HAZRET-I YUNUS VE SONRADAN IMAN EDEN HALKI
DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Allah Tealanin insanlari uyarip dogru yola girmelerini ögütlemesi için gönderdigi elçilerinden birisi de Yunus (as) peygamberdir. Kur’an-i Kerim’de kendisinden Yunus ismi ve balik sahibi anlamina gelen Zünnun ve Sahibü’l-Hut adlariyla bahsedilmektedir. Hazret-i Yunus, kendisine vahiy indirilerek âlemlere üstün kilinan salih bir peygamberdir. Babasinin Metta isimli salih bir kimse oldugu belirtilmektedir.
Peygamber Efendimiz ashabina peygamberler arasinda ayrim yapilmamasini ögütlerken Hazret-i Yunus örnegini vererek, “Ben kimse için Yunus bin Metta’dan daha faziletlidir, diyemem!” (Buhari, Ehadisü’l-Enbiya, 35, no. 3415) ve “Sizden hiçbiriniz benim Yunus’tan daha hayirli oldugumu söylemesin!” (Buhari, Ehadisü’l-Enbiya, 35, no. 3412) buyurmak suretiyle kendisinin veya baska bir peygamberin diger peygamberlerden üstün tutulmasinin uygun olmadigini bildirmektedir.
KIN BESLEMEYELIM, BIRBIRIMIZE DUA EDELIM
DR. KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Farsça asilli bir kelime olan kin; bir kimsenin
içinde yasattigi düsmanlik ve nefret duygusunu
ifade eder. Kinin karsiligi olarak Arapçada
genellikle hikd kullanilmaktadir. Bugz da hikdla yakin
anlamlidir. Büyük mutasavvif ve Islam düsünürü Imam
Gazzali, Ihyau Ulumi’d-Din adli eserinin, insani helake
sürükleyen olumsuz duygu ve vasiflari ele aldigi üçüncü
cildinde kini söyle tarif etmektedir: “Acziyeti sebebiyle
hemen intikam almaya gücü yetmeyen kimselerin hiddet
ve gazaplari içlerinde saklanir ve kin halini alir.
Içinden ondan nefret eder, ona kizar durur ve intikam
almak için bir firsat gözetir.” Bu tariften de anlasildigi
üzere kalbi hastaliklardan olan kin, öfkenin ürünüdür.
Bir kimse bir kimseye öfkelenir de onu affetmez fakat
bu öfkesini ifade etme imkani da bulamayarak içinde
canli tutar hatta günden güne büyütürse o zaman öfke
kine dönüsür.
BABASININ ANNESI: HAZRET-I FATIMA (r. anha)
SAADETTIN ACAR
Hazret-i Peygamberin en küçük kizi. Efendimizin soyunu devam ettiren Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin’in annesi. Ümmü’l-Haseneyn. Künyesi, babasinin annesi anlamina gelen ve Efendimizin kendisine hitabi olan ümmü ebiha ve babasinin kizi anlamina gelen binti ebiha.
Peygamberlikten bir yil önce dünyaya gelen Hazret-i Fatima; beyaz, aydinlik yüzlü kadin anlamina gelen Zehra ve iffetli ve namuslu anlamina gelen Betül lakabiyla da anilir. Mekke’de Efendimizin yasadigi sikintilari görmüs, babasinin çektigi acilara defalarca sahit olmustur. Bu acilarin üstüne, daha çocuk yastayken annesi -ve hepimizin annesi- Hazret-i Hatice’nin kaybi da eklenince, hüzün yilini tüm agirligiyla en çok o yasamistir. Artik yalnizca babasi vardi.
YERYÜZÜNÜN KALBI
DR. IBRAHIM TOZLU
Mekke’nin etrafini daglar sarmistir; Ebu Kubeys, Kuaykian, Sevr ve Nur –Hira- daglari… Halkin, Batha -Sel Yatagi- adini verdigi bu sehir, ilk kuruldugu yillarda çorak arazidir, rahmete susamis çöl misali kupkurudur. Kur’an’in ifadesiyle, “Ekilebilir topragi olmayan bir vadidir.” (Ibrahim, 37) Nice nebinin tesrifiyle bereketlenmis, nihayet can suyu içmistir. Ilahi irade, bu beldenin, ümmülkura (Enam, 92) yani sehirlerin anasi olmasini irade etmistir. Ana gibi dogurgan ve üretken kilmistir. Nur bu sehirden dogmus, cümle âlemi kusatmistir. Rabbü’l-âlemin ilkin bu sehirde Kur’an’i vahyetmis, Efendimize (sas), “Sehirlerin anasi olan Mekke’de ve çevresinde bulunanlari uyarasin.” (Sura, 7) buyurmustur. Hatta buranin, emin belde (Tin, 3) olduguna/olacagina yemin etmistir. Bu hakikati Ibrahim Aleyhisselam, “Rabbim, bu beldeyi güvenli bir sehir kil. Halkindan Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle riziklandir.” (Bakara, 126) duasiyla tüm insanliga ilan etmistir.
NECMEDDIN KÜBRA ILE HASBIHAL
DR. NURULLAH KOLTAS
Necmeddin Kübra: Bize mantiku’t-tayr’i ögreten, masivanin bizi mesgul etmesini engelleyen ve sülûkün tüm isaretlerini gösteren Cenab-i Hakk’a hamd-ü sena, Resulü’ne salat ve selam olsun. Evladim, bilesin ki Allah kimseye haksizlik etmemis ve onlari karanlikta birakmamistir. Zira herkeste kendisinden bir akil, bir ruh bulunur. Allah onlar için; kulak, göz ve gönüller var etmistir. Bazi kimseler için perdeleri kaldirir ve bu kisilerin disinda olanlar kör kalir.
Seyyar: Üstadim, Nifferi, “Nefsin perdendir -hicap-, ilmin perdendir, marifetin perdendir.” diyor. Oysa siz Allah’in kimseyi karanlikta birakmadigini söylüyorsunuz. Insanlarin önünde perdeler var mi, yok mu?
Necmeddin Kübra: Perde var, lakin disaridan konmus bir sey degil. Diger bir deyisle, insanlardan ayri bir varlik olmayip bizzat onlarin varliklarinin karanligi. Imdi gözlerini kapayip hiçbir sey görmedigini söylersen, bunun sebebi sensin. Esasen görmektesin ve fakat fiziki varliginin karanligi, gördügün seyi basiretinden uzaklastirmakta. Gözün kapaliyken dahi görmek istersen vücudundan fazlaliklari eksiltmen gerektir. Fazlaliklari eksiltmenin yolu da mücahededen geçer. Mücahede vücut, nefs ve seytan gibi yar disinda olan her seyi, yani agyari bertaraf etme girisimidir.
ILIM BIR KAPI, IRFAN BIR ANAHTAR
AHMET EDIP BASARAN
Insan umutsuz yasayamaz. Yeis yani umutsuzluk,
karamsarlik bir Müslümanin lügatinde
olmamasi gereken kelimeler. Her yeni gün
gelecege ve yasanacak güzelliklere dair bir umut penceresidir.
Tasavvufta havf ve reca öz suyunu umuttan
alir biraz da. Çünkü korku da umutla yatisir insanin
içinde. Erenlerden birinin su cümlesini hep aklimda
tutarim: “Dogan her yeni günes, Allah’in insanlardan
umudunu kesmediginin bir kanitidir.” Öyle ya, dünya
ayaktadir ve imtihan yani umut devam etmektedir.
“Gözü olana gün isimistir.” buyuruyor Sah-i Velayet.
Ilim beldesinin kapisi Hazret-i Ali, ayni zamanda bütün
evliyanin da sahidir. Onun hakikate ve dünya sinavina
dair hikmetli sözleri hepimiz için bir kilavuz hükmündedir.
Necip Fazil’in Hazret-i Ali kitabi, bu büyük
sahsiyetin hayatina ve mücadelesine dair essiz güzellikte
bir hikmet pinari. Kitabi okurken Hazret-i Ali’nin
mübarek sözlerinin sayfalarin arasina serpistirildigi bir
hakikat arayisiyla kusanirsiniz. Çocukluktan baslamak
üzere bu büyük insanin kademe kademe idrakleri asan
hallerine taniklik ederiz. Allah Resulü’ne (sas) kosarak,
“Inandim! Iman ettim! Sen hak peygambersin ve
getirdigin din haktir!” diyen Hazret-i Ali’deki sezis ve
eris gücüne dikkati çeker Necip Fazil. Öyledir, âlemde
güvenilecek tek idrak vasitasi akil ve hesap degil, sezis
ve eristir. Bir çocuk muhayyilesindeki yüceligi Hazret-i
Ali’nin sahsinda yeniden müsahede ederiz.
BIR BAKISI YAKTI BENI
M. NEZIHI PESEN
Pir Afitab bizi ziyaret etmek için Londra’ya gelmisti. Pakistanli bir Naksi ihvaninin mürsidiydi. Sik siyah sakalli, sarikli, çok tatli, meleksima bir zat idi. Kalbim kabz halindeydi. Basim önüme egik, meclisin en arkasinda oturdum. Hazret sohbet ediyordu. Kendi nefsimin derdine düsmüs oldugum için dinleyemeyecek kadar dikkatim daginikti. Sadrim daralmis, gözlerim yaniyordu. Basimi kaldirip baktim. Saniyenin belki onda birlik bir aninda dogrudan bana bakti ve tebessüm etti. Gözünde bir nur halesi çakti. O nur dogrudan kalbime sirayet etti. Gözlerim sogudu. Üstüme bir sekine indi. Beni ezip çatirdatan bir agirlik sadece bir anlik bir safa nazar ile üstümden gidivermisti.
“Insanlar kem nazardan bahseder ama unuturlar; bir de safa nazar vardir. Iyi nazar vardir. Tipki kem nazar sahibinin bir bakisla hasta edebilecegi gibi safa nazar sahibi de bir bakisla iyi eder.” Habib Ahmed Meshur el-Haddad