| Haziran | 2022 | DIGER YAZILAR | Okunma: 419
HAYIRLI HIZMETLERIN ÖNCÜSÜ: UBEYDULLAH AHRAR HAZRETLERI
PROF. DR. NECDET TOSUN

Hoca U beydullah Ahrar -kuddise sirruh- Hicri 806 (Miladi 1404) senesinde Taskent’te dünyaya geldi. Gençliginde Semerkant’ta kisa bir süre medrese egitimi aldiktan sonra Maveraünnehr ve Herat’ta birçok mutasavviftan feyz aldi. 1431 senesinde Herat’tan Çaganiyan tarafindaki Hülgatu köyüne giderek Yakup Çerhi’ye intisap etmeye karar verdi. Yolculugu esnasinda Belh’te Alaeddin Attar’in halifelerinden Hüsameddin Parsa Belhi ile sohbet etti. Sonra Çaganiyan vadisine gelip Alaeddin Attar’in kabrini ziyaret etti. Çaganiyan’da bir süre hastalanan Hoca Ahrar, bazi kimselerin Yakup Çerhi hakkinda dedikodu ettigini duydu ve bu sözlerden etkilenip Herat’a dönmeyi düsündü. Ancak bu kadar yol gelmisken Çerhi ile görüsmeden gitmek istemedi ve Hülgatu köyüne gidip onunla görüstü. Birkaç gün sohbetinde bulunduktan sonra Yakup Çerhi’ye intisap etti. Çerhi, bu intisapta ona kelime-i tevhid zikri (nefy u isbat) telkin etti ve ekledi: “Büyük efendi Bahaeddin Naksibend’den bize ulasan budur. Ama siz müritleri cezbe yoluyla egitmek isterseniz, o sizin tercihinizdir.” O meclisteki bazi kisiler Yakup Çerhi’nin bu sözüne hayret edip, “Daha yeni intisap etmis olan bir müride, nasil olur da, cezbe yoluyla müritleri terbiye ederseniz o sizin tercihinizdir, diyorsunuz.” dediler. Çerhi, “Mürit dedigin, mürsidin huzuruna böyle gelmeli. Her seyi hazir, is icazete kalmis. Lamba, yag ve fitili hazirlamis, sadece kibrit çakmak gerekiyor.” dedi. Ubeydullah Ahrar, üç ay kadar Yakup Çerhi’nin sohbetinde bulundu ve hilafet -icazet, diploma alarak Herat’a döndü.

ALLAH'A MINNETTAR OLMAK: SÜKÜR
DOÇ. DR. MAHMUD ESAD ERKAYA

Sükür, Allah Tealaya duyulan minnetin bir ifadesidir. Bundan dolayidir ki Peygamber Efendimiz (sas), peygamberlik yillarini Rabbine sükrederek geçirmistir. Bu sükür, dil ile oldugu kadar hal ve ibadetlerle de gerçeklesmektedir. Mü’minlerin annesi Hazret-i Aise, O’nun (sas) sükür dolu yasamindan ibretlik bir kesiti bizlere nakleder. Tabiinin ileri gelen fakihlerinden Ata bin Ebu Rebah ile Ubeyd bin Umeyr de bir gün Hazret-i Aise’nin yanina gelip, “Annecigim, Resul-i Ekrem’de gördügün en hayret verici davranisi bize anlatir misin?” derler. Nitekim Hazret-i Aise, hanimi olmasi itibariyla Peygamberimizi yakindan taniyan ve O’nun (sas) en özel anlarina sahitlik eden bahtiyar bir kimsedir. Bu hususu çok iyi bilen sahabe ve tabiinden bazi kimseler zaman zaman onun yanina gelip Hazret-i Peygamber hakkinda sorular sormaktadir. Bu soru karsisinda Hazret-i Aise, bir müddet susarak düsündükten sonra söyle cevap verir: “Bir gece bana, ‘Ey Aise! Izin verirsen kalkip bu gece Rabbime ibadet edeyim.’ dedi. Ben de, ‘Vallahi, ben sana yakin olmayi da seni sevindirecek seyi de severim.’ dedim.

ÜBEY BIN KA'B
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU

Yüce Allah’in adini andigi kutlu insan, Peygamberimizin vahiy katibi, sirdasi, Kur’an muallimi, kurra hafizlarin efendisi, Kur’an hizmetkari, seyyidü’l-müslimin, fetva ehli, imam, Medineli ilk Müslümanlardan Übey bin Ka’b Hazretleri Hazrec kabilesinin Neccarogullari koluna mensuptu. Bu kabile, soy itibariyla dedesi Abdulmuttalip’in annesi araciligiyla Efendimizin yakinlariydi. Peygamberimiz, “Sizler benim dayilarimsiniz, ben sizdenim, sizin nakibiniz benim.” diye onlara hitap ederdi. (Ibnü’l-Esir, Üsdü’l-Gabe, I, 205) Akabe tepeciklerinde Islam’i ilk kabul eden kahraman ve yigit insanlardi Neccarogullari. Hicret günü yollara kabilenin küçük kizlarini çikartip kutlu elçiyi, “Talea’l-bedru aleyna” nesideleriyle karsilayanlar onlardi. Resulullahin babasi Abdullah, onlarin yurdunda bir ay hasta kalmis akabinde ahirete irtihal etmisti. Efendimiz alti yasindayken annesi Amine, bu seçkin insanlarin yanina gelmis ve esi Abdullah’in kabrini ziyaret edip bir ay orada kalmis, Mekke’ye dönerken de genç yasta Ebva’da vefat etmisti. Efendimiz hicret yurduna geldiginde devesi Kasva, bu kabileden iki yetime ait arsaya çökerek Mescid-i Nebevi için Resule yer göstermisti. Hasili Übey bin Ka’b’in dogup büyüdügü Neccarogullari ile Allah Resulü arasinda çok yönlü gönül bagi bulunuyordu. Ancak Efendimiz nazarinda Übey bin Ka’b’i asil öne çikartan ve “Seyyidü’l-Kurra”, “Seyyidü’l-Ensar”, “Seyyidü’l-Müslimin” sifatlariyla mü’minlere efendi -seyyid- diye takdim edilecek daha üstün özelliklerinin bulunmasiydi. Übey bin Ka’b; çok küçük yaslardan itibaren Tevrat ve Incil’i okuyup yazabilen, içerigi hakkinda engin bilgiye sahip Medine’nin nadir gençleri arasindaydi. Akabe biatlarinda Resulullahin yanina geldiginde bu iki kutsal kitaptan ögrendikleriyle Efendimizin (sas) okudugu Kur’an ayetleri ve anlattiklari arasinda hiç kuskusuz bir mukayese yapabilmekteydi. Çünkü Ibn Sa’d’in naklettigine göre o, zamaninin büyük bir kismini Yahudi ve Hristiyanligin en önemli klasik dini eserlerini okuyup yazarak geçirmekteydi. (et-Tabakatü’l-Kübra, III, 378)

MENKBELERI NASIL ANLAMALIYIZ?
KAMIL YESIL

Insanoglu genel olarak sahit oldugu olaylara iki türlü tepki vermistir. Ya harika demis ona hayran olmustur ya hurafe demis reddetmistir. Insanin bu özelligi degismedi ve halihazirda devam ediyor. Fen ve teknolojik gelismelerde bu tepkiyle daha çok karsilasiyoruz. Yüzyilin basinda bu günkü fen ve teknolojik gelismelerin ipucunu veren bilginler istihzayla karsilandi. Bilisim teknolojisi bugün onlarla alay ediyor. Insanoglunun akil erdiremedigi en esasli olay yaratilis veya Hazret-i Adem’in yaratilisidir ki bu aslinda bir iman hadisesidir. Insanlar yaratilisi olmus bitmis bir hadise olarak kabul ederler. Nasil oldugu bilinmemesine ragmen dünya denilen bir yerdeyiz. Anne baba vasitasiyla dogmusuz. Bir gün gelecek ölecegiz. Birinci yaratilisi kavrayamadigi için ikinci yaratilis, -basü badel mevt- insan için bir muamma olmustur. Bundan dolayi Rabbimiz insanin aklini kullanmasini ister. Ilk, birini örnek almadan, yoktan yaratmak mi daha zor; ikinci kez yaratmak mi, diye sorar. Daha dogrusu bu soruyu sormamizi ister. Hazret-i Isa’nin babasiz olarak yaratilisini bir türlü anlayamayan insanlara Adem’in anasiz ve babasiz olarak yaratilmasini misal getirir.

ÜMIT VE KORKUNUN DENGESI
DR. FATMA SENA EKICI

Tasavvufta havf ve reca iki manevi haldir. Temel ve genel haller oldugu için her mü’minde bulunmasi farzdir. Bunlar iki kanat, iki binek olup geçilmesi zor olan ahiret yollarindan onlarla geçilir. Imam Gazzali Ihya’sinda su benzetmeyi yaparak, recanin hakikatini anlatir: “Dünya ahiret için bir tarladir. Kalp, toprak; iman, kalbe ekilen tohum gibidir. Ibadet, yerin sulanmasi ve temizlenmesidir. Dünyaya tamamen kendini kaptiran bir kimsenin kalbi de tohumu bitirmeyen çorak arazi gibidir. Kiyamet günü ise hasat günüdür, kimse ektiginden baskasinin biçemez.”
(Yazilarin tamami derginin Haziran, 2022 sayisinda.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024