ILIM VE IRFAN | Mayıs | 2021 | DIGER YAZILAR | Okunma: 675
SA'D BIN EBU VAKKAS
DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU

Siyah saçliydi. Orta boyluydu. Güçlü kuvvetli, yapiliydi. Keskin bakisliydi. Usta biniciydi. Ata binmek, ok atmak onun saniydi. Cennetlikti. Askeri taktikleriyle bir dehaydi. Annesi Hamne, Peygamberimizin annecigi ile ayni kabileden Zühreogullarindan geliyordu. Ne var ki Sa’d, Islam’a girdiginde ona ilk karsi koyan da annesiydi. Islam’dan vazgeçmedikçe hiçbir sey yemeyecegine, kendisiyle konusmayacagina, ölümüne yemin etti: “Açliktan ölürsem herkes seni anne katili olarak kinayacak!” dedi. Annesine ne kadar düskün oldugunu bilmeyen yoktu ancak can evinden vurmustu ilk imtihani onu. Henüz 17 yaslarindaydi Islam’i ilk kabul ettiginde. Erkeklerin de üçüncüsü. Önce mana âleminde gönlü hazirlanmis, düsünde karanliklar içinde bulmustu kendini. Derken bir dolunay önünü aydinlativerince fark etmisti o üç kisiyi. Biri Ebubekir diger ikisi Ali ile Zeyd bin Harise idi. Rüyasini kadim dostuna anlatinca diger genç mü’minler gibi onu da Resulullah ile bulusturmustu Hazret-i Ebubekir. Ne var ki onun vesile oldugu, dini yasamak isteyen bu gençler üzerinde gerek ailelerinin gerekse toplumun baskisi had safhadaydi. Hazret-i Sa’d, “Senin bin canin da olsa ben bu dinden vazgeçemem!” deyince annesi çaresiz kalmis, iman da etmemisti. Günlerce devam etmisti annecigiyle bu imtihani Sa’d’in. Yasadiklarini Resulullaha anlatinca Talha bin Ubeydullah, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Zübeyr bin Avvam gibi diger genç mü’minlerin de kalplerini sükunete eristiren en büyük müjde, ötelerin ötesinden gelmis, bu genç sahabiler hakkinda su ayet indirilmisti: “Biz, insana, ana-babasina iyi davranmasini tavsiye etmisizdir. Eger onlar, seni, hakkinda bilgin olmayan bir seyi körü körüne bana ortak kosman için zorlarlarsa, onlara itaat etme.” (Ankebut, 8) Ancak yara çok derindi. Müsrikler gençler üzerinden namaz ve ahiret inançlariyla alay ederek dünyevi arzulari dillerine pelesenk ediyorlardi. Bu mü’min gençlerin dayanismasi o kadar önemliydi ki Mekke günlerinde indirilen Lokman suresinde yine anne babanin körü körüne onlari sirke zorlamalarina bir kez daha dikkat çekilecek, “Onlarla dünyada iyi geçin!” (Lokman, 15) buyurulacakti. Böylelikle gönüller, “Allah, hiçbir adamin içine iki kalp koymadi.” (Ahzap, 4) tevhid akidesine hazirlanacakti.

el-HALIK
AHMET EDIP BASARAN

Her seyi yoktan var etmek sadece Cenab-i Hakk’a mahsustur. Bu çerçevede el-Halik ismi fiiliyata dönük bir isimdir ve Allah’in kainatin yegane yaraticisi v e y öneticisi o lma d urumunu içerir. Bu özellikleri haiz baska bir mabud yoktur. Kur’an-i Kerim’de Allah’i birakip baska mabudlar arayan kavimlerin acikli durumlari da bu çerçevede zikredilir. Haliyle halk ve halik kavramlarinin Cenab-i Hak’tan baskasina nispet edilemeyecegi hususu da özellikle vurgulanir. Kulun bu isimden almasi gereken dersin basinda bu Ilahi takdir gelmektedir. Ezeli ve ebedi yegane takdir edici olan, kainati yoktan var eden, insani yaratan sonra kutlu bir emanetle dünyaya getiren, yaratmasi anlik olmayan sürekli yaratmaya devam eden biricik ve tek mabud Cenab-i Hak’tir. Aksini düsünmek sirkin kapilarini aralamakla esdegerdir ve insani varlik ve var olus karsisinda savunmasiz birakir. Bu çerçevede kul, basina gelen ve gelmeyen bütün mukadderati sadece O’ndan (cc) bilmeli, O’na (cc) yönelmeli, duasiyla tazimiyle sadece O’na (cc) yalvarmalidir. Insanin yeryüzü serüveninde biricik iltica yeri Cenab-i Hakk’in makamidir. O esige geldigimizde kendimizi Seyh Galip’in o meshur dizelerindeki teslimiyet vecdi içinde buluruz: “Tedbirini terk eyle takdir Hüda’nindir / Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümanindir.” Varligin bu Ilahi takdir anlayisiyla bilinmesi, kulun zihnindeki muhtemel sirk tozlarini bertaraf eder. Kalbi berraklastirir. Kul bilir ki, kainatta tesadüf ve rastlanti diye bir sey yoktur. Her sey Ilahi takdir içinde cereyan etmektedir. Kuslar da o Ilahi kaderle uçmaktadir. Günes, ay, dünya, kainat, mevsimler o takdirin tasarrufuyla bir Ilahi ahenk içinde dönüp durmaktadir. Insan da o Ilahi takdirle dünyada dogumdan ölüme bir yolculugu, bir seyrüseferi sürdürmektedir.

DÜNYAYI DEGERLI KILAN NEDIR
SAMI BAYRAKCI

Sufilerin büyüklerinden Ebu Bekir Muhammed bin Musa el-Vasiti (v. 932) hakkinda bir eczacidan söyle bir olay nakledilir: “Ebu Bekir Vasiti, bir gün camiye giderken dükkanimin önünden geçiyordu. Bu sirada ayakkabisinin ipi kopmustu. ‘Seyhefendi, izin verirseniz düzelteyim.’ dedim. ‘Olur, düzelt.’ dedi. Ayakkabisini tamir ettim. Bana, ‘Bu ip neden koptu biliyor musun?’ dedi. ‘Siz söylemedikçe bilemem.’ dedim. ‘Bu Cuma için gusül almamistim, ondan oldu.’ dedi. ‘Efendim, suracikta bir hamam var, girer misiniz?’ dedim ve kendisini hamama götürdüm. Orada yikandi.” (Kuseyri, er-Risale, haz.: Süleyman Uludag, Dergah Yayinlari, Istanbul 1978, s. 119)

KABUL ETMENIN SIFASI
GÖKHAN ERGÜR

Kendimize, ailemize, dostlarimiza, maddi gücümüze ve sahip oldugumuz makama inanip dünyaya meydan okuyabiliriz fakat tüm bunlar saniyeler içinde yerle bir olabilir. Güvendigimiz dostlar, sahip oldugumuz imkanlar, sagligimiz, mutlulugumuz bir anda kaybolabilir. Bunlari söylüyorum çünkü insanlarin kendilerinden ve dünyadan çok emin konustuklarina sahit oluyorum. Emin olmak güzeldir ama her an kaybedebilecegimiz, terk edebilecegimiz bir dünyada sahip oldugumuz seyler hakkinda bu kadar emin konusmak onlari kaybettigimizde derin bir hüzne sebep olabilir. Insanin dünyadaki gücü ve ömrü sinirlidir, bu sinirli alan içerisinde kazanmak kadar kaybetmek de var, iste biz bu ikinci ihtimali de göz önünde bulundurup hayatimizi buna göre insa edersek hayatimizi daha anlamli bir yer haline getirebiliriz. Insanin dünyada kendisine yapabilecegi en büyük iyiliklerden bir tanesi, kabul etmeyi ögrenmektir. Zorluklari, hastaliklari, musibetleri, mutsuzluklari kabul etmek, mutlulugu ve hazzi hayatimizin odak noktasi haline getirmemek insanin ruhsal dayanikliligini arttirir, travmalara ve sarsintilara karsi dirençli hale getirir ve savrulmalari önler. Insan, dünyadaki acilari ve karanligi kabul ettigi ölçüde güçlenir ve olgunlasir. Burada bahsettigimiz kabul, pasif bir eylem degildir. Aktif bir sekilde; dünyayi, hayati, kaderi arastirmak, izlemek, düsünmek, fikir üretmek ve nihayetinde de kabul etmektir. Kabul etmek teslim olmak degildir, susmak, boyun egmek, tepkisiz kalmak hiç degildir. Kainatin ve insanin varlik âlemindeki yerini fark edip buna uygun yasamaktir. Kabul etmek bir yönüyle de tevekkül etmektir. Bu dünyada inançlarimiz dogrultusunda iyi bir Müslüman olmak için; gücümüzün ve imkanlarimizin yettigince çabalayip gayret göstermemiz ve sonrasinda da dünyadaki sinirli gücümüzü fark edip yüce Allah’in bizler için uygun gördügü kaderi kabul edip riza göstermemiz gerekiyor. Bu tutum bizler için hem sifa hem de teselli kaynagidir. Çünkü içinde bulundugumuz evrende bizi bizden daha çok düsünen ve kollayan bir gücün oldugunu bilmek ruhumuza derman olur, yaralarimizi, kirginliklarimizi sarar. Kendini bilenlerden ve basina gelenlerden razi gelenlerden olmak duasiyla.

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024