Tasavvuf Hepimizi Ilgilendirir
Prof. Dr. Süleyman Derin
Sufiler bastan beri insanin
gönlüne, ruhuna hitap etmislerdir.
Gönle hitap ettikleri
için de onlarin mesajlari hiçbir
zaman eskimez, bilakis zaman
geçmesiyle daha fazla deger kazanir.
Islami ilimlerin bazi konulari her
insani ilgilendirmez, mesela bekar
bir insan evlilik ve bosanma ahkamini
bilmese de olur, hakeza fakir
birisi de zekatin detaylarini bilmek
zorunda degildir. Bu hususlarin hak
oldugunu kabul etmek insanin felaha
vasil olmasi için yeterlidir. Halbuki
tasavvufun konulari hemen herkes
için büyük oranda geçerlidir. Mesela
sufilerin en çok mesgul oldugu amel
olan Allah’i zikir, O’nu (cc) bilme
manasina marifetullah, hasyetullah
zengin-fakir, evli-bekar her
Müslüman için gereklidir. Dünyayi
kalbimize sokmama manasina zühd,
bugün içinde yasadigimiz maddeci
toplumun hastaliklarinin tedavisi
için her zamankinden daha lüzumlu
hale gelmistir. Zira modern Müslüman,
üretmeden tüketme, borçlanarak
da olsa gerçekten ihtiyaci olmayan
esyayi satin alma hastaligina kapilmistir.
Bizi her yandan saran reklam
bombardimaninin etkisinden ve tüketim
çilginligindan kurtulmanin en
saglam yolu tasavvufi bir egitimden
geçer. Özellikle Naksilerin belirledigi
on bir esasi modern zamana verilen
en güzel mesaj olarak ele alabiliriz.
Biz bunlarin bazilarini örnek olmasi
açisindan zikredecegiz. Azina bakip
çogu hakkinda fikir sahibi olmak
gerekir.
Halkin Nazarindan Hakk’in Nazarina Tasavvuf
Prof. Dr. Selahattin Yildirim
Islam ilim ile ameli bir bütün olarak ele almis,
ilimsiz amelin temelsiz; amelsiz ilmin de faydasiz
olacagini ortaya koymustur. Ilim ve amel
kelimelerinin ayni kök harflerinden olusmasi
da bu bütünlüge isaret eder niteliktedir. Ilim her
seyin temelidir. Hazret-i Adem’e melekler karsisinda
üstünlük kazandiran ve meleklerin ona saygi secdesine
davet edilmelerinin sebebi Allah’in kendisine
bahsettigi kainat ve içindekilerle ilgili derin bilgi
olmus, böylece zikri temsil eden melekler karsisinda
ilim burcunu temsil etmistir. Ilim günesi dogunca da
zikir mumunun aydinlatma gücü azalmistir. Bunun
yaninda Iblis ile Hazret-i Adem’in durumu mukayese
edildiginde ilmin de her sey demek olmadigi görülmektedir.
Bunun içindir ki, amelsiz ilim meyvesiz
agaca benzetilmistir.
Allah Tealanin ibadetle mükellef yarattigi kullarin
sorumluluklari farz, vacip, sünnet ve müstehap amellerden
ibarettir. Farzlar da farz-i ayn ve farz-i kifaye
olmak üzere iki kisma ayrilir. Ilim, farz-i kifaye
olmakla beraber bazi hususlar vardir ki bunlara iliskin
bilgi farz-i ayndir. Bunlar tevhid ilmi -Allah’in isim ve
sifatlarini bilme-, ilm-i hal bilgileri ve tasavvuf ilmidir
-kadere iman, sükür, riza, sabir ve tevekkül gibi
kalbi alakadar eden ilimler-. Imam Gazzali, “Tasavvuf
farz-i ayndir. Peygamberlerden baska herkes tehlikeye
maruzdur.” demis, Ebü’l-Hasen Sazeli de, “Bizim bu
ilmimizle derinlemesine alakadar olmayanlar için
masiyetlere dalmis olarak ölme tehlikesi vardir.”
demistir.
Duygulari Yönetirken Tasavvuf
Dr. Ahmet Murat Özel
Son zamanlarda birden fazla
kanalda, çokça ilgi gören, terapinin
merkezde oldugu filmler
var. Bu filmlerde kahramanlarin
irili ufakli psikolojik sorunlarini
terapistle birlikte dinliyor, bu sorunlarin
arka planlarini onunla birlikte
merak ediyoruz. Hayatinda terapi
sahnesi görmemis, bir terapistin
önünden geçmemis milyonlar, birlikte
bir terapi simülasyonuna gönüllü
maruz oluyoruz. Ve devaminda hemen
herkes, izledigi karakterleri birileriyle
karsilastiriyor, terapistin yorumlarini
gündelik hayatinda kullaniyor.
Böylece psikoloji basbayagi popülerlesiyor.
Bir zamanlar nispeten daha
az kamusal ve daha az popüler olan
psikoloji artik herkesin hayatinin
ortasina dank diye düstü anlamina
geliyor bu. Her birimiz artik biraz
psikologuz. Terapi artik, genis halk
kitleleri için de toplumsal bir hassasiyet
doguran, baskalarindan saklanan
bir sey olmaktan çikip normallesiyor.
Insanlar ekranda izledikleri,
kendilerini dinleyen birinin kendi
hayatlarinda da bulunmasini içten
arzuluyorlar.
Tasavvufun Çagrisi Gönül Çagrisidir
Doç. Dr. Ibrahim Baz
Islam’in hal diliyle davetini daha ziyade tasavvuf ehli
üstlenmistir. Esasinda tasavvufun söyledigi Islam’in
söylediginden baska bir sey degildir. Ancak tasavvufun
kendine has bir dili vardir ki, bu dil çogu zaman
kelimelere sigmayacak kadar derin ama bir o kadar sade,
saf ve bir tebessüm kadar samimidir. Çünkü tasavvufun
dili, kalpten kalbedir. Insani degerlerin iflasa dogru gittigi,
vahsetin ve zulmetin karanligindan gögün karardigi ve
insanlarin istikametlerini kaybedip yersiz ve yönsüz bir
sekilde dolastigi su günlerde onlarin kalplerine konusacak
bir dile ve bu dili konusacak gönüllere ihtiyaç vardir.
Insani derleyip toparlayip kendine getirecek bir gönül
diline. Tarihi tecrübe gösteriyor ki, tasavvuf bu dil gücüne
ve insanin bütün boyutlarini kusatacak ve onu kurtaracak
derinlige sahiptir. Peki nedir tasavvufun çagrisi?
Tasavvuf Bize Neyi Kaybettigimizi Hatirlatiyor
Kamil Yesil
Tasavvufu ders olarak okutan hocalarimiz,
kelimenin istikaki ile
basliyor. Bazilari, yün manasina
gelen suftan türedigini söylüyor.
Bu izaha göre ilk mutasavviflar tevazu ve
dünyevi alayise önem vermediklerini göstermek
için, dönemin en ucuz, en gösterissiz
elbisesi, el ile dokunan yün giydikleri için
onlara mutasavvif denmistir. Bilindigi gibi
Islam; sekli, kilik kiyafeti, sureti esas almaz
fakat tamamen göz ardi da etmez. Bazilari
Ashab-i suffa ile irtibatlandirarak tasavvufu,
sohbet ve zikir ehli Ashab-i kirama nispet
ediyor. Bir kisim hocalar da ilim, hikmet
sevgisi manasina gelen sophia ile akraba
görüyor.
Kur’an-i Kerim’i Tasavvuf Yasamaktir
Doç. Dr. Mahmud Esad Erkaya
Islami ilimlerin temel kaynagi
olan Kur’an-i Kerim, tasavvuf
ilminin de düsünce ve uygulamalarina
kaynaklik teskil
etmektedir. Sufiler, temel tasavvuf
kavramlarindan kendilerine özgü
uygulamalarina kadar her meselede
Kur’an’in ilke esaslarina bagli kalmislardir.
Onlarin, eserlerinde ele
aldiklari meseleleri Kur’an’dan deliller
getirerek anlatmayi kendilerine
prensip edinmeleri de bunun açik bir
göstergesidir. Tasavvufta özellikle
ahlak kapsaminda mütalaa edilebilecek
kavramlar dogrudan Kur’an’dan
alinmistir. Üstelik diger Islami ilimlerin
ihmal ettigi ihlas, husu, isar,
riza, takva, sükür, sidk, tevekkül, tefviz,
sabir, mücahede, sohbet, tebettül,
zikir ve tevbe gibi Kur’ani kavramlar
tasavvuf kitaplarinin en basta gelen
mevzularini teskil etmistir. Böylece
mutasavviflar Kur’an’in anlasilip
yorumlanmasinda önemli bir rol üstlenmislerdir.
Çaglari Asan Nese: Tasavvuf
Doç. Dr. Nurullah Koltas
Bu âlemi, asil vatana olan seyirde
türlü çileler ve ayarticilarla kusatilmis
bir süreç olarak düsündügümüzde,
kim oldugumuzu hatirlamak ya da
sufi terminolojisindeki ifadesiyle,
kendini bilmek de bir uyanis ve dirilis
imkani olarak karsimiza çikmaktadir.
Bu imkanin yerli yerinde kullanimi
ise modernite ile birlikte daha asikar
hale gelen nisyan katmanlarinin
aralanisina imkan saglamakta ve
kimilerine göre ancak inisiyatik ölüm
olarak adlandirilabilecek topyekûn
bir manevi kalkinmayla asilabilecek
bir duruma isaret etmektedir. Bahsi
geçen ölümü, “Insanlar uykudadir;
ölünce uyanirlar.” hadis-i serifi isiginda
ele aldigimizda, insanin her
an yüz yüze oldugu fiziki ölümden
önce hakikatin ayirdina varis olarak
da nitelendirilebilecek tahkikle iç içe
bir uyanisin saglanmasi, dikkatimizi
bir teyakkuz olarak da izah bulacak
kalbin harekete geçirilmesi ihtiyacina
çekmektedir. Dolayisiyla beserin,
insan mertebesine yükselmesi için
atilacak adimlar siralandiginda, ölüm
ve dirilisin ayni anda gerçeklesebilecegi
tahkik, öncelikli bir konuma
sahip görünmektedir.
Tasavvuf Ashabin Hali ve Hayatidir
Dr. Ibrahim Tozlu
Sahabe-i kiram, Resulullahin etrafinda cem
olan ilk mü’minlerdi. Sehirde olup biteni görmeye
basladiklarinda henüz cehalet asriydi.
Herkes bakiyordu ama görmüyordu; Kabe
nedir, dünya nedir, ölüm nedir, Allah kimdir, idrak
edemiyorlardi. Halbuki yüce Mevla’nin bir muradi
vardi; bilinmek ve ibadet edilmek. Derken Cebrail
(as) geldi; “Yaratan Rabbinin adiyla oku.” dedi. Ilmin,
bilmenin kapisiydi bu gelis. Vahiy melegi onu açti;
Hira’dan halka gelen zahiri ve batiniyla artik Allah’in
Resulü idi. Her seyi O (sas) ögretecekti. Anlamadi
müsrikler ve, “Muhammed, Rabbine âsik oldu.” dediler,
geçtiler. Gönül gözüyle hakikati idrak edenler ilk
mü’minlerdi; Hatice, Ebu Bekir, Ali, Osman, Zübeyr,
Talha (r. anhüm) Neler yasadilar neler! Mesela Ebu
Hureyre vardi Suffe ashabi içinde; sevgilinin kapisinda
günlerce aç bekledi ama Hane-i saadetten asla
vazgeçmedi. Pek çogu canlarini mallarini feda ettiler.
Rahmet deryasindan bir an ayri kalmak, süfli
emellere kapilivermek kalplerine sinmedi hatta,
“dünya onlara dar geldi.” (Tevbe, 118)
Tasavvuf Unutuslar Çaginda Hakk’i Hatirlamaktir
Sami Bayrakci
Modern insan, her seyi parçaladi.
O kadar parçaladi
ki, sira kendisine geldi.
Önce dis dünyasini,
sonra iç dünyasini lime lime ederek,
varligini parçalar üzerine/üzerinden
ikame etti. Bu durum, insanligin en
aci tecrübelerinden biri olarak yasanmaya
devam ediyor. Bundan daha aci
olani ise tevhidin temel eksenini ve
degismez özünü olusturdugu Islam
dininin mensuplarinin da bu parçalanmisliga
kapilmalari. Parçalamak,
her seyi aslindan kopardi. Insanoglu
yeryüzünde halife oldugunu unuttu.
Aslini unuttu. Kopup geldigi cenneti
unuttu. Hakikatini unuttu. Nihayet
ruhunda biz iz tasidigi Rabbini
unuttu. Hatirlamamak için elinden
ne geliyorsa yapmaya devam ediyor.
Kapitalizmin muhteris mucitleri,
insanin hatirlamasiyla tüm sistemlerinin
alasagi olacagini, baslarina
göçecegini biliyor. Onun için, unuttuklarini
hatirlamasin diye, her gün
seytani yeni bir planla, her saat nefsani
yeni bir oyunla insanin karsisina
dikiliyor.
En Büyük Ihya Hareketi: Tasavvuf
Said Yavuz
Bir büyük üsluptur, diyorum
tasavvuf için, nasil bir tanimlama
yapalim dediklerinde.
Müslümanin ince isçiligi.
Kalbi sadece Hakk’in zikrine amade
kilmak için ona usulünce anlatmak.
Ona anlayacagi dilden konusmak.
Insandan ve insani olandan uzaklasildigi
günümüzde neden bu yola
ihtiyacimiz daha da belirginlesti?
Niçin tasavvuf, bizler için korunakli
bir alanken baskalari için bir tehdit
unsuru olarak görülür. Bu konulara
dair birkaç madde bulacaksiniz
asagida. Yasadiklarimiza dikkatle
bakilinca bu yolun içeriden ve disaridan
yapilan bütün hücumlara ragmen
berrakligini ve kadim çagrisini sürdürmesi,
üzerinde durulmaya deger
bir hususiyet arz ediyor: Mutasavviflar,
esere ve cografyaya sahip çikar.
Vahhabilerin kabirleri sirk unsuru
saymalari Islam düsmanlarinin en
çok isine gelen hususlardandir. Kendi
elleriyle yapamadiklari yikimi, sapkin
görüsleriyle yön verdikleri, Islam’i,
çirkin emellerine alet eden güruhlar
araciligiyla yaptilar. Bunu bir tasavvufi
cemaate yaptiramazlardi. Ancak
uç fikirlerle beslenen gruplarla basardilar.
Irak’ta ve Suriye’de onlarca
tarihi eser, sirk bahanesiyle havaya
uçuruldu. Müslümanlarin o topraklarin
sahibi olduklarinin isareti bu
eserlerin ortadan kaldirilmasi bilinçli
bir eylemdi. Bu eylemi hiçbir tarikat
mensubu yapmaz. Çünkü tasavvufun
özünde bu eserler, türbeler, çesmeler,
kitabeler, her biri bir baska dünyanin
habercisi, Allah’i hatirlatan unsurlardir.
Her gördügü nesneyi bir sirk
unsuru saymaz.
Bir Gönül Seferi: Tasavvuf
Ahmet Edip Basaran
Insan malum, lügatte hem yakinlik kurma hem de
unutma anlamlarina gelir. Sadece insan kelimesinde
bile Ilahi takdirin tecellileriyle karsilasiriz. Kadim
medeniyetin basucu kitaplarina baktigimizda
özellikle bu temel kavramlar üzerinde bir yogunlasma
görürüz. Ben acizane yakinlik kurmada tasavvufun,
unutmama eyleminde ise ilmin izlerini görürüm. Hazret-
i Yunus’un, ilmi, insanin kendini bilmesiyle özdes
kilan o derin yaklasiminda da, sürekli hatirda tutma,
unutmama ikazi saklidir. Çünkü bilgelik insanin insan
oldugunu, bir kul oldugunu asla unutmamasiyla kaimdir.
Yakinlik kurmak içinse aska, muhabbete, çileye ve
sabra ihtiyaç duyariz. Bunlar olmadan insan bir ünsiyet
kuramaz. Tasavvuf, bu ünsiyeti kurabilmenin yolunu,
yordamini ögreten bir eylem pratigidir. Ilim bir kal ilmi,
tasavvuf ise bir hal ilmidir. Hal, dogrudan insanin benlik
ve sahsiyet olarak nerede durdugunu, hangi kaygilarin
izini sürdügünü gösterir bize. Çünkü halimiz, bu dünyadaki
arayislarimizin, adanislarimizin bir toplamini
verir bize. Attar’in meshur simurg hikayesinde söyledigi
gibi, insan neyi ariyorsa odur. Dolayisiyla bir kul
olarak dünyadaki varolusumuzu, temel vazifelerimizi
bir istikamet suuru çerçevesinde idrak edebilmek için
kendimizi sürekli bir sorgudan geçirmemiz sarttir.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin 100. sayisinda.)