GAFLET UYKUSUNDAN UYANMAK GEREKIR
KAMIL YESIL
“Uyku hali, unutkanlik, dalginlik, farkinda olmadan” gibi anlamlari olan “gaflet” kavrami günaha
en yakin halin diger adidir. Çünkü nefs ve seytan
bu hal üzerinden nüfuz eder insana. Bizim için
kavramin en masum yönü uyku halinde olmamizdir. Çünkü uyku halinde olan kisinin üzerinden
kalem kaldirilmistir. Hatta öyle uyku halleri vardir ki nafile ibadetten hayirlidir, denir. Gafletin
bizde açtigi yaralar; unutkanlik, dalginlik veya
farkinda olmadan yasanilan hallerdir. Çünkü
seytan ve nefs önce unutturur, sonra da günaha
daldirir. Insan en çok Allah’tan gafil olur, yani en
çok hatirlamasi gereken Varlik’i unutur. O’nu (cc)
unuttu mu artik arkasi çorap sökügü gibi gelir.
Bundan dolayi Allah dostlari gafleti büyük günahlardan sayar. Çünkü en büyük günah, Allah’i
unutmaktir. Bu anlamda gafletin ilaci zikirdir.
Zikir, kulu gaflet halinden uzaklastirdigi içindir ki
hem ayetlerde hem hadislerde tavsiye edilmistir.
Akademik çalismalarda, Kur’an’da zikir kavraminin hangi manalarda kullanildigi incelenmistir.
Namaz, Kur’an-i Kerim tilaveti, ilim gibi manalarin öne çiktigini gördüm bu incelemelerde.
EL-KABID CELLE CELALÜHÜ
AHMET EDIP BASARAN
Dünya cennet degildir, cennete
layik olabilmek için vesile
kilinan bir imtihan yurdudur. Bu sebeple yüregimize
ferahlik veren vakitler de, bizi sikan
içimizi daraltan vakitler de bu imtihan dünyasinin tecelli aynalaridir.
Kim ki bu aynalarda Ilahi sirlarin
nurunu, ezeli ve ebedi takdirin izlerini
görür, iste onlar kurtulusa erenlerdir.
Yoksa sahip oldugu bütün güzellikleri
kendinden, karsilastigi kötülükleri,
bela ve musibetleri hasa Allah’tan
bilen bir zihin isleyisi, Allah korusun insani isyan ve gaflete sürükler.
Seytanin igvasina kapilip menfaatperest biri olup çikar. Ferahlik da darlik
da O’ndandir. Cenab-i Hak, darlikla
da ferahlik da bizleri imtihan eder.
Tipki bunun gibi zenginlik ve fakirlik, açlik ve tokluk, hastalik ve saglik
da birer imtihan vesilesidir. Insan,
kullugun edebinin bir geregi olarak
yasadigi bela ve musibetlerin, maddi
ve manevi hastaliklarin sebebini her
zaman kendinde aramalidir. Kahrin
da hos lütfun da, inceligine yaslanan
bir tefekkür dünyasi tam da bu sebeple
gelenegin çok kiymetli bir noktasina
isaret eder.
ABDULLAH BIN MESUD
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU
Ashabin güzel sesli Kur’an
hafizi, ahlaki, yasantisi
Resulullaha en çok benzeyeni, sünneti en yakindan
bileni, Efendimizin hizmetkari, ilk
mü’minlerin altincisi, cennetle müjdelenmis, mütevazi alim, sahabi
Abdullah bin Mesud (ra). Peygamberimizin muallim ve emir olarak
takdim ettigi gözbebegi, medar-i iftihari. Zühreogullarinin sahip çikmasi
sonucu ailesi Mekke’de ancak hayata
tutunabilmisti. Bu sekilde efendisinin emirlerine bagli kalmaya söz
verenlere Kureysliler “Halif” adini
veriyorlardi. Abdullah bin Mesud,
Efendimizle tanistiginda sehrin ileri
gelen aristokratlarindan, en azili din
düsmani Ukbe bin Ebu Muayt’in emri
altinda koyun otlatan küçücük bir
çocuktu. Otlattigi koyunlardan birine
dua edip sütünün bollastigini görünce
Resulullahtan yapmis oldugu duayi
kendisine de ögretmesini istemisti.
Efendimiz onun basini oksayarak,
“Allah sana merhametiyle muamele
etsin, sen ögretici bir genç ve muallim biri olacaksin!” buyurmustu. Bu
duanin bereketiyle Peygamberimizin mübarek dudaklarindan yetmis
sureyi bizzat isitip ögrendigini anlatmisti Abdullah bin Mesud (ra).
HAVF VE RECA
DOÇ. DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Korkmak ve ümit beslemek,
insanin tabiatinda bulunan
iki duygudur. Bu duygular
ayni zamanda Allah’a giden
yolda insani motive eden iki araçtir.
Tasavvufta korku, havf; ümit ise reca
kavramiyla ifade edilir. Havf, insanin
hosnut olmayacagi bir durumun basa
gelmesinden yahut arzulanan halin
elden kaçma ihtimalinden dolayi
duyulan kaygi ve korkudur. Tabii
bu korkunun temelinde Allah’i hosnut edememe ihtimali yatmaktadir.
Insanin Allah katindaki durumunu
bilememesinden kaynaklanan tedirginlik ve korku hali havf olarak ifade
edilir.
Reca ise kulun, Allah’in rahmetine
güvenerek ümit içinde olmasidir.
Reca, adeta kalplerini korku kaplamis mü’minlerin gönüllerine verilen
bir rahatlamadir. Recanin olmadigi
bir yasam, kisiyi bunalima sokabilecektir. Bunun için havfin ardindan
reca ile kulun ferahlik hissetmesi
önemlidir. Havf, insanin ibadetlere
daha siki baglanmasini tesvik ederken reca ise bu çabalarin neticesinde
Allah’in kulunu mükafatlandiracagi
ümidiyle motive olmasini saglamaktadir. Bunun için havf ile reca,
insanda mutlaka dengeli bir sekilde
bulunmasi gereken iki tavirdir. Havf
ve reca, daha çok insanin gelecege
yönelik düsüncelerini kapsar. Kul,
dünyada veya ahirette kendisini
cezalandirabilecegi için Allah’tan
korkmaktadir. Diger bir deyisle havf,
gelecekle ilgili hosa gitmeyecek bir
beklenti sebebiyle kalbin aci duymasi olarak tanimlanmaktadir. Kul,
hayati boyunca daima Allah’i razi edecek bir yasantiyi hedeflese de bu her
zaman için mümkün olmamaktadir.
Düsülen hatalarin ve islenen günahlarin dünyada veya ahirette mutlaka
karsiliksiz kalmayacagi düsüncesi
insanda korku halinin olusmasina
sebebiyet verir. Peygamberler bile bu
korkuya kayitsiz kalamamislardir.
“De ki: Ben Rabbime isyan edersem
kesinlikle büyük bir günün azabina
ugrayacagimdan korkarim.” (Enam,
15) ayeti Peygamber Efendimizin bu
endisesini göstermektedir.
HÜSNÜ GEÇER HOCAEFENDI
PROF. DR. SELAHATTIN YILDIRIM
Bir sahis hakkinda konusmak, kisiligini ve karakterini
anlatabilmek için öncelikle
onu bütün özellikleriyle bilmek ve tanimak gerekir. Tanimak
ise yakinliga, tesrik-i mesaiye ve bu
baglamda özel bazi paylasimlarda
bulunmaya baglidir. Böylece bahsi
geçen sahis hakkinda çogu kisinin
bilmedigi hatta bilemeyecegi farkli
renkler ve sesler tecrübe edilmis olur.
Nitekim dilimizde, tatmayan bilmez
seklinde bir deyim vardir. Bu bakimdan uzun zaman rahle-i tedrisinde
bulunma bahtiyarligini tattigim aziz
hocam Hüsnü Geçer Hocaefendiyi belli
ölçüde de olsa tanitmanin mümkün ve
müyesser olacagini umuyorum.
SEYDA MOLLA ZÜBEYR ARNASI
DR. HALIL IBRAHIM SIMSEK
Süfyan bin Uyeyne (ra) söyle
buyurmus: “Salihlerin anildigi yere rahmet iner.” (Kadi
Iyaz, Tertibü’l-Medarik 1/23)
Imam-i Azam Ebu Hanife’nin de söyle
dedigi nakledilir: “Ulemanin güzelliklerini/hayatlarini anlatan kissalar,
bana fikhin çogundan daha sevimli
gelir. Çünkü bu kissalar; Hakk’a
yaklasanlarin edep ve ahlakini bize
ögretir.” Allah Tealanin su kavl-i serifi
de bunun delilidir: “Iste onlar -o peygamberler-, Allah’in hidayete erdirdigi
kimselerdir; Habibim, artik -sen de onlarin hidayetine tâbi ol!” (Enam,
90) Seyda Molla Zübeyir Arnasi de bu
manada nesepte oldugu gibi ilimde de
Peygamber Efendimizin varisi olarak,
“Alimler, peygamberlerin varisidir.”
(Ebu Davud, Ilim, 1) hadis-i serifine
mazhar olmus, nezih hayatiyla bize
örnek olan ulu çinarlarimizdan biridir.
(Yazilarin tamami derginin Mart, 2022 sayisinda.)