SILA-I RAHIMI KESENIN ALLAH ILE IRTIBATI KESILIR
PROF. DR. ALI AKPINAR
Insanlik, su sinav dünyasina
cennette kurulan aile
ile geldi. Ilk aile; ilk insan
Hazret-i Adem ve hanimi
Hazret-i Havva tarafindan cennette
kuruldu. Ilk aile, imtihanin
geregi olarak dünyaya indirildi
ve insanlar o ilk aileden türeyip
çogaldilar. Artik insanlik, Hazret-i
Adem’in zürriyeti olarak ve Ademogullari
unvaniyla birbirlerinin
akrabasi olarak dünyayi senlendirdiler.
“Ey Insanlar! Sizi bir
tek nefsten yaratan, ondan esini
var eden ve ikisinden pek çok
erkek ve kadin meydana getiren
Rabbinize hürmetsizlikten sakinin.
Kendisi adina birbirinizden
dilekte bulundugunuz Allah’in ve
akrabanin haklarina riayetsizlikten
de sakinin. Allah süphesiz
hepinizi görüp gözetmektedir.”
(Nisa, 1) “Kadin erkek sizler birbirinizdensiniz.”
(Al-i Imran, 195)
Yedi ayetinde (Araf, 26, 27, 31, 35,
172; Isra, 70; Yasin, 60) yüce Rabbimiz,
insanligi “Ademogullari”
diyerek sereflendirmistir. Bu ifade;
siz peygamber evladisiniz, size
peygambere yarasir evlat olmak
yarasir anlamini çagristirir.
Insanliga Adem gibi asaletli, dirayetli,
yanlis yapinca nedametli ve
samimi tevbeli olmayi hatirlatir.
Allah’in ve insanligin düsmani
olan seytana uymamayi bildirir.
Yine bu ifade insanligin birbirinin
akrabasi oldugunu ilan eder,
insanin birbirine kardes gözüyle
bakmasini ister.
UTANMAK: BIR CENNET CEZASI
KÂMIL YESIL
Kainatta insani diger canlilardan
ayiran en önemli
farklardan biri utanma/
haya duygusudur ve bu
duygu insana mahsustur. Hayvanlar
utanmaz. “Yüz yüzden utanir.” demis
atalarimiz. Bu söz dogrudur fakat
dogrunun tamami degildir. Çünkü
insanin, insandan utanmasi için
baska bir yüz, baska bir göz gerekmez.
Bir ayna yeterlidir ve belki aynaya bile
ihtiyaç yoktur.
Insan niçin utanir? Bilgisi, yasi, toplumdaki
statüsü, katimizdaki yeri
bakimindan bazi söz ve fiilleri o
insana yakistiramayiz. Ancak insan
nefs ve seytan kiskacinda oldugu için,
“bir kerecik bir sey olmaz, nasil olsa
kimse bilmiyor, kimse görmüyor” gibi
mülahazalarla yasaklanmis o sözü
söyler, ayiplanmis o fiili isler. Utanma
vesilesi, illa yasak agaca yaklasma
seklinde olmayabilir, insan kendisinden
beklenen görevleri yerine
getirmemekle de utanilacak duruma
düser, düsebilir. Insan, insandan niçin
utanir? Çünkü insanliga yakismayan
bir söz söylemis, bir fiilde bulunmustur.
Insanliga yakismayan bu söz
veya fiil, Allah’in insanlara yasakladigi
seyler cümlesinden olabildigi
gibi toplumun hos görmedigi seyler
de olabilir. Netice itibariyle insana,
insanliga, insan olma haysiyetine,
serefine, izzetine yakismayan bir
durum söz konusudur. Insan bunun
farkinda ise; utanmak için, karsisinda
kendi cinsinden birinin olmasi, yasak
olan söz ve fiillerimize sahit olmasi,
söz ve fiilin asikare islenmesi ve o
isleyisin -sirlarin- baskalari tarafindan
bilinmesi gerekmez. Insanin
utanmasi için yaptiklarinin kendine
yakismadiginin farkinda olmasi
yeterlidir. Öyleyse insan tek basinayken
de utanir ve gerçek utanma
da budur. Hatta bu utanma duygusu
insani öyle ezer ki, kisi aynaya bakamaz
olur. Baskasinin verdigi cezalar
bu utanma duygusunun yaninda çok
hafif kalir.
ÖZEL GÜN, ÖZEL ANLAM: MUHARREM AYI VE ASURA
DOÇ. DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Bazi zaman dilimlerinin Allah
katinda özel bir yeri vardir.
Recep, Saban ve Ramazan
aylari; Kadir, Regaip, Miraç
ve Berat gibi geceler; bayram günleri,
cumalar ve hatta günlük idrak
etme firsati buldugumuz gecenin son
üçte birlik kismi… Bu vakitler Allah’a
yakinlasmak için bir vesiledir. Kul,
degerlendirdigi müddetçe Allah’in
rizasini kazanmak için kaçirilmayacak
firsatlardir. Muharrem ayi da dini
gün ve geceler içerisinde degerlendirilmesi
gereken özel bir zaman dilimidir.
Esasinda o, ibadetlerle ilgili hususlarda
adini siklikla duydugumuz Hicri takvimin
ilk ayidir. Dini gün ve gecelerin
tespitinde Hicri takvim esas alinmistir.
Miladi takvim, günes sistemini
temel alirken Hicri takvim ise ayin
hareketlerine göre düzenlenir. Bundan
dolayidir ki her iki takvim arasinda
zaman farki bulunur. Bunun dogal bir
sonucu olarak dini gün ve geceler de
her yil farkli bir mevsime tekabül eder.
Böylece özel gün ve geceler her sene
farkli bir hava ile idrak edilir.
CEMALE VE KEMALE HIZMET OLARAK SÜKÜR
DR. MONA A. TUFAN
Meshur sözdür: Cemal
ve kemal zati itibariyle
sevilir, yani güzel bir
seyi veya tamamlanmis,
mükemmel bir seyi sevmek
için sebebe ihtiyacimiz yoktur. Insan
dünyaya güzelligi ve mükemmelligi
bulmaya, bulunca tanimaya programlanmis
olarak gelir. Filozoflar
bu dogustan getirdigimiz bilgiye
dogustan ideler yahut apriori bilgi
diyorlar. Bu apriori bilgi için hakikat,
iyi ve güzel kavramlarina iliskin
temel insan arayisini örnek gösteriyorlar.
Hakikati aramak insanin
dogustan getirdigi bir yeti, bu nedenle
Aristo, Metafizik kitabinin girisinde,
“Insan dogasi geregi bilmek ister.”
diyerek söze baslamaktadir. Bu
mukaddime; insanin dogustan bir
arayis olarak dogruyu, iyiyi ve güzeli
bilmek istemesi, kendini sadece gerçeklik
hakkinda degil, onun üstüne
kurulu kültür içinde de iyinin tesis
edilmesi, güzelin tezyin edilmesi
konusunda ön kosullu buldugu anlamina
gelmektedir. Din dilinde buna
fitrat diyoruz. Bu nedenle bilimsel
bilgi arayisi, hukuk ve ahlak arayisi,
sanat ve estetik arayisi hep bu, cemal
ve kemal zati itibariyle sevilir, cümlesinden
sayilabilir.
KUSURLARI ÖRTEN: EL-GAFFAR (CC)
AHMET EDIP BASARAN
Insan aciz ve muhtaç bir varliktir.
Neye sahip olursa olsun, öyle ya
da böyle her zaman ve her yerde
Cenab-i Hakk’in inayetine muhtaçtir.
Insanin acizligi insanin biricik
imkanidir. Bu acziyeti piril piril bir
yasamak idealine dönüstürecek azim
ve kararlilik içinde olmalidir insan.
Yasamak ideali nedir? O’nun rizasina
uygun, insana yarasir ve yakisir bir
hayatin öznesi olmak. Insanin yüceligi
olgusu da burada devreye girer. Bu
yücelik, o kutlu emaneti tasiyip tasiyamama
iradesinde ortaya çikar. Bu
sebeple hem esref-i mahlukat hem de
belhum adal arasinda salinan bir sarkaçta
resmederiz insani. Cenab-i Hak,
insana bu tercih özgürlügünü bahsetmis
ve onu Gaffar ism-i serifiyle Ilahi
bir korumaya almistir. Insan bu Ilahi
koruma kalkani sayesinde hayatini
idame ettirebilir. Çünkü insan aciz ve
muhtaç bir varliktir.
KALPLERIN BAHARI, HAKIKAT MENBAI: KUR'AN-I KERIM
SAMI BAYRAKCI
Allah dostlarinin her halinde
bir safvet, her sözlerinde bir
hikmet, her bakislarinda bir
ibret vardir. Bundan dolayidir
ki, onlara bakan kimse Allah’i
hatirlar, onlarla birlikte olan kimsenin
kalbine huzur dolar, onlarin
sohbetinde bulunan kimsede basiret
ve feraset nuru parildar. Onlarin sözleri
karanlik gecelerde yol gösteren
kutup yildizi, yasantilari masivadan
arinmisligin ve gerçek huzurun ne
oldugunu gösteren bir rehber, nazarlari
saadet ve hakikat pinaridir.
Bu nedenledir ki, Allah dostlari hakkinda
dinlediklerimiz kalplerimizin
kipirdamasina, hakikat atesinin
kivilcimlanmasina, içimizdeki kötü
ve ser duygularin haya perdesinin
ardina gizlenmek istemesine, hakikat
arayisindaki gönüllerimizin bir
delil bulmasina vesiledir. Hasan
Basri Hazretlerinin, “Vaazlarda kissa
anlatmak bidattir. Ancak ne güzel
bir bidattir! Zira nice kabul olunan
dualara, yerine getirilen isteklere, faydalanilan
ilimlere kissalarla ulasilir.”
(Kitabü’I-Kussas ve’l-Müzekkirin, thk.
Dr. Kasim es-Samerraî, Riyad 1403, s.
73) sözü bu hakikate isaret etmektedir.
HATIRLAMA BAHÇELERI
SAID YAVUZ
Hepimiz buraya, dünyaya,
aslinda hatirlamak için
geldik. “Oradaydik hepimiz
müheyya bekliyorduk.” Iste
o bekleyisi yeniden hatirlamak. Sese
bühtan etmedik hiçbirimiz; Bezm-i
elestte bizlere kendi ruhundan üfleyen
ama henüz alinlarimizi oraya çatmayan
Allah’a verdigimiz o büyük sözden
önceki soruya. O sorudaki lahuti dalgalanmaya:
“Ben sizin Rabbiniz degil
miyim?” Iste sözü hatirlamak üzere o
sözü hatirlatacak yüzlere, seslere, bahçelere
kosmak… Bir ödev bu. Dertsiz
insan unutur. Kimileri de isteseler de
unutamazlar. Çünkü onlara hatirlatan
çoktur. Bir rüzgar hatirlatir onlara,
bir aglayis hatirlatir. Bir seslenis
hatirlatir, okuduklari bir cümle daha
bitmeden, onlar, ansizin hatirladiklari
ile bas basa kalirlar. Cümle orada
öylece bitmeden durur.
SÜKÜR
FATMA SENA EKICI
Iman iki parçadan ibarettir
denilmistir: sabir ve sükür.
Sufi müfessir Abdürrezzak
Kasani Tasavvuf Sözlügü’nde,
sükrün ve sabrin, Hakk’i
arayanlar için namazin sartlari
mesabesindeki ahlaktan oldugunu
belirtir. Büyük düsünür
ve mutasavvif Imam Gazzali,
sabrin ve sükrün hakikati
bilinmezse, imanin kendisiyle
ayakta durdugu esasin bilinmeyecegine
ve izahlarinin
zaruri olduguna dikkat çeker.
40 bölümden olusan eseri Ihyau
Ulumi’d-Din’in 32. bölümünde,
Sabir ve Sükür basligi altinda,
bu konu nu n en k apsaml i
tahliline yer verir. Bu yazida
sükür hakkinda söylediklerine
kulak verecegiz. Gazzali,
“Beni azginliga itmene karsilik,
yemin ederim ki, ben de onlari
saptirmak üzere senin dogru
yolunda pusuya oturacagim.”
(Araf, 16) ayetinde geçen dogru
yolun sükür yolu oldugunu ifade
eder. Eserde, sükrün, ilim, hal
ve amelden meydana geldigine
dikkat çekilir. Ilim, hali,
hal de ameli dogurur. Sükrün
bu üç kismi tafsilatli sekilde
ele alinir. Ilim; nimeti nimet
verenden bilmektir. Hazret-i
Musa’nin münacatinda; “Ilahi!
Adem’i kudret elinle yarattin.
Acaba sana nasil sükretti?”
suali üzerine, Allah Teala söyle
buyurmustur: “Bütün olanlarin
benden oldugunu bildi. Bunu
bilmesi sükürdür.” Öyleyse, der
Gazzali, sen ancak her nimetin
O’ndan oldugunu bilmekle sükretmis
olursun.
TATILE MI GELDIK?
KEMAL ÖZER
Tatil, Arapça bir kelime olup
manasi atalettir. Eskiden
issiz kalmaya tatil denilirmis.
Günümüzde ise is
yapmama, tabiri caizse yan gelip
yatma isine tatil deniliyor. Talebeler
için tatil, çalisanlar için tatil, zenginler
için tatil ve hatta devlet için
tatil. Adli tatil denilen bir sey var ve
mahkemeler bu süreçte pek is görmezler.
TBMM tatile girer ki, yasama
faaliyeti tümüyle durur. Ailelerin
tatil isleri, çocuklarin mekteplerinin
tatile girmesine göre planlanir. Bir de
ölümü bekleme tatili olan emeklilik
var ki, aman Allah’im evlere senlik
bir durum. Hasili tatil ve emeklilik
modern bir hurafeden baska bir sey
degil. Emeklilik, rizki Allah’tan degil
devletten bekleme halidir. 20-25 yil
kadar çalisip, sonra sosyal güvenlik
kurumunun verecegi maasa güvenerek,
dünya ve ahireti mamur etme
faaliyetlerine son verip; uyuma, park
veya kahvehane köselerinde zaman
öldürme ama ölüm ve sonrasini
anmama hali sanki. Elbette bu herkes
için geçerli degil. Yeni bir emekli
olarak biz çalismaya devam ediyoruz
ve etmeliyiz de. Bu çalismadan
murat edilen sey, illa maddi geliri
olan bir is yapmak degildir. Insanin
kendine, ailesine, çevresine ve ahiret
hayatina yönelik tüm faaliyetleri sürdürmesini
de kapsar. Ne yazik ki genç
yasta emekli olup hiçbir is yapmayan,
namaz vecibesini ifa etmeyen, sözde
rahatsizliklari bahane edip oruç bile
tutmayan milyonlarca Müslüman
var. Topraktan uzak, gerçek hayattan
kopuk bu insanlarin bedenleri
ve ruhlari hasta. Devlete ve millete
maliyetleri de çok yüksek. Sebebi;
tembellik ve yaninda sihhati koruyucu
fiillerin çogundan uzak kalmak.