ILIM VE IRFAN | Ağustos | 2018 | DIGER YAZILAR | Okunma: 1067
PEYGAMBER EFENDIMIZIN SADE HAYAT TARZI
DR. IBRAHIM TOZLU

Hiç kuskusuz Peygamber Efendimizin gönderildigi cografyada hayatin kendine özgü bas döndüren hizi vardi ve devrin hayat tarzina sekil veriyordu. Günümüzde oldugu gibi o devirde de insanlarin karsi konulamaz arzu ve hevesleri vardi. Örnegin Medine hayati, birçok kültüre mensup halk kitlesiyle Müslümanlarin irtibatini zorunlu kilmisti. Bir yanda Yahudilerin ticaretteki hirsi, diger tarafta Hristiyanlarin dünyevi yönetim planlari, kuzeyde Kudüs, Iskenderiye, Sam ve Bizans’in sosyo-ekonomik hayat tarzi Medine’yi çepeçevre kusatmis, hayati ilmek ilmek örmüstü. Mekkeli olup da Medine’yi mesken tutan birçok sahabenin ticaret kervani bulunuyordu. Üstelik bir de buna dogunun gizemli ve bir o kadar insan gönlüne nüfuz eden siir ve nagmeleriyle kadim Fars/Iran kültürü ekleniyordu. Nice sair ve edip çesitli anlatimlariyla Bizans imparatorunu -Kayser- misal gösteriyor, zengin ve görkemli hayatini güç ve servetin sembolü kabul ediyordu. Kisra’nin -Iran/Sasani hükümdari taci, tahti, hazinesi, saraylariyla kullandigi mobilya, hali ve lüks esyasi ihtisam unsuru olup dillerde dolastiriliyordu. Peki, Efendimizin dünyayi sereflendirmesiyle ihtisamin en büyük göstergesi Kisra’nin sarayi sarsilmamis miydi? Sahi, hakikatte yikilan neydi? Degisen neydi? Hak ile yeksan olan neydi?

SEYH YUSUF HEMEDANI'NIN TASAVVUF ANLAYISI
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE

Hayati boyunca gerçeklestirdigi manevi rehberligi, yetistirdigi halifeleri ve kaleme aldigi eserleri ile Yusuf Hemedani Hazretleri ilim ve amel, seriat ve tasavvuf, zahir ve batin, fert ve cemiyet, madde ve mana iliskilerini bir bütün olarak degerlendirmistir. Yusuf Hemedani’nin suret ve sireti kadar zühd ve takvasi da mezhebinin imami, Imam-i Azam Ebu Hanife’ye benzerdi. Kal ve hal sahibi, ilim ve irfan ehliydi. Sirtinda daima yamali yün elbise bulunurdu. Hilm ve merhamet abidesiydi. Kur’an okumaya çok düskündü. Dünya islerine ehemmiyet vermez, padisahlarin ve büyüklerin evlerine gitmezdi. Eline ne geçerse muhtaçlara verir, kimseden bir sey kabul etmezdi. Herkese karsi çok iltifat eder, halim ve merhametli davranir, misafirlere kendi vilayetlerindeki dervislerin ahvalini sorardi. Kalben zikrederek nefsini hapsettigi cihetle çok terlerdi. Mescit kapisindan Hace Hasan Endaki ve Hace Ahmed Yesevi’nin evine varana kadar Bakara suresini, geri dönerken de Al-i Imran suresini okurdu. Arada yüzünü Hemedan’a çevirir ve çok aglardi. Selman-i Farisi’nin (ra) asasi ile sarigi kendisinde idi. Her ay basinda Semerkand mollalarini çagirarak onlarla ser’i esaslar üzerine sohbet ederdi. Hizir (as) daima onun musahibi idi. Herkesin derdine yetismeye çalisirdi.

DOSTLUGUN ANLAMI ÜZERINE
MONA ISLAM

El-Halil kentine gittigimden, Hazret-i Ibrahim’in kabr-i serifini ziyaret ettigimden beri, dostlugun anlamini, Allah’in kendisine dost edindigi bu nebinin halini düsünür oldum. Bir zamanlar Hazret-i Ibrahim’in herkese açik sofralar kurdugu o beldede, bugün her zaman herkese açik olmayan bir mescidde, kendisini ziyaret için gelen Müslümanlarin demir kapilardan, turnikelerden, kontrol noktalarindan geçmek, çantalarini açmak zorunda oldugu, yerel halkin ise o sartlarda bile giremedigi ancak izin verilen zamanlarda ziyaret edebildigi bir yerde yatiyor Allah’in dostu. Insan ister istemez, biz artik Allah’in dostu degil miyiz ki buraya Allah’in en büyük dostunu ziyarete gelmek bu kadar zorlasti diye halinden, hususen de nefsinden sikayet içeren bir ah demeden edemiyor. Bu soru bir baska soruyu daha doguruyor: Biz artik birbirimize dost degil miyiz ki Halilü’r-Rahman’in dergahina girmek bu kadar zorlasti?

IKI ZIT HAL: GAYBET VE HUZUR
DR. KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN

Gaybet ve huzur, birbiriyle iliskili iki tasavvufi kavramdir. Gaybetin sözlük anlami; kaybolmak, göze görünmemek, hazirda olmamak iken huzurun sözlük anlami; mevcut olmak, bulunmak, hazir olmaktir. Bu itibarla bu iki kavram zit anlamlidir. Tasavvufi bir terim olarak gaybetin anlami; salikin varid ve ilhamin etkisiyle kendinden geçerek dis dünyaya dair suurunu yitirmesidir. Burada varid, salikin kalbine ansizin gelen Ilahi bir hali ifade eder. Gaybet halindeki salike gaib ve ehl-i gaybet denir. Bir tasavvuf terimi olarak huzur da genel itibariyle gaybet halinin sona ermesinden sonra baslayan uyaniklik halidir. Huzur, salikin Hakk’in huzurunda bulundugunun idrakinde olmasini ya da sürekli Hakk’i gönlünde hazir bulmasini da ifade eder. Huzur halindeki salike hazir, ehl-i huzur denir.

BIR CAN SIMIDI: NAMAZ
SAID YAVUZ

Namaza ne veriyorsun ki ondan bir seyler bekliyorsun? Bu soruyu bana sorduran bir büyügüm oldu. Istikrar ve istikamete dair büyük yenilgi ve basarisizligimizin sebepleri üzerine konusuyorduk. Bana hiç alisilmadik bir cevap verdi. Felsefi argümanlari, süslü cümleleri bir kenara itti, sözü yormadan söyledi. Dedi ki özensiziz. Yaptigimiz ibadetlere özen göstermiyoruz. Namaza dururken mesela ona ne kadar hazirlaniyoruz? Yani huzura çikarken söyle bir bakiyor muyuz kendimize, nasilim? Aynanin karsisina geçip boyumuzun ölçüsünü aliyor muyuz? Ben onun dediklerinden sunu anladim. Ne kadar hazirsan o kadar aliyorsun namazdan. Sen namaza ne veriyorsun ki ondan ne bekliyorsun? Bu çok önemli. Abdestiyle, zihni hazirligiyla, kildigin namazin son namazmis gibi olmasiyla, takkesi, kokusu, güzel elbisesiyle. Böyle bir hazirligimiz yok. Nuri Pakdil’in yaziya oturmadan önce takim elbisesini giydigini, önünü ilikledigini, böylece masasina oturdugunu duymustum. Bir ibadet vecdi içinde yazmak. Her sey böyle. Namazlarimiz yarim. Bir yük var sanki omzumuzda da sunu rastgele bir yere birakiverelim diyoruz.

YASAMAK HATIRLAMAKTIR
AHMET EDIP BASARAN

Hayat bize verilmis bir emanet. Bu emanetle olan ünsiyetimiz mukabilince bir karakter sinavindan geçeriz sürekli. Imtihan bir an için olup bitmis bir süreci degil, nefes alip verdigimiz her saniyenin suuruyla yasamayi gerekli kilar. Müslüman her daim tetikte ve teyakkuzda olmak zorundadir. Zira dünya ve nefsin oyunlari hiç bitmez. Bu oyunlara karsi, yüregimizi kavi ve diri kilacak sahih eylemler içinde olmak zorundayiz. Diri bir kalp, diri bir gönül. Kadim anlatilarda kalbi öldüren felaketler sayilirken en basta gelen afet, kalbin Allah’i unutmasidir. Çünkü yaraticisini unutan bir insan, ne kadar hayat emaresi gösterse de ölü bir kalple yasamaya mahkumdur. Bu yüzden bir Müslüman için ilk elde gerekli ve elzem olan husus, unutmaya ve gaflete karsi kalbi Allah’in zikriyle sürekli mesgul etmek ve hem kalbini hem kendini hayatta ve ayakta tutmak olmalidir.

(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Agustos sayisinda; sayi 72)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024