ORUÇ IBADETIYLE TAKVAYA ERMEK
PROF. DR. ALI AKPINAR
Orucun farziyetini bildiren ayette yüce Rabbimiz söyle buyurur: “Ey inananlar, oruç, sizden öncekilere farz kilindigi gibi, Allah’a karsi gelmekten sakinasiniz diye size de farz kilindi.” (Bakara, 183)
Oruç, tevhid tarihiyle bütünlesmemizi saglayan bir ibadettir. Zira oruç, bizden önceki ümmetlere de farz kilinmis bir ibadettir. Bizler oruç tutmakla, tüm tevhid ehliyle ayni yolda yani yüce Rabbin yolunda oldugumuzu ispat etmis oluruz.
Oruç, ayni anda en kalabalik cemaatle eda edilen bir ibadettir. Söyle ki oruç ayi Ramazan’da dünyanin dört bir yaninda mü’minler bu ibadet içerisine katilirlar. Böylece milyonlarca mü’min ayni ibadetin içerisinde bulusmus olur. Bunun için oruç ibadetinin fazileti ve sevabi pek çoktur.
AMELDE VE IBADETLERDE GÖSTERIS
DR. IBRAHIM TOZLU
Dil alimlerine göre riya/gösteris; görmek, görülmek anlamina gelen Arapça ruyet kelimesiyle yakindan alakalidir. Insanoglu, yaratilisi geregi görülmek ve begenilmek ister. Kur’an-i Kerim’de bu baglamda verilen bir örnek oldukça manidardir. Namazi terk etmeyi umursamayan, baska seylerle mesgul olmayi öncelikli kilan, vakitlerine ve sartlarina riayet etmeyip gaflet içinde geçistirivermek suretiyle namaz kilanlar gösteris yapmakla vasiflandirilmistir. (Bkz. Maun, 6) Burada gösteris yapmak hepimizin bildigi gibi isin gözle görülen kismidir. Ilk akla geleni budur. Bir de Resulullah Efendimiz riya yasagina dikkat çekerken isitme/isittirme anlamina gelen süm’a kelimesiyle meselenin önemine vurgu yapmis ve söyle buyurmustur: “Insanlara gösteris yapmak -riya- ve amelinin görülmesini duyurmak için -süm’a- amel isleyeni, Allah kiyamet günü insanlar önünde teshir, rezil eder.” (Ebu Davud, Edeb, 35; Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, XXIX, 539 (18011))
SALIH AMEL, SALIH KUL
DR. KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Arapça bir kelime olan salihin sözlük anlami; faydali, iyi, dogru ve güzel olan, her türlü bozukluk ve yanlisliktan arinmis, ise yarar; barisçi ve uyumludur. Bozuk, düzensiz -fasid-, kötü ve çirkin kelimeleri salih kelimesinin zit anlamlilaridir. Salih kelimesi dini bir terim olarak hem Allah’a ibadet ve taat hem Allah’in kullarina faydali olan isler hem de bu isleri yapan kimseler anlamina gelmektedir. Bir baska ifadeyle salih hem yapilan isi hem de bu isi yapan kimseyi nitelemektedir. Salih kelimesi, Kur’an-i Kerim’de, bu iki anlamiyla yüz yirminin üzerinde ayette yer almaktadir.
Salih amel dendiginde akla ilk gelen Allah’a kulluk maksadiyla yapilan ibadetler olmakla birlikte aslinda bu kavramin muhtevasi çok genistir. Yapilmasinda dinen bir sakinca bulunmayan her türlü eylem, Allah’in rizasi gözetilerek, iyi bir niyetle, dürüst ve dogru bir biçimde yapildiginda salih amel olmaktadir. Iyi ahlakli ve dürüst davranisli kimseler olarak tanimlanan salihler, imanlarinda, söz, fiil ve davranislarinda dosdogru olan, hayir isleyip kötülüklerden sakinan, Allah’in ve Peygamberin emir ve yasaklarina riayet eden ve salih ameller isleyen üstün ahlak sahibi kimselerdir. “Iman edip salih ameller isleyen kimseleri elbette salihler arasina dahil edecegiz.” ayetinde ifade edildigi üzere bir kimsenin salihlerden olabilmesi için iman ve salih amel sahibi olmasi gerekmektedir.
HAZRET-I SUAYB VE ONU DINLEMEYIP HELAK OLAN KAVIMLER
DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Hazret-i Suayb, Medyen halkina gönderilmis bir peygamberdir. Kur’an-i Kerim’in ifadesiyle o, Medyenlilerin arasindan seçilmis, onlarin kardesleri olan Suayb’dir. Medyen ise Kuzeybati Arabistan’da bulunan bir bölgenin ismidir. Burasi ayni zamanda Hazret-i Musa’nin Misir’dan çiktiktan sonra evlenip yillarca kaldigi yer olarak da bilinir. Suayb (as) Hazret-i Musa’nin kayinpederidir. Musa (as) Medyen’e geldiginde burada Hazret-i Suayb’in kiziyla evlendikten sonra sekiz veya on yil onun yaninda çalismistir.
Suayb (as) uzun yillar Medyen toplumuna yönelik teblig ve irsad vazifesini sürdürmüstür. Kavmine tatli dil ve güzel bir üslûpla hitap ederek hak dine çagirmistir. Onun teblig sürecindeki konusmalari o kadar güzeldir ve tesirlidir ki bu sebeple o, hatibü’l-enbiya, peygamberlerin hatibi olarak anilmaya baslanacaktir.
GÜZEL NEDIR, NEYE GÜZEL DENIR?
MONA ISLAM
“Allah güzeldir, güzeli sever.” hadisini hepimiz biliriz. Bu ne demektir? Güzel nedir? Neye güzel denir? Güzeli sevmek dogustan midir, sonradan mi edinilir? Allah nasil güzeldir? Güzellik Ilahi boyuttan bakilinca ne anlama gelir? Çok azimiz güzellik üzerine ve güzeli sevmek üzerine düsünmüsüzdür. Daha azimiz ise bu idrakle güzeli fark etmek, güzel görmek, güzellestirmek, güzel söylemek ve güzel eylemek konusunda basari gösteririz. Bilginin eyleme dönüsmesi gibi bir tutarlilik her konuda temel sorunumuz olsa da güzellik söz konusu oldugunda burada bilmekle eylemek arasindaki uçurum daha da derinlesmektedir. Her gün, evde, okulda, iste, sokakta, trafikte, devlet dairelerinde, çirkinlik her yanimizi kapliyor ve maalesef biz ona razi oluyoruz. Somut durumumuz bizim güzellik hakkinda pek de bilgili, görgülü oldugumuzu göstermiyor. Oysa, güzel olan ve güzeli seven Allah’in esmasi ile yüklenen insan fitrati, çirkinlikle mutmain olamamali. Allah sadaka verdigimizde begenmedigimiz/çirkin buldugumuz seylerden degil güzel ve iyi olanlarindan vermemizi emrediyor. Demek ki sadakanin, belki de Allah’a sadakatin güzellikle bir ilgisi var. Bu güzelden verme davranisi neden tüm eylemlerimiz için bir ilke teskil etmesin? Her isi besmeleyle yapmak dinin bir emri olsun da Allah’in ismiyle baslanan bir iste güzellik arayisi neden lüks kabul edilsin? Sahi, biz neden bir söylemin/eylemin hakli olup olmadigina bakarken onun güzel olup olmadigini sormayi unutuyoruz? Güzellige, estetige iliskin talepler, bir seyi yararli olmasi bir tarafa sirf güzel oldugu için istemek, neden insanin fitrati/dogasi degil de bir üst sinif durum, lüks ya da ona sira gelene kadar durumunu ifade etsin? Güzelligin insan ruhuna yarari neden fark edilmesin?
KIRKAMBAR
M.NEZIHI PESEN
Esrefoglu Rumi Hazretleri Müzekki’n-Nüfus adli eserinde nefsleri tedavi yollarini isaret etmektedir. Nefs-i emarenin tedavisi için su reçeteyi yazar: Hastalari ziyaret et, cenaze namazi kil, kabir ziyaretinde bulun.
Ayni eserde, Esrefoglu Hazretleri, Zahid Hatim’den su hikmetli sözü nakleder: Her kim cenneti umuyorsa fakirlerle bulussun, zira onlar cennetin beyleridir.
AGACI OLMAYANIN MEDENIYETI OLMAZ
KEMAL ÖZER
Süphe yok ki, kainat akil sir erdiremedigimiz
bir ahenk içinde yaratilmis. Börtü böcekten
daga tasa, kurt kustan fil gibi cüsseli hayvanlara,
derelerden okyanuslara, minicik çiçeklerden
devasa agaçlara sayisini bilmedigimiz ve bilemeyecegimiz
kadar nimet.
Nimetlerin çoklugu, çesitliligi, mahiyetleri insanin akil
muvazenesinin kaldirabilecegi bir sey degil. Kocaman
kabagi bitiren uzun gövdeli bitki son baharda ölürken,
zeytin agaci tam 4, hatta 5 bin yil hayatta kalabiliyor.
Bazi türler bir metreyi geçemezken, Sekoya agaci 100-
120 metreye çikip bin yil yasayabiliyor. Cami avlularina,
köy veya mahalle meydanlarina dikilen çinarlar, bir
yandan bin yil ömür sürerken, diger yandan çevrenin
kötü enerjisini emerek insanlari rahatlatir. Camilere
veya binalara yildirim düsmesini engelleyerek paratoner
görevi dahi gören çinarlar, Osmanli ile anilacak
söhrete sahiptir.
(Yazilarin tamami derginin 80. sayisinda.)
GÜLBAHÇE ÇOCUK EKI
Ilim ve Irfan dergisi Gülbahçe Çocuk ekinde,
Arif Dede
Cesur Küçük
Melih Tugtag
Betül Nurata
Ahmet Demir
Seval Sahin Cevizci
Yazi ve çizgileriyle yer aliyor.