MEVLID-I RESULULLAH INSANLIGA KURTULUSTUR
HAMZA TOPRAK
Insanlara gönderilen peygamberlerin
ilki Adem Aleyhiselam,
sonuncusu ise Muhammed Mustafa
Aleyhisselamdir. Ashab-i
kiramdan Ebu Zer Gifari Hazretleri der
ki, “Nebi Aleyhisselama, ‘Ya Resulallah,
nebilerin evveli hangisidir?’ diye
sordum. ‘Adem’dir.’ buyurdu. ‘O, nebi
mi idi?’ diye sordum. ‘Evet, mükemmel
bir nebi idi.’ buyurdu. ‘Ya Resulallah,
nebilerin sayisi kaçtir?’ diye sordum.
‘Yüz yirmi dört bindir.’ buyurdu. ‘Ya
Resulallah, onlardan kaçi resuldur?’
diye sordum. ‘Üç yüz on bes kisilik bir
cemaat. buyurdu.” (Ahmet bin Hanbel,
Müsned, c.5 s. 179) Muhammed
Aleyhisselam hem nebi hem resul idi.
Ashab-i kiramdan Cabir bin Abdullah
(ra), “Peygamber Aleyhisselam özel
olarak kendi kavmine, genel olarak da
bütün insanlara gönderildi.” demistir.
(Ahmet bin Hanbel, Müsned, c.1 s. 159)
Resulullahin, Fil yili Rebiülevvel
ayinda, pazartesi günü dünyaya geldigine
dair tam bir görüs birligi vardir.
Peygamber Efendimiz, Rabbimizin
son elçisidir. Uyarmak, ikaz etmek
ve müjdelemek için gönderilmistir.
Kendisine iman edenler kurtulusun
yolunu bulmus, iman etmeyip inkar
edenlerler ise bu saadetten mahrum
kalmistir. Bir beser olarak gönderilmis,
ashabi içinde yasamis, evlenmis, çoluk
ve çocuk sahibi olmustur. Bütün ömrü
ve hayati Ilahi terbiye altinda geçmis,
son vaktinde dosta dogru sonsuz yolculuga
çikmistir. Dünyanin bütün
mesakkatlerini görmüs, ancak buna
ragmen teblig vazifesinden bir an bile
geri durmamistir. Ashabi O’na (sas)
hayran olmus, devri bütün insanlik
içinde Asr-i saadet olarak anilmistir.
Âsiklar, sadiklar, siddiklar O’nun (sas)
yolundan giderek manevi lütuflara ve
ihsanlara gark olmuslardir.
HER SEYI ISITEN, NIYAZLARI KABUL EDEN: ES-SEMI (cc)
AHMET EDIP BASARAN
Insan dünyada bir sesler
ormaninda yasar.
Sagdan soldan, yukaridan asagidan her
yerden kulaklarimiza dolan
seslerin tam ortasinda dinlemekle
isitmek arasinda
çok ince, çok hassas yürüyüsler
yapariz. Duyma hissi
de hiç süphesiz doyma hissiyle
paralellik arz eder.
Dinlemek iradi bir eylemdir
ve bizzat kendimiz duyma
açligiyla hareket eder, bizi
iyi edecek, yüregimize iyi
gelecek seslerin pesinde
yasamaya çalisiriz. Meshur
meseldir, bilirsiniz. Insanin;
çok dinlesin ve az konussun
diye iki kulagi ve bir
agzi vardir. Eskilerin, “iki
dinle, bir konus” vecizesi de
elbet bununla ilgilidir. Peki,
insan bütün sesleri duyabilir
mi? Hiç süphesiz bu mümkün
degildir. Insan bastan
ayaga aciz bir varliktir ve
diger bütün eylemlerinde
oldugu gibi duyma hissinde
de aciz ve sinirlidir. Kulun
duyma hissesine ne kadar
düstüyse nasibi de o kadardir.
Her seslenisi duyamayiz,
her feryada kulagimiz erisemez.
Nasil gözlerimizin bir
siniri varsa kulaklarimizin
da bir siniri vardir ve ötesini
duymaya insanin ne gücü ne
de iradesi yeter.
HEYBET VE ÜNS
DOÇ. DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Allah (cc) mü’minlerin dostudur.
Allah ile dost olmak O’na
(cc) iman ederek baslamakla
birlikte bunun derecesi kisinin
Allah’a iyi bir kul olmasiyla dogru
orantilidir. Kul; Rabbinin emirlerini
yerine getirip yasaklarindan kaçindigi
nispette O’na yakinlasir ve Rabbinin
kendisine sah damarindan daha
yakin oldugu suuruna erer. Bu bilince
ulastiginda kedisinde heybet ve üns
halleri görülür. Heybet, kelime olarak,
“korku, azamet, saygi ve hürmet” gibi
anlamlari tasimaktadir. Tasavvufta ise
heybet, Hakk’a yakin olmanin meydana
getirdigi endise ve korku hissine
verilen addir.
Allah’a karsi duyulan korku mutasavviflarca
farkli isimlerle ifade
edilmektedir. Bazilarina göre korku
çesitlerinden ilki havf olarak adlandirilir.
Kur’an-i Kerim’deki, “Seytan
sizi kendi yandaslariyla korkutmaya
çalisir. Ama eger siz gerçekten mü’minseniz
onlardan degil benden korkun!”
(Al-i Imran, 175) ayetinde ifade edilen
tabii korku, havftir. Korkunun ikinci
sekli hasyet olup ilimle elde edilen bir
korku çesididir. Kur’an-i Kerim’de, “Kullari
içerisinde Allah’tan gerçek manada
korkan ancak alim olanlardir.” (Fatir,
28) ayeti bu kavrama isaret etmektedir.
Üçüncü korku sekli ise heybettir.
Heybet, kalp vasitasiyla elde edilen ve
Allah hakkindaki bilgi olan marifetin
bir sartidir. “Allah, asil sizi kendisinden
korkmaniz konusunda uyarmaktadir.”
(Al-i Imran, 28) ayetindeki korku heybettir.
IHLASLI KULLUGUN REÇETESI
DR. ABDULLAH TAHA ORHAN
Insan aceleci bir varlik.
Her seyi aninda görmek
istiyor. Içimizde tasidigimiz
nefsin bir özelligi
bu. Yaratilisimizda var. Nitekim
âlemler Rabbi olan Allah
Teala hitab-i ezelisinde bunu
insana bildiriyor, zira yapan,
bilir; bilen konusur: “Insan
hayri ister gibi serri istemektedir.
Insan pek acelecidir.”
(Isra, 11) Ayet-i kerimede
geçen ve aceleci anlamina
gelen acul kelimesi Türkçemize
de oldugu gibi geçmis
ve bundan aculluk gibi kelimeler
de türetmisiz. Bunun
biraz daha Türkçelestirilmis
hali olarak tezcanli/lik
kelimesini de kullaniyoruz.
Özetle tezcanliyiz insanlar
olarak. Öyle yaratilmisiz.
Ama neden?
Tezcanlilik hifz-i hayat ve
güzel eylemlerin nefsin
erteleyiciligine yenik düsmeksizin
hayata geçirilmesi
noktasinda önemli bir avantaj
sagliyor bize. Bazen çok
hizli, anlik kararlar vermemiz
ve bunlari hayata
geçirmemiz gerekiyor. Bu
açidan tezcanliligimiz hayat
kurtarici olabiliyor. Diger bir
açidan, dünya hayati gerçek
hayatimiz olan ahirete
nazaran çok çok dar, kisitli
ve kisa oldugundan burada
az zamana çok sayida güzel
is sigistirmak istiyoruz. Bu
çok dogal bir istek. Fakat
tezcanliligin elbette bazi
dezavantajlari da var. Aceleciligi
abartirsak, iyilik
yapalim derken dahi kötülük
yapmamiz isten bile degil.
Bu yüzdendir ki onu diger
Allah vergisi kabiliyetlerimizle,
maddi ve manevi
duyu organlarimizla dengelememiz
gerekiyor.
UNUTTURULAN BIR IBADET: CIHAT
KÂMIL YESIL
Zühd, ahlak, takva merkezli
vaazlarda, sohbetlerde, yazilarda
çokça rastladigimiz
bir hadis-i serif vardir. Hadis
kitaplarinda geçtigi gibi Hazret-i
Peygamber Aleyhisselam, Tebük
seferinden dönerken, “Hos geldiniz,
küçük cihattan büyük cihada geldiniz.”
buyurdu. Bunun üzerine sahabiler
büyük cihadin ne oldugunu sordular.
Resul-i Ekrem söyle buyurdu: “Büyük
cihat, nefsin heva ve hevesine karsi
yapilan cihattir.”
Tasavvuf ehli basta olmak üzere,
Islam ahlakçilari, nefsi terbiye etme
baglaminda hemen bu hadis-i serifi
zikrederler. Nefsle yapilacak mücadelenin
çetinligini anlatmak için bu hadisi
naklederler. El-hak öyledir, büyük
cihat -nefsle cihadimiz- ömrümüzün
bütün safhalarinda verilmesi gereken
bir mücadeledir; öncelikli muhatap
avam degildir; ilim, irfan, iktidar ehli
kisilerin yapmasi gereken bir cihattir.
Hadis-i serifte böyle bir ayrim yokken
niçin öncelikle iktidar ve ilim sahibi,
gücü ve imkanlari elinde bulunduran
kisilerdir büyük cihadin hedefi, dedik?
Çünkü imkan çogaldikça isler/mesuliyetler
çogaliyor. Fakirin, iktidar gücü
olmayanin veya az olanin, ilmi/bilgisi
az olanin; kibri, zulmü, haksiz muamelesi,
çok az veya az kisiye olacagindan
onlarin hesabi daha kolaydir. Yine de
kendine göre bir nefs cihadi olacaktir.
SÜPHEYE DÜSÜRENI BIRAK, SÜPHE VERMEYENE BAK
DR. SAMI BAYRAKCI
Haram ve günah
olup olmadigi süpheli
hususlardan
kaçinip helal ve
mübahlarin bir kismindan
feragat etmek anlaminda
kullanilan vera kavrami,
takvanin ileri ve özel bir sekli
kabul edilir. Vera; “sakinmak,
kaçinmak, korkmak,
el etek çekmek, çekinmek,
küçük günahlardan ve süpheli
seylerden uzaklasmak,
helal ve mübahlarin bir
kismindan feragat etmek”
gibi anlamlara gelmektedir.
Takva dogrudan haram ve/
veya mahzurlu olani, vera
ise helal olmasi süpheli
olani terk etmektir. Hazret-i
Peygamberin, “Seni süpheye
düsüren seyi birak, süphe
vermeyene bak.” (Buhari,
Büyu 3; Tirmizi, Kiyamet, 60)
ve “Vera sahibi ol ki, insanlarin
en çok ibadet edeni
olasin.” (Ibn Mace, Zühd,
24) s eklindeki sözleri vera
konusunda delil kabul edilen
hadislerdendir.
Hazret-i Peygamberin bir
gece yataginin kenarinda
buldugu bir hurmayi yedigi,
daha sonra gece boyunca
zekat hurmasi olmasi endisesiyle
uyuyamadigini,
Hazret-i Ebubekir’in kendisine
ikram edilen bir yemegi
yedikten sonra, süpheli
bir yerden geldigini ögrenince
o yemegi kustugunu,
Hazret-i Ömer’in de buna
benzer bir durumda yedigini
çikarmaya çalistigini
kaynaklarimiz zikrederken
(Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe)
, Imam Kuseyri de
Hazre-i Ebubekir’in, “Bir
harama düseriz endisesi
ve korkusuyla yetmis çesit
helali terk eyledik.” sözünü
nakleder.
Yazilarin tamami derginin Ekim, 2022 sayisinda.