve ariflerden biri de Yazicizade Ahmet Efendi’dir. Halkimizin Envarü’l- Âsikîn eseriyle taniyip sevdigi Yazicizade Ahmet Efendi’yi biz de bu eseriyle tanidik ve sevdik.
Yazilarin tamami derginin Kasim, 2022 sayisinda.