YUNUS EMRE'DE TASAVVUF VE AHLAK
PROF. DR. MUSTAFA KARA
Yunus Emre’yi hazirlayan tasavvufi
eserlerin ilk halkasi, XI. yüzyilda
Kuseyri’nin Risale’si, Hücviri’nin
Kesfü’l-Mahcub’u ve özellikle Imam
Gazzali’nin (v. 1111) Ihya’si ile tamamlanmistir.
Ihya’nin son cildinde
konumuzu ilgilendiren iki ana baslik
vardir: Mühlikat, Münciyat. Yani
insanin manevi hayatini tehdit eden
huy ve davranislar ve mü’minin
ahlaki dünyasini ihya ve imar eden
ilke ve esaslar. Tasavvufi terimleri
Türkçe manzumelerle ifade etme
konusunda öncelik bilindigi gibi
Mesayih-i Türk’ün Serhalkasi olarak
bilinen Ahmet Yesevi’ye ve onun
yolunu izleyen Horasan erenlerine
aittir. Divan-i Hikmet’i Yunus’un okuduguna
dair kesin bilgimiz yoksa da
Yunus’un Divan’inda benzer misralarin
oldugu açiktir. Bu durumu ayni
dinin, ayni cografyanin insani olduklari
için normal karsilamak gerekir.
HAZRET-I HAMZA
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU
Hazret-i Hamza Müslüman oldugunda
müminler, Erkam’in evinde toplanip
ibadet ediyorlardi. Onun da aralarina
katilmasiyla kuvvetlenmisler, müsrikler
ise cesaretlerini kaybetmislerdi.
Artik Medine’ye hicretle birlikte baslayan
er meydani Bedir’de, Uhud’da
Hamza’nin (ra) secaati, kahramanligi
dillere destan olacak ve sahabe-i
kiram onun sehadetiyle mersiyeler
söyleyecekti. Asirlar sonra nice
mü’min Hamzaname adiyla sayisiz
destanlari onun için yazacak, nice
pehlivan, “Bizim pirimiz Hamza”
diyeceklerdi. Kahramanlik onun
saniydi. Efendimizin etrafinda, cenk
meydaninda döne döne kiliç sallardi.
Müslüman olur olmaz Efendimiz (sas),
yanina çocuk yasta alip büyüttügü
Zeyd bin Harise ile onu kardes yapmisti.
Her ne vakit bir sefere çikacak
olsa varini yogunu kardesiyle paylasirdi.
O hakikaten serdengeçtiydi.
YARATILISTAKI KUSURSUZ GÜZELLIK: EL-BARI
AHMET EDIP BASARAN
Yaratilistaki kusursuz güzellik; varligin
dile gelisi, çiçeklenisidir. Islam
sanatlarinin çikis noktasinin hüsn
kelimesi oldugunu göz önünde bulundurursak,
kulun yapip ettigi bütün
sanatsal eylemlerinin köklerinde
de isbu ihsan kavrami vardir. Insan,
kul olarak kendi varlik ve anlam haznesi
ne kadarsa o mikyasta gördügü
güzellikleri resmetmeye çalisir. Hiç
süphesiz en büyük, en güzel, en kusursuz
yaratici Cenab-i Hak’tir. O’nun
yaratisinda hiçbir noksan veya eksik
kisim yoktur. Bu çerçevede O (cc), en
yüce sanatkardir da ayni zamanda.
El-Bari isminden alacagimiz ders, ilk
elde bu kusursuz güzellik kavramidir.
Eger bir mükemmellikten ve kusursuzluktan
bahsedeceksek bu sadece
ama sadece O’na (cc) has bir sifattir.
Insanin bütün yapip etmeleri kendi
bünyesinde bir eksiklik, bir ariza
barindirir.
PEYGAMBER EFENDIMIZIN DILIYLE RAHIP CÜREYC HADISESI
SAMI BAYRAKCI
Zaman zaman çok sig düzlemlerde
tartisildigina sahitlik ettigimiz
kerametlerin varligi konusunda bu
rivayet, açik bir delil niteligindedir.
Allah, diledigi kullarinin eliyle, diledigi
zaman kendi koydugu kurallari
aksi istikamette isletebilir. Bebeklerin
konusmamasi sünnetullahin geregi
iken, bu hadisede oldugu gibi Allah,
salih bir kulunu temize çikarmak için
bu kurali belirli bir süreligine çalistirmayabilir.
Allah’in hem insanlar
hem de diger varliklar üzerinde diledigi
sekilde tasarrufta bulunmasi,
kuvvet ve kudretinin bir tezahürüdür.
Muhammed bin Sirin kanaliyla
rivayet edilen bir hadise göre, Cüreyc
hadisesine benzer sekilde, tarih
boyunca besikte üç bebek konusmustur
ki bunlardan biri Hazret-i
Isa, digeri Cüreyc hadisesindeki
çocuk, üçüncüsü de Beni Israil’den
bir kadinin çocugudur. (TDV Islam
Ansiklopedisi, c. 8, s. 137) Cüreyc
hadisesi; anne ve babaya itaatin önemini,
farz olmamak sartiyla kilinan
namazin anne veya baba çagirdigi
zaman bozulup onlara cevap verilebilecegini,
anne ve babanin evladina
bedduasinin neticelerini, insanin özü
dogru olursa, aleyhinde kurulacak
tuzaklarin ona zarar veremeyecegini
gösteren hikmetlerle doludur. (Riyazüs
Salihin, Hadis-i Serif Tercümesi,
Erkam Yayinlari)
KUSUR GÖRMEK KUSURUN KENDISIDIR
MONA ISLAM
Insanlari kusurlu görmemize yol açan
üçüncü norm ise bizim kendi mizacimiz,
benligimiz, kendi hikayemizdir.
Insanlar bir anne-baba tarafindan
belirli bir yetistirme tarzi içinde büyütülür.
Her çocuga belli eylemler dogru
veya yanlis diye ögretilir. Bu alanda
dogru ve yanlis o çocugun anne-babasinin
kisisel tercihleri, ihtiyaçlari,
mizaçlari yahut onlarin yetistirilme
tarzlariyla ilgilidir. Bu durumdaki
kusur görmeler ekseriyetle arkadasliklarda
veya evliliklerde yasanan
sorunlar biçiminde açiga çikmaktadir.
Arkadaslarin yahut kari-kocanin
her biri bir digerini kendi anne-babasinin,
kendi yetisme tarzinin
normuyla ölçüp degerlendirmekte ve
zihnindeki norma uymadigi yerde
kusurlu görmektedir. Bazen bu ayni
anne-babanin yetistirdigi kardesler
arasinda bile görülebilir. Bu durumda
ölçüp biçen, kusurlu görmeyi saglayan
norm, kardeslerin her birinin
mizaciyla, yetenekleriyle, kendi
kisisel hikayesiyle belirlenir. Benim
yaptiklarimi yapamayan kardesim
basarisizdir, bana ters gelen davranislar
ona dogru geliyorsa, onda bir sorun
vardir. Hatta bazen anne-babalar bunu
kardeslerden birinin mizacini norm
kabul ederek digerine yaparlar: “Bak
agabeyin nasil yapiyor, sen niye böyle
degilsin?” Bu durumdaki kusur görme,
zannimca, en kusurlu kusur görmedir.
Her insanin ayni ortamda bile
büyümüs olsalar mizaçlari, yetileri,
hikayeleri farklidir, bu da ayni olgu ve
olaylar karsisinda farkli davranmalari
anlamina gelir. Burada görülecek
bir kusur varsa insanlarin bakis
açisindadir. Peygamberler disinda
bir insani digerine rol model, norm
gibi sunmak hatasina düsmektedirler.
Peygamberlerin çoklugu nazara
alindiginda onlarin dahi çok farkli
mizaçlarda kemâl örnekleri, farkli
farkli normlar olarak hayat sahnesine
çiktiklari görülecektir. Öyleyse
kâmiller söz konusu oldugunda bile
tek bir rol model yoktur. Insanlari bize
uymuyorlar diye kusurlu göremeyiz.
ZOR BIR SINAVDAYIZ
GÖKHAN ERGÜR
Zor zamanlarda birakmak, pes etmek, terk
etmek, teslim olmak kolaydir ve bu, akla ilk
gelen, tehlikesiz fakat insana pek de yakismayan
bir yöntemdir. Evet dagilmak, dagitmak
zahmetsizdir oysa aciyi yasayip, anlamak ve
ortaya bir irade koyup, “Bu aciyla nasil bas
edebilirim?” sorusunu kendimize sormak asil
maharettir. Kendisine bu soruyu soranlar ve
cevabi için harekete geçenler kendi hayatlarinin
kahramani olmus, kendisinin ve çevresinin
hayatini degistirmistir. Bunu yapmak için sahip
olmamiz gereken en büyük güç ise sabirdir.
Sabir; acida, yoksullukta, haksizlikta kisacasi
zor zamanlarda insanin kendisini tutmasi,
iradesine hakim olmasidir; hayatta karsimiza
çikan zorluklara karsi sükunetimizi ve
sogukkanliligimizi muhafaza ederek dayanma,
direnç gösterme kapasitemizdir. Ahlaki bir
terim olarak sabir, sözlükte: “üzüntü, basa gelen
sikinti ve belalar karsisinda direnç gösterme;
olumsuzluklari olumlu kilmak için gösterilen
metanet” olarak tanimlanir ve bu tanim aslinda
sabrin aktif bir eylem olduguna isaret eder.
Dünya yolculugumuzda, ikili iliskilerimizde,
sosyal hayatimizda, kisacasi yazgimizda karsilastigimiz
olumsuz durumlar ve zorluklara
karsi feveran etmeden, kontrolü kaybetmeden
bu olumsuzluklara dayanmak, çözüm yollari
aramak sabretmenin kendisidir.