Hikmet ve Ilim Sahibi Hazret-i Lokman
Doç. Dr. Mahmud Esad Erkaya
Kur’an-i Kerim’de yasantilari ve misyonlari ile
insanliga ibret olmasi için peygamber kissalari
anlatildigi gibi ahlaki, hikmetli sözleri ve
durusu ile örnek olan bazi salih kullardan da bahsedilmektedir.
Hazret-i Lokman da, her ne kadar peygamber
olabilecegi ifade edilse de yaygin kanaate göre, Allah
Tealanin Kur’an-i Kerim’de ismini zikrederek övgüyle
söz ettigi salih bir kuldur. Kaynaklarda ifade edildigine
göre edebi, hayayi ve en güzel ahlaki meziyetleri kendisinde
toplayan Hazret-i Lokman çevresine karsi cömert,
sefkatli ve merhametli bir bilge insan olarak taninmistir.
Allah Teala, Hazret-i Lokman’a hikmet verdigini
Kur’an-i Kerim’de bildirmistir. Bir kimseye hikmet
verilmesi hakikaten büyük bir lütuftur. Nitekim Allah
Teala, “Allah, hikmeti diledigine verir. Kime hikmet
verilmisse ona çok büyük bir manevi servet bahsedilmis
demektir.” (Bakara, 269) buyurarak hikmetin degerine
isaret etmektedir.
Hayret Makamina Ermek
Prof. Dr. Kadir Özköse
Hayret; tasavvuf erbabinin üzerinde önemle
durdugu seyr-ü sülûkun nihai bir makamidir.
Insan seyr-ü sülûk makamlarindan terakki
ederek en son hayret makamina ulasir. Sufilerin sözlerinde
her daim muhabbet ile hayret arasinda ciddi bir
iliski kurulmustur. Çünkü muhabbet, insani hayrete
götürür ve Allah hakkindaki marifet de insanda hayret
seklinde tecelli eder.
Sufiler, seyr-ü sülûklarinin basindaki hayretle sonundaki
hayreti bir görmemislerdir. Seyr-ü sülûkun
basindaki hayret, cehaletten kaynaklanan hayrettir. Bu
anlamiyla ilk hayret insanin kendisinden kaçtigi cehalet
iken ikinci hayret ise Hakk’in mutlakligi karsisinda
insanin acizligini anlatan bir durumdur. Bu da sevenin
Allah karsisindaki acizligi ve fenasidir.
Tahammülü Zor Bilgi
Kâmil Yesil
Insanoglunun dünya macerasina hakikat
arayisi dense yeridir. Insanoglunun hakikati
yitirmesi Hakk’tan ayri düsmekle baslar.
Yitirilen seyi bulmak için onu kaybolan yerde aramak
lazim geldigini biliyoruz ancak böyle yapamiyoruz
çünkü kaybettigimiz yerde degiliz. Baska bir yere ve
baska suretlerde geldik. Hak degismedi, hakikat degismedi
ise de bizim bulundugumuz yere uygun olarak
yeni bir surete, dile büründü.
Yitirdigimiz veya aradigimiz asil sey, bu yeni yerde
-dünyada- yeni suretlere bürünerek kendini gösteren
esya ve olaylardaki hakikattir. Onu ariyoruz. Ne demek
istiyoruz? Esya ve olaylarin bir görünen, görebildigimiz;
anlasilan/anlayabildigimiz sureti var bir de ilk
bakista gözle görülmeyen, görülemeyen, görülse de
anlasilmayan yönü var ki biz ona hakikat diyoruz.
Hakikati aramanin iki veçhesi var, biz Müslümanlar
için. Birincisi dilde örtülen, gizlenen hakikattir ki bu
durum bazen yalan olarak çikar karsimiza bazen de
mecaz olarak.
Her Seyin Esasi Hak Teala Sevgisi
Dr. Abdullah Taha Orhan
Tende canim, canda cananimdir, Allah hu diyen
Dilde sirrim, sirda sübhanimdir, Allah hu diyen.
Muhakkak bir yerlerde rastlamissinizdir bu dizelere.
Tekke musikimizin nadide ilahilerinin ekseriyeti
Türkçenin berrak pinari olan Yunus Emre’mizden
geliyorsa, kalan kisminin da mühim bir çogunlugu bu
dizelerin de sahibi olan Niyazi-i Misri’ye aittir. Iste bu
beyitle baslayan ve dil ile zikirden kalple muhabbete,
oradan da tevhide giden yolu gösteren ilahi, on yedinci
yüzyil Osmanlisinin önde gelen mutasavvifi Niyazi-i
Misri’ye (v. 1694) aittir.
Hak âsigi sairimiz Misri Hazretleri siirin bu ilk beytinde
insanin disindan içine, zahirinden batinina
dogru olan varlik hiyerarsisini hatirlatir bizlere. Bir
ben vardir bende, benden içerü, diyen Yunus Emre’nin
kaldigi yerden almistir tevhid sancagini. Buna göre, bir
dervisin yapacagi en mühim is olan -ayet-i kerimede de,
“Muhakkak Allah’i zikretmek en büyük is, en büyük
ibadettir.” (Ankebut, 45) buyurulmaz mi?- Allah’i zikretmekle,
Allah hu demekle mesguldür. Fakat bunu
yaparken zikir önce tende yani bedende, zahiri dilde,
dis varlikta baslar. Ancak zikir dilden kalbe indirildiginde
asil zikredenin ten ya da dil degil, can yani kalp
oldugunu, onda da aslinda kalbin gerçek sahibi, hakiki
mahbubu olan Hak oldugunu idrak eder dervis. Ilk
misra bunun hakka’l-yakin mertebesinden bir izahidir.
Melik Ism-i Serifi
Ahmet Edip Basaran
Dünya bir oyun ve eglenceden ibarettir. Ayetle
muhkem bu hakikati unuttugumuz an bocalamaya
baslariz. Nefsimiz bizi alt eder. Dünyevi
bir sarhosluk içinde önce kalbimizi sonra kendimizi
kaybederiz. Bu kaybedis esigi öncelikle fanilik duygusunda
tecessüm eder. Faniligini yitiren insan hakikatle
arasindaki Ilahi köprülerin yerle yeksan oldugunu görür
ilk elde. Güç, öyle bir histir ki insanin can suyunu
kurutur. Her seye sahip olma arzusu, tas gibi gelip
bögrümüze oturur. Insan her seye sahip olabilir mi?
Insan sahip olabilir mi? Esma-i hüsnadaki el-Melik
ism-i celili bize ilk olarak bu hakikati ihtar eder. Insan
acizdir, fanidir ve sahip oldugunu düsündügü ne varsa
hepsi biricik mülk ve azamet sahibi Allah’indir. Insan
sadece bir emanetçi konumundadir.
Dünya, Dostlugun Bereketiyle Dönüyor
Gökhan Ergür
Dünya usta bir sanatçidir; biçim verir, yeniden
üretir ve inandirir. Insan da bu sürecin dogrudan
muhatabidir çünkü dünyayla beraber hem
bedenen hem de ruhen sekil alir ve çevresine kendini
inandirir. Dünya çesit çesittir ve her dünyanin kendine
has bir iklimi vardir, iste o iklimler bizim kim oldugumuzu
ya da olacagimizi belirler. Söz gelimi, emek
mahsulü topragin çiçekleri baska, bakimsiz ve hor kullanilan
topragin çiçekleri baska kokular verir. Insan
da böyledir; hangi toprakta, hangi iklimde yetismisse
hangi dünyanin anlam bütünlügünü kendine dert edinmisse
nihayetinde o dünyanin temsilcisi olur, o dünyaya
benzer.
Bizler, cebinde parayla namaza durmayan, çocuklarin
cennet koktuguna inanan ve dünyaya var olmaya degil
yar olmaya gelen insanlarin hikayeleriyle biçimlenip
sekil aldik. Hal böyle olunca da sevdiklerimiz ve öncelediklerimiz
digerlerine göre farklilik gösterdi. “Nerede
hangi arsa degerlenir, döviz kuru yil sonunda hangi
seviyeye ulasir, hangi siyasi egilimden bir fayda saglariz,
-varsa eger- birikimlerimizi nasil yönetmemiz
gerekir?” sorularinin bütünüyle yabancisiyiz ve uzagindayiz.
Bizler siradan insanlariz ve kalbin en dogru
rehber olduguna inananlardaniz. Dünyanin sehvetine
ve sahteligine yüz çeviren, daima iyilerle birlikte olmaya
çalisan, güzeli bulmak için bir ömür tüken gönüllerin
arayisindayiz.
(Yazilar derginin Haziran, 2020 sayisinda.)