ILIM VE IRFAN | Mart | 2018 | DIGER YAZILAR | Okunma: 894
AMELLERIMIZ KABUL EDILECEK MI?
PROF. DR. ALI AKPINAR

Hazret-i Ibrahim ve oglu Hazret-i Ismail. Ikisine de selam olsun! Yüce Allah’in emri ve izni ile bir beyt insa ediyorlar. Daha dogrusu daha önce Hazret-i Adem aleyhisselam döneminde yapilan, sonra yikilan beyti temelleri üzerine yeniden yükseltiyorlardi. Yaptiklari Allah için bir mabedin insasi idi. Bundan kendilerinin herhangi bir dünyevi beklentileri yoktu. Zira kendilerine ev yahut isyeri yapmamislardi. Buna ragmen gönüllerini açarak yüce Allah’a söyle dua ettiler: “Ibrahim ve Ismail, Kabe’nin temellerini yükseltiyordu. Rabbimiz, yaptigimizi kabul buyur; süphesiz ki, sen hem isitir hem bilirsin, dediler.” (Bakara, 127) Rabbimiz, sen dualari isitir, niyetleri bilirsin, bunu bizden kabul buyur!
Onlarin bu yakarislari bize, yaptigimiz ibadet ve taat¬lardan sonra içtenlikle dua etmemizi ögretiyor. Asla amelimize güvenmemeyi ögretiyor. Yapilan amellerin yüce Allah tarafindan kabul edilmeyebilecegi endise¬sini tasimamizi ögretiyor. Ben yaptim oldu anlayisindan uzak durmamizi ögütlüyor. Nitekim eskilerin namazlar¬dan sonra okuyageldikleri bir dua söyledir: Rabbimiz! Bu yaptigimizi bizden kabul buyur. Namazimizi, kiya¬mimizi, orucumuzu, rükumuzu, secdemizi, kiraatimizi, ka’demizi kabul buyur! Eksik ve kusurlarimizi tamamla, kiyamet günü bunu suratimiza çarpma Allah’im!
Duanin sonunda yer alan, bunu suratimiza çarpma ifadesi ne kadar anlamlidir! Böyle ibadet mi olur, böyle namaz mi olur, böyle kulluk mu olur diye bizi amellerimizle ortada birakma Allah’im, demektir. Insanin ameliyle ortada kalmasi ne kadar hazindir. Bir hadislerinde Peygamberimiz bize müflisi tanimlarken söyle buyurur: “Bilir misiniz müflis kimdir? Dediler ki, borç batagina batmis olan kisidir. Peygamberimiz söyle devam etti: Ümmetimden müflis, kiyamet günü namaziyla, orucuyla, zekatiyla huzura getirilendir. Bu kisi suna sövmüs, buna iftira atmis, berikinin hakkini yemis, ötekinin kanini dökmüs, birsine vurmus! Hesabi görülürken bu kisinin iyiliklerinden kazandigi sevaplar, hak sahiplerine verilir. Iyilikleri biter fakat ödenecek borçlar bitmez. Bu sefer hak sahiplerinin günahlari alinir, bu borçlu kimsenin üzerine yazilir ve böylece kisi cehenneme atilir. Iste asil müflis budur!” (Müslim, Tirmizi, Ahmed)

IYILIGE IYILIK, KÖTÜLÜGE DE IYILIK
YRD. DOÇ. DR. IBRAHIM TOZLU

Iyilik yapmayagörsün insan, nice dostlar birikir etrafinda. Peki, kötülük öyle mi? Iyilikte cümle âlem bir araya toplanir. Kötülükte kimi kimsesi kalmaz insanin. Kötülerle beraber olmak ve kötülüge üzülmek iyilige nispetle çok daha derin anlamlar ihtiva eder kanaatimizce. Gün geçmiyor ki, bir insana kötülük dokundugunda mü’minden baskasi ona el uzatsin. Kötülük karsisinda her insanin kalbi ve vicdani sizla¬miyor maalesef. Milli sairimiz Akif’in de dedigi gibi, “Imandir o cevher ki Ilahi ne büyüktür/ Imansiz olan pasli yürek sinede yüktür.”
Sahih hadis kaynaklarindan ögrendigimize göre sahabe Ebu Ümame el-Bahili (ra), Efendimiz Aleyhisselamin, “Yaptigin iyilige sevinir, isledigin kötülüge üzülürsen, iste o zaman gerçek mü’minsin.” (Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, V, 251, 252, 256; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, VIII, 117 -7540-) buyurdugunu nakletmektedir. Peki, iyilige sevinmek ve kötülüge üzülmekle iman etmek arasinda nasil bir irtibat olabilir dersiniz?

BAGDATLI SUFILERIN ÖNDERI: SERI es-SAKATI (ks)
PROF. DR. KADIR ÖZKÖSE

Adi, Seri bin Mugalles; künyesi Ebü’l-Hasan, nis¬besi es-Sakati’dir. Cüneyd el-Bagdadi’nin dayisi ve mürsididir. Maruf el-Kerhi’nin talebesidir. Bisr Hafi ve Haris Muhasibi ile çagdas ve arkadastir. Bagdatli sufilerin önderidir. Hadis rivayetiyle de mesgul olan ilk sufilerdendir. Bagdat çarsisinda bir dükkani vardi. Talebelerine ders okutur, halka vaaz ve irsadda bulunurdu.
Maruf el-Kerhi’nin müridi olarak Seri es-Sakati, hoca¬sinin hayir duasinin, kendisinin manevi mertebesini yükseltmis olmasini sükranla anar. Evliya menkibe¬lerinin yazarlari, Seri es-Sakati’nin, batini yazarlarin temel konusu olan çesitli tasavvufi halleri inceleyen ilk kisi oldugunu söyler.
Seri es-Sakati günahlarinin burnunu karartmasindan korkardi. Bu, onun dindarlik ve vicdanlilik derecesini göstermektedir. Meclisinde tasavvufi ask konulari üzerinde konusurdu. Insanla Allah arasindaki karsilikli gerçek askin tanimini yapan ilk kisidir. (Annemarie Schimmel, Tasavvufun Boyutlari, ter. Yasar Keçeci, Kirkambar Kitapligi, Istanbul 2000, s. 57)

ALLAH’A GIDEN GEMININ KAPTANI: HAZRET-I NUH (as)
YRD. DOÇ. DR. MAHMUD ESAD ERKAYA

Hazret-i Adem’den sonra uzun yillar geçmis; insanlar, hak dinden yüz çevirip kendi elleriyle olusturduklari putlara tapar hale gelmisler. Insanlarin ahlaklari bozulmus, içki, zina, hak¬sizlik, azginlik ve zulüm bas göstermis ve onlar yoldan çikmis bir topluluk haline gelmislerdi. Bu durum karsisinda Allah Teala onlari hak yola davet etmek için Hazret-i Nuh’u peygamber olarak göndermisti. Nuh (as) onlari, içlerinde bulunduklari hazin durumdan kur¬tarmak için sik sik uyarmaktaydi: “Ben sizi Allah’tan baskasina kulluk etmemeniz hususunda açikça uyar¬maya geldim. Allah’tan baska birtakim varliklara tapinmaktan vazgeçmediginiz takdirde o dehsetli günün azabina çarptirilmanizdan korkuyorum.”
Fakat kavminin büyük bir bölümü onun uyarilarini dik¬kate almiyordu. Hatta inkar edenlerin ileri gelenleri Nuh’a (as) inanan az sayidaki mü’min hakkinda ileri geri konusarak sirf fakir olmalari gerekçesiyle onlari ayak takimi ve önemsiz kimseler olarak görmekteydiler. Bunun için Hazret-i Nuh’a, “Bize göre sen de tipki bizim gibi siradan bir insansin. Üstelik ilk bakista görüldügü üzere senin söylediklerine inananlar bizim toplumun reziller ve sefiller zümresinden ibaret. Ayrica bizden üstün bir tarafiniz olabilecegini de düsünmüyoruz. Bilakis inancimiz odur ki siz yalancisiniz.”
Aslinda inkarcilarin bu sözleri kendilerinin ne kadar asagi bir konumda olduklarini göstermekteydi. Zira nefsin kölesi olmus kimselerin, süfli bakislarla ulvi hakikatleri anlamalari mümkün olamazdi. Onlar bu dar bakislariyla Nuh’tan (as), kendisine inanan fakir kimseleri etrafindan uzaklastirmasini istemekte ve bunun yaninda gayptan birtakim haberler vermesini de talep etmektelerdi. Onlarin bu tepki ve manasiz istekleri karsisinda Nuh (as): “Ey kavmim! Peki ya ben Rabbimden gelen kesin bilgiye/vahye dayaniyorsam ve bana Rabbim tarafindan peygamberlik verildiyse. Bu durumda akibetinizi hiç düsündünüz mü? Hal böyley¬ken sizin bir türlü anlayip kavramak istemediginiz bu gerçege ille de inanin diye niçin kendimizi yoralim ki?” “Ey kavmim! Ben Allah’in ayetlerini teblig karsiliginda sizden ücret istemiyorum. Benim mükafatimi Allah verecektir. Ayrica sunu bilin ki ben sizin rezil sefil diyerek asagiladiginiz mü’minleri yanimdan kovacak da degilim. Velev ki kovacak olsam, onlar yarin bir gün Rablerine kavusacaklar; o zaman benden sikayetçi olmazlar mi?”

ZAMANA, SAYIYA VE KALBE RIAYET
DR. KÜBRA ORHAN

Kelimat-i kudsiyenin son üç prensibi vukuf-i zamani, vukuf-i adedi ve vukuf-i kalbidir. Bu prensiplerin kimin tarafindan kelimat-i kudsi¬yeye eklendigi bilinmemektedir. Esasen içinde bulunulan zamanin ve halin bilincinde olmayi ifade eden vukuf-i zamani, hus der dem (her nefes alip veriste bilinçli olmak) ile benzer mana tasimaktadir. Kisinin zamana vakif olmasi, içinde bulundugu hal ve makamin suurunda olarak ona uygun hareket etmesidir. Dervis, içinde bulundugu anda tevbeyle mesgul olmasi gerekiyorsa tevbeyle, sükürle mesgul olmasi gerekiyorsa sükürle mesgul olmalidir. Mesela kendisinde manevi bir sikinti, gönül daralmasi hissettiginde -kabz- tevbe ve istigfar etmeli, manevi bir ferahlik, nese -bast- hissettiginde sükretmelidir.
Bahaeddin Naksibend Hazretlerinin (v. 1389) halifelerinden Yakup Çerhi (ks) (v. 1447) seyhi Naksibend’in kendisine kabz halinde istigfarla, bast halinde sükürle mesgul olmayi emrettigini ve, “Bu iki hale riayet, vukuf-i zamanidir.” dedigini nakletmektedir. Dervis, içinde bulundugu anda neyle mesgul olmasi gerektigini anla¬yabilmek için de sürekli kendini muhasebe etmelidir. Bahaeddin Naksibend Hazretleri, muhasebeyle ilgili olarak söyle demektedir: “Muhasebe, geçirdigimiz her vakti gafletin ve huzurun ne oldugunu anlamaya çalisarak geçirmektir. Eksik, kusurlu olarak yaptigimizi fark ettigimiz her seye geri dönüp -baz gest- tekrar baslamaktir.”

EBU NASR SERRAC TUSI ILE HASBIHAL
YRD. DOÇ. DR. NURULLAH KOLTAS

Serrac: Hamd, insanlari yaratan, onlara sanatinin eserleri ve rububiyetinin sahitleriyle marifet-i Ilahiye’yi gösteren Allah’a mahsustur. O (cc), bir grup insani seçerek kendi iradesi istikametinde havastan kilmis, onlara ilim ve ince bir anlayis vermis, haklarindaki hükm-i Ilahi’yi icra etmistir. Rizik, ecel, amel ve ahlak konusunda oldugu gibi, hidayet ve muvaffakiyet konusunda da onlarin derecelerini birbirinden farkli kilmistir. Her ilim, ya Allah’in kitabinda ya Resulullah’in (sas) sünnetinde ya da kendilerine kesif ve ilham verilen evliyaullahin kalplerinde mevcuttur.
Seyyar: Efendim, ilimden bahsetmisken Hücviri ilmi, marifetin dünya ve ahiret hayirlarinin asli ve esasi oldugunu ifade ettikten sonra bütün hallerde ve zamanlarda kul için en önemli seyin de sani yüce Allah’i tanimak olduguna isarette bulunuyor. (Hücviri, Kesfü’l-Mahcub, s. 397) Söz konusu tanima nasil gerçeklesiyor?
(Yazilarin tamami Ilim ve Irfan dergisinin Mart sayisinda.)

Muhterem hazirun, Hazret-i Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi...

Insanin fitrati tertemizdir. Ne var ki zamanla disardaki enkazin, toz dumanin külleri üzerine düser....

Ilim ve Irfan dergisinin 2024 Aralik sayisi sahsiyet dosyasiyla çikti....

IRFAN BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TIC. LTD. STI.
Zafer Mahallesi Kurultay Sokak No:1/6 Yenibosna | Bahçelievler / Istanbul | Telefon: 0(212) 694 98 98
Copyright © 2012-2024