TEVEKKÜL EDEN MAHRUM KALMAZ
DR. SAMI BAYRAKCI
Allah’a tevekkül etmek, dar
manada sadece rizkin kefilinin Allah oldugu seklinde
anlasilmaktadir. Ancak
hakiki tevekkül; sadece rizik konusunda degil, insanin basina gelen iyi
ve kötü her iste Allah’i vekil kilmasidir. Ragib el-Isfahani, tevekkülü; “bir
kimsenin, kendini Allah’a teslim
etmesi, rizkinda ve islerinde Allah’i
kefil bilip sadece O’na güvenmesi.”
seklinde tanimlamaktadir. (el-Müfredat, “vkl” md.) Ulema ve sufilerden
tevekkülün hakikatine isaret eden
pek çok zat, bu noktaya dikkat çekmisler ve tevekkülü, kulun her isinde
Allah’i vekil kilmasi, sadece O’na (cc)
güvenmesi seklinde anlamislardir.
FAKR VE GINA
DOÇ. DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Tasavvuf, kulun benlik duygusunu
terk ederek Rabbine ulastigi bir
yoldur. Bu yolda insanin karsilasacagi çok sayida engel vardir.
Bu engellerden birisi de hiç süphesiz zenginliktir. Zenginlik, kisinin dünyada
rahat bir yasam sürmesini saglayacak
genis imkanlara sahip olmasidir. Aslinda
bu; teorik olarak hac, umre, kurban, zekat
ve sadaka gibi mal ile yapilan ibadetlerin
miktari göz önünde bulunduruldugunda
Allah’a giden yolda bir engel gibi gözükmemektedir. Hatta zenginlerin dünyanin
nimetlerini elde etmede oldugu kadar,
Allah’a kullukta da diger insanlara nazaran daha genis imkanlara sahip olduklari
düsünülebilir.
AMMAR BIN YASIR (ra)
DR. IBRAHIM TOZLU
Istikamet ehli, teslimiyet sahibi,
iman abidesi, Kur’an hadimi,
Resulullahin gözbebegi, sünnet
âsigi, sehadete azimli, müsriklerin
eza ve cefalarina direnen, Efendimizin lisaniyla iman ehli Yasir ailesinin
evladi Ammar (ra); ela gözlüydü, genis
omuzluydu, uzun boyluydu, kara yagiz
bir mü’mindi. Kur’an’i anlamakta
mahir, sünneti kavramakta Peygamberimizin övüncüydü. Ilk iman eden
yedi kisi arasindaydi. Hayati son
derece sadeydi. Babasi Yasir, kaybolan kardesini bulmak için Yemen’den
kalkip Mekke’ye gelmisti. Ebu Cehil’in
amcasi Ebu Huzeyfe’nin emrine
girmek suretiyle ancak bu sehirde
kalabilmisti. Derken Ebu Huzeyfe,
cariyesi Sümeyye ile onu evlendirmis,
ilk çocuklari Ammar bu evliligin nisanesi olarak dünyaya gelmisti. Böylece
baslamisti Yasir ile Sümeyye’nin
Mekke’de sehadete uzanan hayatlari.
O vakitler, Mekke’yi aristokrat aileler
yönetmekteydi.
HASTALIK VE SIFA METAFIZIGI
MONA A. TUFAN
Bu yazida sifadan söz etmek
niyetindeyim. Yakin zamanda covid-19 geçirdim ve bu durum sifanin
anlami üzerine düsünmeme vesile
oldu. Bu dergi bünyesinde kösem yol
öykülerine ayrildigindan yolumun
hastaliktan ve sifadan geçen kismini
anmakta bir beis yok zannindayim.
Hazret-i Peygambere ait bir rivayette
söyle denilir, “Allah’im! Üzüntüyü
gider, ey insanlarin Rabbi! Sen sifa ver,
es- Safi sensin. Senin verdigin sifadan
baska sifa yok.” Yine Hazret-i Ibrahim’den nakledilir: “Hastalandigimda
bana sifa verir.” Denilir ki hakikatte
hastalik da sifa da Allah’tandir, fakat
Ibrahim peygamberin edebine bakiniz
ki insanlar açisindan nahos görülen
hastaligi kendine nispet etmis, insanlarca nimet görülen sifayi ise Allah’a
vermistir. Ibn Arabi’ye göre bu edep
Hazret-i Ibrahim’in bu ümmete üsve-i
hasene (güzel örnek) olmada Hazret-i
Muhammed’in ardindan zikredilmesinin de hikmetlerinden biridir. (Bkz.
Muhyiddin Ibn’ül Arabi, Fütuhat-i
Mekkiye, Cilt 17, 4. Baski, Istanbul:
Litera Yayinlari, 2020, s. 61-62) Bu
yazida Ibn Arabi ve Ibn Sina nazarindan sifa nasil görülmüs kisaca
deginmeye çalisacagim. Kuskusuz bu
iki zatin sifa hakkindaki tüm görüslerini bir dergi yazisinda toplamak
imkansizdir fakat nazarinizda bu
görüslere iliskin bir küçük pencere/
menfez açmaya çalisacagim.
IBRAHIM TENNURI
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE
Bayramiye tarikatinin iki ana
kolundan biri olan Semsiye
subesinin Tennuriye adiyla
anilan tasavvuf ekolünün
kurucusu olan Ibrahim Tennuri;
ilmi, edebi ve tasavvufi sahsiyetiyle
on besinci yüzyilin parlak sahsiyetidir. Babasi Sarraf Hüseyin Efendinin
Sivasli, annesinin Amasyali olmasi
nedeniyle Sivas ve Amasya’ya nispet
edilen Ibrahim Tennuri Sivas’ta dogmus, küçük yasta babasinin görevi
dolayisiyla Amasya’da gelisimini
sürdürmüstür. Sivas ve Amasya’da
basladigi temel egitimini Konya’da
sürdüren Ibrahim Tennuri, Konya’da
meshur müderris Karamanli Sari
Yakup Efendinin (v. 1438) yaninda
devam ettirmistir. Yakup Efendinin
vefatindan sonra Kayseri’ye giden
Ibrahim Tennuri, tedris faaliyetlerini devam ettirmistir. Kayseri’de bir
müddet Hunat Hatun Medresesinde
müderrislik yapan Ibrahim Tennuri,
bu medresenin vakfiyesinde, “Burada
görev yapan hocalarin Hanefi mezhebine mensup olmalari”na dair vakif
sartnamesini ögrenince kendisi Safii
mezhebine mensup oldugu için bu
medresedeki görevinden ayrilmistir.
el-ALIM (cc)
AHMET EDIP BASARAN
Insanin bir kul olarak bilgisi
mahdut yani sinirlidir. Halihazirda bildigi, gelecekte bilecegi
ve bilmesi ihtimal dahilinde olan
her sey Cenab-i Hakk’in dilemesiyle
gerçeklesir. Yoksa insan O’nun (cc)
dilemedigi, riza göstermedigi hiçbir
seyin bilgisine vakif olamaz. Varlik
veya esya namina ne biliyorsak, bildigimiz her sey O (cc) sonsuz ve mutlak
varligin bilgisi yaninda bir nokta bile
degildir. Idrakin aczini idrak nasil
idrakin ta kendisi ise, ilmin uluhiyet makami karsisindaki acziyetini
idrak etmek de asil ilim olur. Ve bu
ilim, kisinin kendini bilmesiyle baslayan bir arayisin biricik yakitidir.
Kendini, nefsini, kullugunu ve acziyetini bilmeyen bir insanin ilmi ona
ne verebilir? Hangi hakikat kivilcimi
böylesi bir nasipsizligin çölünde
konaklar? Tam da bu sebeple Hazret-i
Yunus, “Ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsin
ya nice okumaktir.” der. Çünkü ilmin
basi kullugu idrakten geçer.
SANAT ESERINDE TEZAHÜR EDEN TEVHID
KÂMIL YESIL
Bilim, astronomiden; sanat dinden
dogmustur. Dolayisiyla bu iki
deger arasindaki iliskiyi ana-çocuk imgelemiyle anlatmak
mümkündür. Süheyl Ünver merhumdan
ögrendigimize göre (Ünver’in kaynagi,
Abdülaziz Mecdi Tolun’dur.) kainat bir
ölçü üzerine yaratilmistir ki bu husus
ayetle bildirilmistir. Ünver, isaret edilen ayetteki ölçünün hendese oldugunu
söyler. Bundan dolayi hendese Ilahi bir
ilimdir ve kiyamete kadar yasayacaktir,
diyor merhum. Insanlik ve de Müslümanlar hendese ilmini sanatla birlestirmis ve
bütün çesitleriyle imar islerinde hendesenin kurallarini uygulamislardir. Bunu
görünür kilan en önemli eser mabedlerdir. Istisnasiz bütün kültürlerin sanat
eserleri içinde zirveyi mabedler gösterir.
Endülüs’teki Kurtuba Camii; Istanbul’daki
Süleymaniye, Sultanahmet Camiileri,
Edirne’deki Selimiye Camii bu baglamda
akla gelen ilk misallerdir. Tarihe dogru
yürürsek Misir’in dört bes bin yillik
ehramlarina variriz.
(Yazilarin tamami derginin Subat, 2022 sayisinda.)