ILIM VE IRFAN | Ocak | 2012 | DIGER YAZILAR | Okunma: 367
IZZET VEREN, IKRAN EDEN: EL-MUIZ (cc)
AHMET EDIP BASARAN

Insanin kendi anlamini, varolus gerekçesini, kullugunu hakkiyla anlayabilmesi hakikat ile kur - dugu bagin niteligine baglidir. O bagi ne kadar kendine ait kilabiliyorsa inanci ve imani da o kadar özeldir. Her insan teki essiz ve benzersizdir. Cena - b-i Hak, onu yaratmis ona yeryüzü nimetlerini bahsetmis ve en önemlisi de onu kendisine muhatap kilmistir. Dileseydi onu yaratmaz ve böylece kendisine muhatap kilmayabilirdi. Her sey O’nun (cc) dilemesi ve isteme - siyle gerçeklesir. Her seyin varligi da yoklugu da sürekliligi de kesintisi de Cenab-i Hakk’in tasarrufu altindadir. Iste, gizli sirke düsmemek için, her daim aklimizda bulundurmamiz gere - ken temel ilke budur. Dünya hayati bir hay huy içinde geçip giderken kullar bu oyunun birer figürüdürler. Olmus, olmakta ve olacak olan her seyde biricik yetki ve tasarruf sahibi olan Cenab-i Hak’tir.

ASURE GÜNÜ
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE

Asure gününde mü’minlerin kutuplasmasi degil bütünlesmesi esastir. O gün gerçeklesen Ilahi tecellilerden istifade edebilmek için evimizde bir farkindalik olusturmaliyiz. Çoluk ve çocuklarimiza, es ve dostlarimiza hediyeler, ikramlar ve bahsisler vermeliyiz. Cömertlikte bir baskalik olmali o gün ki senenin geri kalanindaki rizkimiza Mevlam bereket ve genislik ihsan etsin. Asure günü faziletlidir. O fazileti Rabbimizden bizzat talep etmeliyiz. Çünkü asure günü, Rabbimizin diger günlere nazaran daha fazla tercih ettigi bir gündür. Asure gününü oruçlu geçirenlere meleklerin, nebilerin, sehitlerin ve sadiklarin ibadetlerinden bir pay verilecektir. Asure gecesini ihya etmek müstehaptir. Asure gecesini ihya edenler mukarreb meleklere benzemis, mukarreb meleklerin ibadetlerine eslik etmis olur.

BILAL HABESI HAZRETLERI
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU

Bilal (ra) Müslüman oldugunda henüz 27 yasindaydi. Bedenen güçlüydü. Uzun boyluydu. Yapilan iskencelerden, çöl sicagindan yüzü zayiflamis,kuru - maya yüz tutmustu. Kir saçlari vardi. Teni simsiyahti. Bir konusabilseydi aslinda sesi son derece gür çikacakti. Dirayetliydi. Sahsiyetliydi. Ne var ki köleydi. Suskundu. Islam’a girince efendisi Ümeyye dine karsi onu canli kalkan yapmaktaydi; vicdani yoktu ki insana deger versin. Bilal’i (ra) kizgin kumlara yatirdi. Üzerine agir taslar koydurdu. Mekke sokaklarinda boynuna ip baglatip çocuklarin elinde dolastirdi. Islam’i inkar etmesini istedi. Ümeyye, Bilal üzerinden tertip ettigi tüm iskenceleri bilinçli yapiyor ve halki Islam düsmanligi hakkinda sürekli kiskirtiyordu. Gayesi toplum üzerinde egemenlik kurmak, madde - ten ve manen halki sindirmek, sirk üzere kurdugu düzeni devam ettir - mekti. Müslümanlar Bilal’i görünce maddeten korksunlar, Islam’a girme - sinler istiyordu. Buna mukabil Bilal, Müslümanligini açikça ilan ediyor, her ne pahasina olursa olsun davasin - dan asla vazgeçmiyordu. Kendisine eziyet edildigi her yerde, üzerine demir zirhlar geçirilmis haldeyken, “Senin rabbin Lat ve Uzza” dedikle - rinde bile onun gönlünden lisanina düsen sadece, “Allah bir, Allah bir” sözleri oluyordu.

HACEGAN TARIKATININ ÖNDER: ABDÜLHALIK GÜCDEVANI
DR. SAMI BAYRAKCI

Gücdevani, dini ilimleri Buhara’da tedris etmis, dönemin önde gelen alimlerinden Imam Sadreddin’in talebesi olmustur. Bir gün hocasiyla tefsir okurken, “Rabbinize gönülden ve gizlice yalvarin. Dogrusu O asiri gidenleri sevmez.” (Araf, 55) mealindeki ayete gelince Abdülhalik Gücdevani bu ayette ifade edilen gizli zikrin mana ve hakikatini hocasindan sormustur. Bu ayet-i kerimede emredilen hafi/gizli zikir nasil yapilacaktir? Zira zikreden kimse sesli zikreder veya zikir esnasinda organlarini hareket ettirirse bu zikirden baskalari da haberdar olacaktir. Diger taraftan sirf kalbiyle zikrederse bundan da seytan haberdar olur. Çünkü hadis-i serifte seytanin, insanoglunun içinde damarlarindaki kan gibi akip durmakta oldugu (Buhari, Ahkam, 21) haber verilmistir. Gücdevani’nin zikrin gizlice yapilmasi emrinin nasil yerine getirilecegi, bu emrin nasil uygulanacagi sorusuna hocasi Imam Sadreddin, ilm-i ledünne ait olan bu meseleyi ileride ehlullahtan bir zatin kendisine ögretecegini ümit ettigini söylemistir. Bunun üzerine kendisine yol gösterecek bu kimsenin yolunu gözlemeye baslayan Abdülhalik Gücdevani’nin karsisina bir müddet sonra Hace Hizir diye andigi zat çikmis ve zikr-i hafiyi kendisine ögretmistir. Kendi ifadelerine göre yirmili yaslarda gerçeklesen bu olaydan bir müddet sonra da Abdülhalik Gücdevani, Yusuf Hemedani’ye intisap etmistir.

BILGI OLDURUR, YAKIN ERDIRIR
DR. ABDULLAH TAHA ORHAN

Yakin, bilginin zirvesidir. Süphesiz bilgi, kesinligi teyid edilmis ve özümsenmis bilgidir. Bu bilgi ayni zamanda, aslinda yine bir bilgi türü olan imanin da en üst mertebesidir ki ayet-i kerimede Rabbimiz bize imanin bu yakin mertebesine erismeyi bir hedef olarak gösterir: “Rabbine kulluk et ki sana yakin gelsin.” (Hicr, 99) Buradan kesin bilgiye ulasmanin tek yolunun eyleme geçmek oldugunu da anliyoruz ki bu yazinin hacmini asacagindan simdilik o meseleye sadece kisaca isaret etmekle yetiniyoruz. Zan ise yakinin ziddidir. Yani süpheli bilgi. Henüz kesinligi teyid edilmemis ve aslinda “kimsenin olmayan”, “kimseye mal olmamis” bilgi. Esasen yakin düzeyine ulastirilamamis tüm bilgiler için zan kelimesini kullanmak mümkün. Fakat zannin da kendi içinde dereceleri oldugunu hesaba katmak gerekiyor. Hakikate yakin olanindan artik safsata düzeyinde bile olamayan nice mertebesi oldugu söylenebilir zannin. Iskenderi Hazretleri bu hikmetinde iste bu bilgi hiyerarsisine dikkatimizi çekiyor. Bilgide ve dolayisiyla imanda üst mertebede olan birinin bu bilgisine ters hareket etmesi, yani aslinda onu, bilgide daha alt düzeyde olan baskalarinin zannina tercih etmesi en büyük cahilliktir, diyor. Aslinda bu en basta edinilen o bilgiye yapilmis bir ihanet olarak görünüyor. Bilgi, ya da iman -bu yazida bilgi ile imani esanlamli kullaniyoruz-, dönüstürücü bir güce sahip. Eger dönüstürmüyorsa, eylemlerimizde bir farklilik olusturmuyorsa o zaman bilgimizin düzeyini sorgulamamiz, acaba bu hikmette dendigi gibi baskalarinin zanniyla kendi yakinimizi degistirip degistirmedigimizi kendimize sormamiz gerekiyor. Bu “baskasi” disimizda olabilecegi gibi içimizde de olabilir. Meselenin en can alici noktasi da burasi. Zira insan bazen disaridan gelen ayartici ya da yildirici zan çagrilarina karsi durabilse de aslinda en zayif noktasi içinde bulunuyor. Kendi içinden gelen zan çagrilarina ayni kararlilikla karsi duramayabiliyor.

NIYETI HALIS KILMAK
FATMA SENA EKICI

Kalbinde dinin emirleri galip olan kimsenin hayirlara niyet etmesi çogu zaman daha kolaydir çünkü böyle birinin kalbi her türlü hayra meyledicidir. Dünyaya meyleden, dünyanin kendisine galebe çaldigi kimsenin kalbinde ise böyle niyetler kolay olusmaz. Farzlar hakkindaki niyetlerin kolaylasmasi bile zordur. Gazzali, böyle kimselerin son çaresinin nefsi cehennem azabiyla korkutmak ve cennet nimetleriyle tesvik etmek oldugunu, böylece kalplerinde zayif bir istekçi dogacagini, sevabinin da istek ve niyetleri nispetinde olacagini belirtir. Imam Gazzali, Kur’an-i Kerim’de kari-kocanin arasini düzeltmekle ilgili, “Eger kari-koca arasinin açilmasindan endise duyarsaniz erkegin ailesinde bir hakem ve kadinin ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlastirmak isterlerse, Allah onlarin arasini bulur.” (Nisa, 35) ayet-i kerimesinde Allah Tealanin, kari-kocanin barismasi için niyeti-istemeyi-sebep kildigina isaret eder. Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadiste Hazret-i Peygamberin söyle buyurdugunu da aktarir: “Vermemeyi düsündügü mehir karsiligi bir kadinla evlenen kimse, zina edicidir. Ödememek niyetiyle borçlanan kimse de hirsizdir.” (Imam Ahmed, Ihya, c. IV) Son olarak Imam Gazzali’nin su mühim tavsiyeleriyle bitirelim: “Inceden inceye hesaba çekilmeden önce, nefsini inceden inceye hesaba çek, onun hallerini kontrol et! Düsünmeden ne dur, ne de harekete geç! Niçin hareket ettigini tespit etmeden, maksadinin ne oldugunu bilmeden harekete geçme! Dünyadan neyi elde edecegini ahiretten neyi kaçiracagini, dünyayi ahirete neden dolayi tercih ettigini düsünmeden hareket etme! Seni tesvik eden seyin dinden baskasi olmadigini bildiginde azmini yerine getir, kalbine geleni yap!” (Ihya, c. IV)

ÖNCE LA, SONRA ILLA
KÂMIL YESIL

Nefy-ü isbat nedir? Kitaplar söyle tarif ediyor: “Nefesin hapsedilip kendimiz de dahil olmak üzere Allah’tan baska hiçbir sey yoktur düsüncesiyle ‘La ilahe illallah’ zikrini, basimizin üzerinden alip sag omuzumuza, oradan da kalbimize üç hamlede indirerek nefesin yettigi kadar yapilan zikirdir bu. Insan vücudunda 10 letaif, 360 damar var. Zikre devam ettikçe letaifler çalisir. Onlar çalistikça zikir damarlara sonra cesede sirayet eder. Zikre devam ettikçe kalp nurlanir ve kalpten kötülük zail olmaya baslar. Nur, kalpten vücuda yayilir. Nur ete kemige isledigi zaman ise iste o beden nur olur. Zikir damarlardan bütün vücuda yayilirken, sekinet hali yani sakinlesme durumu oluyorsa, bu hal en güzel haldir.”

(Yazilarin tamami derginin Agustos 2022 sayisinda.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024