DILINE HAKIM OLAMAYAN KALBINI KORUYAMAZ
DR. KÜBRA ZÜMRÜT ORHAN
Insanoglunu diger varliklardan ayiran en temel
özelligi konusabilme/ifade edebilme yetenegi
yani beyanidir. Insana bahsedilen bu özellige
Kur’an-i Kerim’de de dikkat çekilmektedir. (Bkz.
Rahman, 3-4)
Insan; duygularini, düsüncelerini, hayallerini, tecrübelerini,
bilgi birikimini dil vasitasiyla ifade eder, aktarir,
paylasir. Dil sayesinde baska insanlarla iletisim kurar,
onlardan ögrenir ve onlara ögretir. Beyan yetenegi,
yaraticinin insana en büyük ihsanlarindandir. Sözlü ve
yazili kültür ve edebiyat, tarih, bilim ve teknoloji hep
beyan sayesinde ortaya çikmistir.
BELA VE MUSIBETLER KARSISINDA SUFILERIN TAVRI
PROF. DR. SÜLEYMAN DERIN
Sufilere göre Allah Teala bu dünyada celali
ve cemali sifatlarla kullarina tecelli eder. Kula
gelen musibet ve belalar celal sifatlarindan,
nimetler de Rabbin cemal sifatlarindan gelir. Samimi
Müslümanlar ve sülûk ehli sufiler her iki tecelliden de
istifade ederek Allah’a dogru menziller asarlar. Zira
onlar gerek cemal gerekse de celal tecellilerinde
Rablerini tanir, bilirler. Avam ise Rablerini sadece cemal
tecellilerinde taniyabilir. O’ndan (cc) nimet geldikçe
sükreder en ufak bir bela ile karsilasinca da bunu ardi
kesilmez bir sikayet kaynagi haline getirirler. Bela ve
musibetlerin niçin gönderildigini anlayamazlar. Sufilere
göre Müslümanin esas kalitesi belalar karsisindaki
tutumunda belli olur, zira en gafil bir insan bile nimet
karsisinda elhamdülillah diyebilir ama çok az insan bela
karsisinda sabrini koruyabilir. Sufilere göre avam, halk
celal tecellilerini kötü görüp onlari inkar ettikleri için
maneviyat yolunda bir basari kazanamazlar.
HAZRET-I HUD VE RÜZGARIN HELAK ETTIGI KAVMI
DR. MAHMUD ESAD ERKAYA
Allah Teala insani kendisini tanimasi ve yalniz
O’na (cc) kulluk etmesi için yaratmistir. Bu yaratilis
gayesine uygun bir hayat sergilemeyen,
Allah’a sirk kosan, peygamberlerini yalanlayan ve her
türlü kötülügü meslek edinen toplumlari ise gazabina
ugratmis, yasadiklari cografyanin özelliklerine ve
insanlarin zaaflarina göre de çesitli musibetlerle helak
etmistir. Allah’a isyanlari sebebiyle çesitli sekillerde
cezalandirilan toplumlar, dersler çikartilmak suretiyle
mü’minlerin hayatlarina yön vermesi için Kur’an kissalarinin
önemli bir konusu olmustur.
Hazret-i Hud (as) ve kavminin hikayesi de Kur’an’da
konu edilen bu kissalardan biridir. Hud (as) esmer, gür
saçli ve güzel yüzlü bir nebidir. Hud (as) Ad kavmine
onlari içlerinde bulunduklari isyankar ve rezil durumdan
çekip çikartmasi için gönderilmistir. Ad kavmi Güney
Arabistan’da Yemen yakinlarinda kum tepelerinden olusan
bir araziye sahip olan Ahkaf bölgesinde yasayan
bir kavimdir. (Ahkaf, 21) Yöneticilerinin isminden dolayi
Ad kavmi olarak anilmaktadir.
ASR-I SAADETTE BAYRAM GÜNLERI
DR. IBRAHIM TOZLU
Asr-i saadet, Müslümanlarin en mutlu oldugu
yillardir. Zaman, çag, devir anlamina gelen
asir ile, mutluluk manasinda saadet kelimeleri
bu kavramda bir araya gelmistir. Bu ifadeyi bize asil
sevdiren Efendimiz aleyhisselamin su ifadesi olmalidir:
“Insanlarin en hayirlilari benim asrimda yasayanlardir.
Sonra onlari takip edenler ve daha sonra onlari takip
edenlerdir.” (Müslim, Fedailü’s-Sahabe, 210; Ebu Davud,
Sünnet, 9) Mü’minler, Asr-i saadet denilince Resulullah
Efendimizin yasadigi, ashabini terbiye edip gelecek
nesillere hazirladigi, Islam’in tam manasiyla uygulandigi
ve Kur’an ayetlerinin nazil oldugu yillari anlamistir.
DOST DOST DIYE
SAID YAVUZ
Dost dost diye diye nicesine sarildim diyor Âsik
Veysel, devaminda vefayi insanlardan degil
topraktan buldugunu anlatiyor. Siirin tamaminda
topraktan görüp insandan görmedigi
hususlari alt alta yazsak bir dostta bulunmasi gereken
özellikleri çikaririz. Vefa; omzunda tasimak, kötü davransa
da gül ile karsilamak, bire dört vermek, cömertlik,
kusur örten, yara saran, yol gözleyen, bagrina basan.
Siir topragin insan için degerine atif için söylenmis ama
onu bir dostun tarifi olarak okumak bize daha çok seyler
söyleyecektir diye düsünüyorum.
Dost denilmis, iki ayri bedenin tek bir kalp olarak
atmasidir. Birlikte ayni yöne bakmak. Yalniz geldik bu
âleme. Yalniz gidip yalniz hesaba çekilecegimiz bildiriliyor.
Demek suya duydugumuz neyse dosta da o denli
ihtiyaç duyacagiz. Dosta ihtiyacimiz belirtilmek için mi
böyle denmis? Elbet öyledir. Orada da bize dostluklari
fayda verecek kimseleri arayip bulmaliyiz.
DÜSMAN IÇIMIZDEDIR: NEFSLERIN TERBIYESI
AHMET EDIP BASARAN
Tarih bir tekrarlar manzumesidir. Insanlar,
olaylar, haller zaman rüzgari içinde savrulur
gider. Geriye kalan nedir? Geriye kalacak olan
nedir? Geriye kalmasi gereken nedir? Insanin macerasi
burada baslar. Dogru sorulari sormaya basladigi yerde.
Kendisine emanet olarak verilmis ömür sermayesi hiç
bitmeyecek gibi gelir insana ama faniligin sefkat tokadindan
kim, nasil kaçabilmis? Ömür sermayesi terkibi,
akledenler ve düsünenler için ne muazzam bir ihtardir
insana. Öyle bir sermaye ki, her kurusundan satir satir
hesaba çekilecegimiz bir hayat dükkani içinde yasiyoruz.
Müflis olmak da var bu imtihanda, Allah’in rizasi
ugruna yasayip istikamet üzere olmak da. Ömrümüzü
nerede harciyoruz? Ömrümüzü ne ugruna ve niçin
harciyoruz? Insan öncelikle sorulardan tutunur kendine.
Kendine tutunmak, kalbine dogru uzatacak bir
el aramanin da kavgasidir aslinda. Hayat bir kavgadir,
bir sorgu ve hesaplasma sahnesidir evet! Düsman mi
ariyorsun? Onu her insan kendi içinde tasir.
KIRKAMBAR
BIR KAZASKERIN ILMI
M. NEZIHI PESEN
Ulemadan Emin Efendi, Sadrazam Haci Emin
Pasanin ogludur. Ilk tahsilini Kadi Mehmet
Efendiden, fikih ve kelami Abid Efendiden,
ali ilimleri ve tefsiri Süleymaniye müderrisi Madrubi
diye anilan Ahmet Efendiden yapti. Hesap, hendese
ve kozmografyayi Gelenbevi Ismail Efendiden, edebiyati
babasinin divan katibi Nuri Efendiden ve bu
asrin büyük alimi Tatarcik Abdullah Efendiden,
Sanayi-i latifeyi Nimet Efendiden ve talik yaziyi Yesari
Efendiden ögrenmisti.
Her bakimdan benzerlerinden üstün ve gerçekten
kazasker denmeye layik, faziletli bir adamdi. Babasi
reisülküttap iken kendisi mülazim olmus, babasi
sadrazam olunca müderris, Galata kadisi, Edirne
kadisi ve Istanbul kadisi mertebelerini astiktan sonra
Anadolu kazaskeri olmustu. Oglu Abdülkadir Efendi
de büyük ulemadandi.
BEYIN ÖLÜMÜ VE ORGAN NAKLINDE BAZI GERÇEKLER
KEMAL ÖZER
1968’de baslayan beyin ölümü yalani ve organ
nakli tartismalari bitmek bilmiyor. Özellikle
son aylardaki, beyin ölümü gerçeklesti diyerek
organlari alinmak istenen kisilerin uyanmalari,
Rockefeller tibbini açmaza sürüklüyor. Bu yüzden
simdilerde pek çok kisi, beyin ölümü gerçekten ölüm
mü sorusunu daha yüksek sesle soruyor.
Ölüm tanimina, ünlü Yahudi baron Rockefeller’e ait
Harvard Üniversitesinin 1968 yilinda beyin ölümü
teorisini de eklemesi üzerine dünyanin yeni bir derdi
daha doguyordu.
O güne kadar ruhun bedeni terk ederek, bedenin salt
bir cesede dönüsmesi fikhi anlamda, ölümün gerçeklesmesi
olarak da kabul edilmekteydi. Bu hem dini hem
felsefi hem tibbi hem de ilmi anlamda böyleydi. Ancak
yeni dönemde isler degismisti.
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan’in Haziran sayisinda.)