HAZRET-I ABBAS
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU
Kureys’in akrabalik baglarina
en saygilisi, köle azat
etmekte insanlarin öncüsü,
dürüst kullarin efendisi, en
cömerdi, halkin en genis
düsüncelisi, Beytullah’in ve Islam’in
hizmetkari, devlet islerinde halifelerin
müstesari, duasi makbul, yardimsever
insan, hicrete en son çikan sahabi Hazret-
i Abbas (ra) uzun boyluydu. Beyaz
tenliydi. Gür sesliydi. Amcalari içinde
Peygamberimizin en çok sevdigiydi.
Efendimizin lisaniyla, “Insanin amcasi
babasi gibidir.” diye medhü sena ettigi
bir sahabiydi. Sevgili Peygamberimiz
Islam’i teblig ettigi yillarda Kureys’in
en önemli ticari faaliyetleri Hasimogullari
uhdesindeydi. Bu kabile, yaz ve kis
düzenli olarak kuzeyden güneye gidip
gelen ticaret kervanlarina sahipti. Kabileye
adini veren Hasim, etrafi daglarla
çevrili Mekke’yi uluslararasi ticaret
hacmine sahip olmus bir sehir haline
getirmisti. Devrin ticaret kervanlari kis
mevsiminde Yemen ile Habesistan’a,
yazin da Suriye ve Anadolu üzerinden
Bizans’a serbestçe ticaret yapabiliyordu.
MÜKAFATI SADECE ALLAH'TAN BEKLEMELI
KAMIL YESIL
Bir televizyon dizisinde gördüm.
Karadenizli, erkek bir
esnaf karakter var dizide.
Ofisin ayak islerini yapiyor.
Karsiliginda maas aldigi için, ofis
sahibine ve patronun ailesine verdigi
her hizmetten sonra -diyelim evine bir
çanta teslim ediyor- “Ben görevimi
yaptim. Misyonumu tamamladim.
Sakin tesekkür etme, hatta tebessüm
bile etme!” diye uyariyor onlari. Hizmet
alan kisiler, kibarliklarindan geri
kalmiyor ve bu uyariya ragmen hem
tesekkür ediyorlar hem tebessüm.
Senaryo yazari bu çeliskiden bir
mizah çikmasini ve seyircinin gülmesini
bekliyor. Senarist, metni
yazarken böyle bir amaç gözetmese ve
de farkinda olmasa da çok önemli bir
seye isaret ediyor: Emeginin karsiligini
aldiktan sonra ikinci sahislardan
gelen seyler hak kavramina girer,
böyle bir karsilik beklemek ve almak
ahlaki degildir. Maddi karsiligi bulunmasa
bile; insan, tesekkür, güzel söz
veya tebessüm seklinde bile olsa, minnet
altinda kalmamak için böyle bir
mükafati reddetmelidir. Yazar, kayit
disi karsilik vermek isteyen anlayisa
mesafeli duruyor. Karakter, ahlaki
tutum geregi, ücretinin disinda baska
hiçbir karsilik gözetmiyor. Bu sahneyi
görünce aklima Peygamber Efendimiz
ve diger peygamberler geldi. Kur’an-i
Kerim bize peygamberlerin yaptiklari
teblig, irsad, hak dini/tevhidi anlatmalari
karsiliginda muhataplardan
herhangi bir ücret istemediklerini/
beklemediklerini haber verir. Peygamberler
kavimlerine, “Ben tebligime
karsi sizden hiçbir ücret istemiyorum.
Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir,
O verecektir.” diyorlar. (Suara, 109)
EL-FETTAH
AHMET EDIP BASARAN
Dünya mi hnet y urdudur.
Çesitli müskül ve sikintilar
karsisinda ayakta kalmaya
çalisiriz. Kulluk bizatihi
bu zorluklarin ortasinda dipdiri bir
suurla, uyanik bir dikkatle yasamayi
gerekli kilar. Aksi takdirde ezeli ve
ebedi takdirin hikmetini kavrayamayiz.
Müslüman, bu hikmetin izinde
hayati dosdogru yasamakla mükelleftir.
Bakara suresinin 214. ayetinde
mealen söyle buyurulur: “Yoksa sizden
öncekilerin çektikleriyle karsilasmadan
cennete girebileceginizi mi
sandiniz? Onlar öylesine yoksulluk
ve sikinti çekmisler, öyle sarsilmislardi
ki peygamber ve yanindakiler,
‘Allah’in yardimi ne zaman gelecek?’
demeye basladilar. Bilesiniz ki
Allah’in yardimi yakindir.” Allah’in
yardimi, insanin içindeki ve disindaki
yani zahirdeki ve batindaki bütün
kapilarin açilacak olmasina dair Ilahi
bir beyannamedir. Tam da bu sebeple
yeis ve umutsuzluk, mü’min için iradeyi
felce ugratan bir aldatmacadan
baska bir sey degildir. Her türlü mihnet
ve sikinti için el açilacak tek merci
Cenab-i Hak’tir.
MÜ'MIN DÜNYADA ZINDANDA MI?
SAID YAVUZ
Kadere teslimiyet, riza hali dedigimiz sey bu olmasa
gerekti. Su yer kürede istirap ve kederli anilar disinda
bir sey yok muydu? Iyi siirler için büyük üzüntüler, sarsici
kederler gerekir. Lakin iyi Müslüman olmak için de
belalar denizinde bata çika ilerlemek mi gerekliydi? Bu
dünyada o denizin salim bir limani yok muydu? Ilk gençligin
bunalimli günleri için böylesi söylemlerin iyi gelen
taraflari vardi. Iste dünya denen sey, bütünüyle berbat bir
arzda konaklamaktir. Hatta Bati efsanelerinden biri olan
Sisifos bizim için en cazip efsaneye dönüsmüstü. Bizi resmeden
biriydi Sisifos. Büyük bir kayayi büyük umutlarla
dagin tepesine kadar çikarmak görevi vardi. Ödevi buydu.
Büyük gayretlerle kayayi dagin tepesine çikariyor, tam
oraya varacakken elinden kayiveriyor ve kaya, gerisin
geri onu ilk aldigi yere, zemine yuvarlaniyordu. Sisifos
yeniden o tasi çikarmak zorunda idi. Hayat tamamen
bundan ibaretti. Kaya asla oraya çikamayacakti. Godot
gelmeyecekti. Onu bekleyenler ise bekledikleriyle kalacakti.
Gerçekten bizim kendi öz medeniyetimizin, kendi
kaynaklarimizin söyledigi bu muydu? “Yasamak, bizim
için dokunakli bir sarki degil ki” misrai ile birlikte dünya
mü’minin zindani sözü el ele bizi ümmetin içinde bulundugu
batagin hikmetine inandiriyordu sanki. Oysa ayni
sözün bize yasadiklarimizin tersine seyler söyledigini
anlamamiz gerekiyordu. Okudukça, tasavvufun açtigi
pencereden onun daha üst bir katmanda okunmasi geregi
karsimizda duruyordu.
DÜNYA YÜKÜ NASIL TASINIR?
SAMI BAYRAKCI
Insanin en temel ihtiyaçlarindan
biri süphesiz karnini doyurmaktir.
Varligini sürdürebilmek için
gidaya ihtiyaci olan insanin,
maddi ve manevi daha pek çok ihtiyacinin
oldugu da malumdur. Insan,
mahza muhtaçliktan ibarettir. Muhtaç
olmasi, onun tabiatinin bir geregi,
yaratilmis olmasinin bir neticesidir.
Hiçbir seye ihtiyaci olmayan, yalnizca
Yaratici’dir, Allah’tir. Beseriyetinin ve
acziyetinin geregi olarak ihtiyaçlarla
donatilmis bulunan insanin, maddi
ihtiyaçlar listesi beslenme, barinma,
üreme seklinde uzar gider.
Insanin manen yükselmesi, maneviyatini
güçlendirmesi ve Rabbi ile
olan iliskilerini saglikli bir zeminde
yürütebilmesi ise, bu ihtiyaçlarini
hayatinin gayesi haline getirmemesine
baglidir. Dünya, insani esir almak
için pusuda beklemektedir. Nefs ve
seytanin; türlü oyunlariyla insana,
Allah’i ve ahireti unutturmak, hayati
sadece bu dünyadan ibaretmis gibi
göstermek için çalistiklarini hepimiz
biliriz. Biliriz ancak, yine de bu
oyuna kanmaya meylederiz. Dünyaya
meyletmeye hazir olan insana
karsi kurulan bu tehlikeli oyundaki
en önemli enstrümanlardan biri,
dolu bir midedir. Dolu bir midenin
insan için zararlari en basta hadis-i
seriflerde zikredilmektedir. “Insanoglu,
-midesinden- karnindan daha
zararli -serli- bir kap doldurmamistir.
Insanogluna kendini ayakta tutacak
birkaç lokma yeter.” (Tirmizi, Zühd 47.
Ayrica bk. Ibn Mace, Et’ime 50)
(Yazilarin tamami derginin Aralik, 2021 sayisinda.)