ILIM VE IRFAN | Nisan | 2022 | DIGER YAZILAR | Okunma: 521
SUFI GÖZÜYLE SEHIR VE KÖY
PROF. DR. SÜLEYMAN ULUDAG

Insan, tabii olarak medenidir, ifadesi; insan dogal olarak toplum halinde yasar, anlamina gelir. Toplum halinde yasamanin da iki sekli var: göçebe ve bedevi toplumlar; kasaba ve sehirlerde yasayan toplumlar. Bu durum; kirsal kesim ve kent toplumlari, cümlesiyle de ifade edilir. Buna göre köy hayati kirsal kesime dahildir. Kirsal kesimdeki hayat ile kent toplumlari arasindaki hayat, sosyoloji ve sosyal psikoloji bakimindan farklilik gösterir ve bu farklilik dini hayata da yansir. Kur’an’da peygamberlerin ya bir kavme ya da bir sehir halkina gönderildiginden bahsedilir. Mesela Ad kavmine kardesleri Hud’u (Hud, 50); Semud kavmine kardesleri Salih’i (Hud, 61); Medyen sehrine kardesleri Suayb’i (Hud, 84) peygamber olarak gönderdik, buyurulur. Kur’an’da sikça geçen ve; insanlarin birlikte yasadiklari yer anlamina gelen “karye” (çogulu: kurâ)dan maksat da kasabadir veya kasaba halkidir. Ehl-i kurâ da, medine de ayni anlama gelir. Belde (çogulu: bilad), dâr (çogulu: diyar), memleket (çogulu: memalik), buka (çogulu: bika), vatan (çogulu: mevatin) gibi kelimeler daha ziyade bölgeler ve mintikalar anlaminda kullanilmaktadir. Peygamberlerin kissalari anlatilirken onlarin yasadiklari kasaba ve sehirlere, buralarda yerlesik hayat süren halklarin ve kavimlerin hayat tarzlarina kisaca temas edilir. Çadir hayati yasayan bedevilerin yerlesim yerleri bulunmadigindan onlardan fazla bahsedilmez. Bedevilerden daha ziyade, Arab seklinde bahsedilir. Kur’an’da Arabdan olumlu sekilde bahsedilmez. (Bkz. Tevbe, 90; Hucurat, 14) Medeni ve bedevi kelimeleri birbirinin mukabili olarak da zikredilir. (Tevbe, 101, 120) Böylece bedevi ve medeni (hadari) ayrimi yapilir. Ayni ifadelere hadislerde de rastlanir.

EL-BASIT (cc)
AHMET EDIP BASARAN

Yeryüzü her daim bir degisim ve yenilenme içindedir. Yerler ve gökler, bastanbasa bütün bir kainat bu Ilahi döngünün içinde renkten renge girer. Her mevsimin kendine has bir dokusu vardir. Yillarin, aylarin, sürekli akip durmakta olan zamanin ve elbet irmaklarin. Ilahi bir bagis olarak akip durmakta olan irmaklar bile kendini tekrar etmez. Kainatta tekrar yoktur. Tekrar, içerdigi anlam itibariyla zaten hilkatteki hikmete ters düser. Allah’in her yaratisinda tekrar degil Ilahi bir tecelli söz konusudur. Kainat kitabini bu kalp nazariyla okumakla mükellefiz. Cenab-i Hakk’in söyledigi sözlü ayetlerdir onlar ve idrak edebilenler için bu Ilahi isaretlerde nice cevherler saklidir. Kalp gözüyle ve hayret nazariyla bakanlar bu âlemin sayfalarinda Ilahi rahmetin tecellileriyle anbean karsilasmanin manevi lezzetini tadarlar.

SEYH ZIYAUDDIN NURSINI (ks)
DOÇ. DR. FERZENDE IDIZ

Osmanli’nin son dönem alim ve mutasavvif sahsiyetlerinden birisi olan ve Hazret lakabiyla söhret bulmus Muhammed Ziyauddin, 1856 yilinda Hizan’a bagli Ispayert nahiyesinin Üsb (Dogrular) köyünde dünyaya gelmistir. Babasi, Gavs-i Hizani diye bilinen Seyh Sibgatullah Arvasi’nin halifesi olan Seyh Abdurrahman et-Tahi’dir. Abdurrahman et-Tahi gibi büyük bir zatin oglu olmasi hasebiyle ilim ve irfan ortaminda bulunmasi onun yetismesinde etkili olmustur. Nitekim o da küçük yastan itibaren babasi Abdurrahman et-Tahi’den ilim tahsil etmeye baslamistir. Daha sonra Siirt’e bagli Halenze köyünde bulunan Molla Mustafa Halenze el-Bedevi’nin yaninda medrese egitimini sürdürmüstür. Bir müddet sonra babasinin halifesi olan alim ve sufi sahsiyetlerden Seyh Fethullah Verkanisi’nin yanina gidip ilim tahsilini sürdürmüs ve Seyh Fethullah’tan ilim icazetini almistir.

IYILIK ET, DENIZE AT
KAMIL YESIL

Belki hatirlayanlar vardir, bir zaman gazetelerde söyle bir haber yer almisti: Denizli’nin Acipayam ilçesine bagli bir köyde kimsesiz, ihtiyar bir kadin ihtiyaç içinde kivranmaktadir. Kendisi neyse, askerde oglu da vardir kadinin. Ona da para göndermesi gerekmektedir. Halini kimseye açamayan ihtiyar kadin, avlusuna oturmus, bir çare düsünüyor. Böyle insanlar ayet ve hadislerde övülmüstür. Çünkü insanlik serefine sahip çikmis, dilenmemis ve kimseden bir sey istememistir. Bu ara bacasina yuva yapmak için agzinda çer çöp tasiyan bir leylek gelir ve kadinin damina konar. Kadin, burada böyle miskin miskin oturacagima merdiveni kurayim, su leylege yardim edeyim bari, diye düsünür. Bir kovanin içine kaldirabilecegi kadar kerpiç doldurur. Dami tamir etmek için kardigi kerpiçten arta kalmistir bu kerpiç. Içinde biraz da çali çirpi, saman vardir. Bakraci alir dama çikar. Kadin dama çikinca, leylek ürkmüs ve gidip komsunun bacasina konmus. Kadin, getirdigi kerpiçle leylegin yuvasini sigamaya baslamis. Tam bu sirada bakmis ki leylegin yuva yapmak için getirdigi çer çöpün içinde bir ip parçasi var. Ipi söyle bir kaldirmis, bakmis ki ipe dizili üç sari altin. Aman Allah’im! Altinlari almis ve sevinçle sunlari söylemis kadin: “Verecek olduktan sonra Hallak, gagasinda getirir lak lak!”

MASALLARIN ÖGRETTIGI HAKIKATLER
DR. MONA A. TUFAN

Bu yazida size bir masaldan söz edecegim. Masallarin, öykülerin sadece çocuklar için oldugunu sananlar yaniliyorlar. Büyük küçük herkesin masallardan alacagi hisseler, ögrenecegi hakikatler, çözecegi semboller ve anlayacagi manalar var. Bendeniz masallarin insan hayatinda önemli seyleri isaretlemede, arketipleri belirlemede ve soyut hakikatleri somutlastirip bir forma sokarak anlatmada, bu sayede salt akla degil, duyguya ve muhayyileye de hitap ederek insani yakalamada pek mahir oldugu kanaatindeyim. Bu yazida anlatacagim masal; Bati dünyasinda epeyce bilinen, çogumuzun da ya hikayesini okudugu ya da filmini izledigi Oz Büyücüsü.

GIZLENMENIN DEGERI
DR. SAMI BAYRAKCI

Kulun Allah ile olan irtibatinda gizlilik esastir. Cenab-i Hakk’in lütuf ve ikramlarina mazhar olan Hak dostlari, hallerini diger insanlardan gizlemeye gayret etmisler; Allah ile olan ülfet ve muhabbetlerini yaban gözlerden sakinmislardir. Zira kendilerine verilen ihsanlarin bir sir olduguna inanmislar, bu sirri asikar etmenin nimetin zevaline sebep olacagindan endise etmislerdir. Bu konuda onlar için en güzel örnek ise Resulullah olmustur. O (sas), ümmetine örnek olmasi için pek çok konuda detayli açiklamalarda bulunmasina ragmen, Cenab-i Hak ile olan hususi ülfetine dair pek az teferruat vermistir. Peygamber Efendimizin namazlarinda yasadiklari ve hissettikleri; miraçta yasadigi duygular konusunda bildiklerimiz sinirlidir. Bu durum, evliyaullah için örnek olmus ve hususi manada yasadiklari duygu ve hisleri bir sir kabul ederek, insanlardan gizlemislerdir. Ilahilerin okundugu bir mecliste Cüneyd Bagdadi’nin ortamin cezbesine kapilmadan sakin bir halde oturmasi bu durumun en güzel örneklerindendir. Müritlerinden biri Cüneyd Bagdadi’nin bu sakin haline hayret ederek: “Ey seyh, senin bu semadan hiç nasibin olmuyor mu?” diye sormustur. Cüneyd Bagdadi bu soruya: “Sen daglari görürsün de, onlari hareketsiz zannedersin; oysa onlar, bulutlarin geçtigi gibi geçip giderler.” (Neml, 88) ayetiyle cevap vermistir. (Isfahani, Hilyetü’l-Evliya ve Tabakatü’l-Asfiya, thk. Mustafa Abdülkadir Ata, Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, c. 10, s. 289; Hücviri, Kesfü’l-Mahcub: Hakikat Bilgisi. çev. Süleyman Uludag, Dergah Yayinlari, Istanbul 1996, s. 569)


(Yazilarin tamami derginin 116. sayisinda.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024